Putin yara aldı ama hala iktidarda...

Ukrayna’yı işgal girişimi Rusya açısından hayal kırıklığıyla sonuçlanacak gibi. Bu, Putin için ne anlama geliyor? Rus ordusunun bozguna uğraması bir darbe veya devrim yoluyla iktidarı kaybetmesine sebep olabilir mi? Yoksa koltuğunu koruyacak mı?

John Mueller / Fikir Turu

Putin nasıl iktidarda kalabilir?

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü işgal girişimi sorunlarla karşılaşmaya devam ediyor. Batılı analistler Rusya’nın yenilgiye uğrayacağına neredeyse kesin bir gözle bakıyorlar.

Ohio Devlet Üniversitesi’nde siyaset bilimleri dalında ders veren John Mueller, Foreign Affairs dergisi için kaleme aldığı yazısında geçmişte askeri başarısızlıklara uğrayan siyasi liderleri de göz önünde bulundurarak Ukrayna’da muhtemel bir Rus hezimetinin Putin’in kesin olarak iktidarını kaybetmesi anlamına gelmeyebileceğini öne sürüyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“Sonucu ne olursa olsun, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’daki savaşı tarih tarafından bir fiyasko olarak değerlendirilecek. Moskova’nın hedefleri arasında Ukrayna’nın NATO ve Batı ile entegrasyonunu engellemek; Kiev’de kendisine bağlı bir rejim kurmak; Ukraynalı milliyetçilerin, yani Putin’in deyimiyle “neo-Nazilerin” yayılmasını engellemek; Ukrayna’da Rusya’ya yönelik nefreti azaltmak; Sovyetler Birliği’ni veya Rus İmparatorluğu’nu Kremlin’in hakimiyeti altında bir şekilde yeniden kurmak; Batı’yı parçalamak; Rusya’nın bölgedeki ve dünyadaki prestiji ile etkisini arttırmak; demokrasiyi yok etmek ya da en azından zayıflatmak; Ukraynalıların Rusya ve Rusluk ile daha yakından özdeşleşmesini sağlarken Ukrayna’da Rus dilinin kullanımını artırmak; ve Rus ordusunun hünerini ve ihtişamını göstermek bulunuyordu.

Bunun yerine, muazzam miktarda kan kaybeden ve bedel ödeyen Rusya her zamankinden daha zayıf, daha yalnız ve daha çok nefret edilen bir ülke haline gelirken, giderek daha gelişmiş silahlarla donatılan güçlü bir ulusal kimlik inşa eden Ukrayna, Batı’ya daha da yaklaştı. Bu açıdan bakıldığında Putin’in işgal girişiminin şimdiden büyük ölçüde ters tepen bir başarısızlık olduğu kanıtlandı.

Pek çok yorumcuya göre bu feci gidişat Putin’in günlerinin sayılı olduğunu gösteriyor. Savaş meydanında korkunç yenilgilere uğrayan liderlerin iktidarda uzun süre kalmalarının pek mümkün olmadığını öne sürüyorlar. Örneğin 1970’lerin başında Pakistan lideri Yahya Han ve on yıl sonra Arjantin cunta lideri Leopoldo Galtieri, küçük düşürücü askeri başarısızlıkların ardından istifa etmek zorunda kalmışlardı. Bu nedenle, Putin’in Ukrayna işgalinin muhtemelen çöküşüne yol açacağı düşünülüyor.

Ancak böyle bir sonuca varmak için henüz erken olabilir. Putin’in iktidarda uzun süre kalıp kalamayacağını sorgulamak için nedenler olsa da tarih bizlere Putin’in ayakta kalma ihtimalinin genel olarak düşünülenden çok daha iyi olduğunu gösteriyor.

Kaybetmek ve ayakta kalmak

Otokratik ülkelerin pek çoğunda felaketle sonuçlanan yenilgilerin liderin iktidarda kalması üzerinde çok az etkisi oldu. Örneğin Mısır’da otokrat Cemal Abdül Nasır, 1967’de İsrail’le yapılan savaşta küçük düşürücü bir yenilgiye uğradı. Yine de ayakta kaldı ve üç yıl sonra kalp krizinden öldüğünde hâlâ iktidardaydı. Irak diktatörü Saddam Hüseyin 1980’de İran’a karşı başlattığı sekiz yıllık feci savaştan sonra iktidarda kalmayı başarmakla kalmadı, aynı zamanda işgalci kuvvetlerinin ABD ve müttefik kuvvetleri tarafından yalnızca 100 saat içinde Kuveyt’ten çıkarıldığı ezici 1991 Körfez Savaşı’ndan da sağ çıkmayı başardı. Iraklı despot 2003’teki ABD öncülüğündeki işgalde zorla devrilene kadar 12 yıl daha iktidarda kalacaktı.

Liderlerin hataları nedeniyle sandıkta cezalandırılmalarının beklenebileceği demokrasilerde bile, siyasetçiler utanç verici askeri yenilgilerden çoğu zaman paçayı sıyırdılar.

Amerika Birleşik Devletleri’ni ele alalım. Ronald Reagan 1982’de Lübnan’daki iç savaşın kontrol altına alınmasına yardımcı olmak üzere asker göndermişti. Ancak ertesi yıl, ABD Deniz Piyadelerine ait bir kışlanın bombalanması sonucu 241 ABD askerinin ölmesi üzerine Reagan ABD askerlerini Lübnan’dan geri çekti. Yine de seçmenler, söz konusu fiyaskodan hiç bahsedilmeyen bir seçim kampanyasının ardından 1984’te onu ezici bir çoğunlukla tekrar seçti.

On binlerce Amerikalının öldüğü ve 1975 yılında ABD’nin on yıllardır baş düşmanı olan komünizmin kesin bir zafer kazanmasına yol açan Vietnam savaşı daha da büyük bir fiyaskoydu. Ancak ertesi yılki başkanlık seçimleri kampanyasında bu yenilgi sadece Başkan Gerald Ford tarafından kendi lehine bir husus olarak dile getirildiğinde gündeme geldi. Göreve geldiğinde ülkenin “hâlâ Vietnam sorunlarıyla uğraştığını”, ancak şimdi “barış içinde” olduğunu söyledi. En nihayetinde Ford seçimi kaybetti, ancak seçimlerin sonucunu büyük ölçüde enflasyon, Watergate skandalı ve Başkan’ın Richard Nixon’ı affetmesi gibi diğer konular belirledi. Muhalefetteki Demokratlar bu konuyu hiç gündeme getirmediler ve seçim sonuçlarının Amerikan tarihindeki en büyük dış politika fiyaskosunun iktidarın gözetiminde gerçekleşmiş olmasıyla neredeyse hiç ilgisi yoktu.

Daha yakın zamanda, ABD’nin Afganistan’daki fiyaskosu da benzer şekilde ağırdan alındı ve Başkan Joe Biden üzerinde çok az etkisi oldu. Görev onayı seviyeleri düşük olsa da, bu düşüşün büyük ölçüde Kabil’deki ABD destekli hükümetin Taliban karşısında aldığı feci yenilgiden kaynaklandığına dair çok az kanıt var. Esasında, bir yıl sonra gerçekleşen ABD ara seçimlerinde başarısızlıkla sonuçlanan bu savaştan hiç bahsedilmedi ve bahsedildiğinde ise şikâyetler başarısızlığın kendisinden ziyade Afganistan’dan geri çekilmenin beceriksizce yönetilmesinden kaynaklandı.

Kan kaybeden Rusya

Ancak bu örneklerin Rusya’nın Ukrayna’daki savaşına nasıl yansıyabileceğini anlamak için Rusya’nın kendi tarihinden başka bir yere bakmaya gerek yok. Yirminci yüzyılın başlarına dönecek olursak, Çar II. Nikolay’ın 1904-5 yıllarında Rusya’nın Japonya ile yaptığı savaşta gerçekleşen fiyasko sonrasında ayakta kaldığını belirtebiliriz. Diktatör Joseph Stalin de 1939-40 yıllarında Finlandiya’ya karşı giriştiği felaketle sonuçlanan savaş sonrasında aynı şekilde iktidarda kaldı. Putin söz konusu olduğunda, yakın zamanda yaşanan bu iki olay özellikle ön plana çıkıyor.

Bunlardan ilki, Sovyetlerin 1979 yılında komşusu Afganistan’ı işgal etmesiyle ilgili. Savaş görünüşte Sovyet ideolojisinin temel ilkelerinden biri olan Brejnev Doktrini’ni korumak için başlatılmıştı: bir ülke komünist olduktan sonra geri dönmesine izin verilemezdi. O dönemde, Afganistan’da bir yıl önce iktidarı ele geçiren beceriksiz komünist hükümet çökmek üzereydi ve Sovyet ordusunun sorunu birkaç gün içinde çözebileceğine dair verdiği güvence üzerine Sovyet birlikleri ülkeyi işgal etti ve kısa süre içinde uzun ve masraflı bir iç savaş bataklığına saplandı. Mikhail Gorbaçov o zamanlarda işgali onaylayan Komünist Parti idaresinin alt düzey üyesiydi, ancak daha sonra ülkenin başına geçtiğinde savaşı “kanayan bir yara” olarak görmeye başladı ve 1988’de Afganistan’dan çekilme emrini verdi. Savaş Sovyetler Birliği’nin çöküşüne katkıda bulunmuş olsa da, geri çekilme ve yenilgiyi kabul etme kararı geniş çapta kabul gördü ve Gorbaçov’un üç yıl sonra iktidardan düşmesinde neredeyse hiç rol oynamadı.

Putin’in Ukrayna macerası ile ilgili en iyi paralel 1994-96 Çeçenistan savaşı olabilir. Çeçenistan’daki ayrılıkçı hareketin Rusya Federasyonu’ndaki diğer bölgelere de sıçramasından endişe eden Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, ordusunun bölgenin kontrolünü hızla yeniden ele geçirebileceğine dair verdiği güvence üzerine bölgeye asker gönderdi. Bunun yerine Rus kuvvetleri binlerce kayıp verdi ve kararlı bir direniş karşısında 2022’de Ukrayna’da olduğu kadar kötü bir performans sergiledi. Çeçenistan savaşı bir felakete dönüşürken Yeltsin çaresizce Çeçenistan’ın sonunda resmen bağımsız olabileceği bir çekilme anlaşması üzerinde çalıştı. Bu utanç verici hadiseler Yeltsin’in 1996’daki yeniden seçilme kampanyası sırasında yaşandı, ancak Yeltsin yine de tekrar seçildi.

Putin buna dayanabilir

Elbette tüm liderler maliyetli hataların sonuçlarından kaçamadı. Son yıllarda, otokrat olsun ya da olmasın, ülkelerini uluslararası bir fiyaskoya sürükleyen ve ardından koltuğunu kaybeden çok sayıda siyasetçi oldu. Yahya Han ve Galtieri gibi otokratların yanı sıra, İngiltere Başbakanı Tony Blair de 2003 Irak savaşındaki rolü nedeniyle iktidarı kaybetti. ABD yönetimlerinin askeri başarısızlıklarının sonuçlarına katlandığı durumlar da oldu. Başkan Jimmy Carter’ın 1980’de İran’daki Amerikalı rehineleri kurtarmak için giriştiği başarısız askeri teşebbüs, o yılın seçimlerindeki yenilgisine kesinlikle katkıda bulunmuştur.

Ancak tarih genel olarak, özellikle otokrasilerde askeri hezimetlerden sağ çıkabilen çok sayıda siyasetçi örneği sunuyor. Bu ayakta kalma gücü, Putin gibi riskli dış maceralara girişen otokratların, bunu hâlihazırda iktidarlarını pekiştirdikten sonra ve işler ters gittiğinde kendilerini iktidardan düşürmeye çalışan kişilerin çabalarını baltalayabilecekleri ve üstün gelebilecekleri zaman eğiliminde olmalarının ve kaderleri kendi iktidarına bağlı olan kişilerle dolu büyük ve etkili güvenlik kurumlarına sahip olma eğiliminde olmalarının bir sonucu olabilir. Eğer beklemede kendilerinin yerine geçebilecek uygun bir alternatif görünmüyorsa bu liderlerin iktidarda kalma şansları daha da artabilir. Buna ek olarak, başarısız askeri girişimler yurt dışında gerçekleştiğinde ve yurt içinde çok sayıda insanı doğrudan ilgilendirmediğinde kolayca göz ardı edilebilir.

Şimdilik, geçmiş tecrübeler Putin’in Ukrayna’daki savaşla ilgili herhangi bir çözüm sürecinde iktidarda kalacağı ve sonrasında da iktidarda kalmaya devam edeceği yönünde ciddi bir olasılık olduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda Putin’in savaşı feci bir şekilde tırmandırma eğilimini bastırabileceğini de gösteriyor. ABD ve ortakları için bunun bazı sonuçları olacaktır.

Birincisi, Putin’in içinde bulunduğu fiyaskodan geri adım atması ve Ukrayna’dan çekilmesi için itibarını kurtaracak tavizler verilmesinin gerekip gerekmediği belli değil. Aslında Putin’in bir bahaneye ihtiyacı varsa, savaşın başlangıcında ileri sürdüğü ve tuhaf bir şekilde Rusya’da büyük ölçüde kabul gören temel gerekçelere daha sıkı bir şekilde sarılabilir.

Putin, Ukrayna’daki durumu 1941’de Almanya’nın Rusya’yı işgal etmesine yol açan durumla karşılaştırarak, başlattığı saldırı ile NATO’nun Ukrayna’da askeri bir varlık oluşturmasını ve buradan Rusya’ya saldırmasını önlemeyi amaçladığını savundu. Elbette bu gerekçeler birer hayal ürünü, ancak bunlar savaş yorgunu Ruslar tarafından hem halk hem de elitler arasında kolayca benimsenebilecek bir zafer iddiasına dönüştürülebilir.

İkinci olarak, eğer Rusya’nın geri çekilmesini sağlayacaksa, NATO Putin’in bu fiyaskoyu zafer gibi gösterme fantezisini birkaç maliyetsiz jest yaparak teşvik edebilir. Bunlar arasında resmi bir saldırmazlık taahhüdü vermek, Ukrayna’nın zaten yolsuzluk ve diğer kusurlar nedeniyle uzun sürecek NATO üyeliğini belki 25 yıllık bir süre ile ertelemek ve 1950’lerde Avusturya için kullanılan yönteme benzer şekilde güvenliği sağlanan, ancak resmi olarak tarafsız bir Ukrayna oluşturmak için bölgede geniş bir çözüm arayışına girmek sayılabilir.

Ancak Batı bunun yerine hesaplarını Putin’in iktidarının tehlikede olduğu ve Rus liderin savaşı feci bir şekilde şiddetlendirmesini önlemek için çaresiz, yenilgiden korkan bir Kremlin’e ciddi tavizlerin verilmesi gerekebileceği beklentisine dayandırmaya devam ederse, en nihayetinde asıl hedefe, yani savaşın hızlı ve başarılı bir şekilde sona erdirilmesi hedefine ulaşma çabalarını baltalayabilir.”

Çeviri Haberleri

Clarissa Ward'ın 'kurgulanmış' Suriye haberi CNN'in önyargısını bir kez daha ortaya çıkardı
Suriye’nin ‘gulyabanisi’ Mahir Esed nerede?
Baas çetesini deviren 11 günün hikayesi
Bir zalim, Filistin'in özgürlüğünün gerçek müttefiki olamaz!
Ölüm her yerdeydi: Kimyasal silah kurbanları yaşadıklarını ilk defa korkusuzca anlatabiliyor!