Rafael Behr / Perspektif
Rusya’daki savaş karşıtlarının durumu
Moskova’nın güneyindeki Tula bölgesinde yaşayan 12 yaşında bir kız çocuğu, Masha Moskaleva, geçtiğimiz yıl Nisan ayında okulda resim dersinde öğretmenini sinirlendiren bir resim çizdi. Öğretmen okulun müdürüyle koştu, müdür polisi aradı, polis de durumu Rusya’nın devlet güvenlik bürosu FSB’ye anlattı. FSB, Masha’nın ifadesini aldı. Tek ebeveyni, babası gözaltına alındı, darp edildi, para cezasına çarptırıldı ve tutuklandı. Masha’ysa devlet gözetimine alındı.
Moskaleva’nın suçu “orduyu itibarsızlaştırmak”tı. Bu suç, Ukrayna’nın işgalinden önce hakikatin yayılmasını suç haline getirmek üzere yasalaştı. Cezası da beş yıla kadar hapis. Masha’nın resminde bir kadın ve bir çocuk el ele Ukrayna bayrağının yanında duruyor, üzerinde “Savaşa Hayır” yazan bir Rusya bayrağından onlara doğru füzeler uçuyordu.
Sadece bu sözler (Rusçası Net Voine) cezai kovuşturma başlatmaya yetiyor. Sadece bu sözler de değil. Üzerinde yıldızlar bulunan bir döviz, bu sloganı ima ediyor sayıldığından “*** *****”lı bir döviz taşıdığınız için tutuklanabiliyorsunuz.
Baskıcı bir devletin ideolojik tekdüzelik talebi insanın düşünce özgürlüğü ile karşılaştığında, ortaya çıkan sonuç korkunç ve bir o kadar da absürt oluyor. Gerçeğin resmi versiyonları ve hakikat arasındaki açıklık genişledikçe, merkezi iktidar da her zaman olduğundan çok daha grotesk bir boyun eğme seviyesinde diretiyor. Bu seviyede pasif itaat yeterli değil artık. Yurttaşlar sadakat gösterileriyle kendilerini küçük de düşürmeli. Masha Moskaleva’nın resim öğretmeni sınıftan öylesine, herhangi bir resim çizmesini istememişti. Yönerge Ukrayna’daki “özel askeri operasyon”u kutlayan bir şeyler üretmelerini istiyordu.
Sadece boyun eğme değil, ideoloji performansı talebi de Vladimir Putin rejiminin Ukrayna’yı işgalinden bu yana otoriterden totaliter hükümete doğru gittiği yola işaret ediyor.
Bu savaş bir yalan olarak tasarlandı: Putin’in Ukrayna’nın gerçek bir ülke olmadığı, halkının uyuşturucudan kafası karışmış bir neo-Nazi cuntasının tutsağı olduğu ve bu nedenle de Rus işgalini Slav kardeşlerinin kendilerinin kurtuluşu olarak görüp bağırlarına basacaklarına dair çılgın fikirleri.
Ukraynalılar karşı saldırıda bulunduğunda Kremlin resmi çizgisi çok daha uğursuz şeylere doğru kaydı. Teslim olmaya istekli olmayanların yıldırılarak boyun eğmelerini sağlamak gerekiyordu. 8 Mart’ta Herson ve Lviv’de rastgele gerçekleştirilen füze bombardımanı herhangi bir savaş taktiğine hizmet etmiyor. Bu saldırının amacı, ayırt edici bir kültür ve bir ulus olarak Ukrayna’yı ortadan kaldırmaya bir giriş mahiyetinde. Kremlin propaganda kanallarındaki bazı uzmanların üslubu da bariz bir biçimde soykırımcı. Rusya bilincine karşı sürdürülen savaşın ikinci cephesi burası: Gerçeklere, delillere, gerçekliğe topyekûn saldırı.
Polis şiddeti, tehdit telefonları ve dahası…
Rusya’nın önde gelen insan hakları gruplarından biri olan OVD-Info’nun kısa bir süre önce yayımladığı bir rapor, insanların savaş karşıtı eylemler nedeniyle gözaltına alındığı yaklaşık 20 bin vaka olduğunu belgeliyor. Bu vakalar bir gösteriye katılmaktan, bağımsız medya kanallarının bağlantılarını paylaşmaya kadar her türlü eylemi içerebiliyor. Özel sohbetlerinde savaş karşıtı fikirlerini ifade ettiği ya da sadece savaşa karşı olduğu bilinen kişilerle ilişkisi olduğu için gözaltına alınanlar da var. Polis şiddeti rutin olduğu gibi, tehdit telefonlarıyla, vandallıkla, dayakla ve ihbarsız olarak işten atmakla gayri resmi olarak uygulanan doktrinsel şiddet de sıradan.
Böyle bir atmosferde Putin’e verilen gerçek destekle başka herhangi bir görüşü ifade etme korkusu arasındaki sınırı ayırt etmek zor. Arkadaşlarınıza dahi aslında nasıl düşündüğünüzü söylemenin suç sayılabileceği bir ortamda kamuoyu yoklamaları da hayli güvenilmez oluyor.
Hal böyle olunca en iyimser muhalifler bile azınlıkta olduklarını, yurttaşların pek çoğunun resmi hikâyeyi, yani Batı’nın Rusya’yı kuşatma ve parçalama kampanyasının parçası olarak savaşı kışkırttığı söylemini içselleştirdiğini kabulleniyor (Bu hikâyede Rusya halihazırdaki sınırlarıyla değil, Sovyetler Birliği’nin içine aldığı bölgede hüküm süren eski emperyal bir teşekkül olarak tanımlanıyor).
Olayların bu versiyonu Rusya sınırlarının ötesinde de bir hayli ilgi görüyor. Dünya genelinde ve sıklıkla kendilerinin yakıcı kolonyal deneyimlerinden hareketle uluslararası meselelerde Batı’nın güdülerine şüpheyle yaklaşmayı öğrenmiş olan ülkelerde kamuoyunu şekillendiriyor. (Putin’in Rusya’nın mağduriyetine ilişkin çarpık anlatısı da demokratik toplumların kıyılarında anlayışla karşılanıyor.)
Ukrayna’nın işgalinden çok önce de Kremlin mitolojisinin özü bu oldu. Putin’in gücü, Rusya’nın Komünist parti iktidarının çöküşünü izleyen yoksullaşma ve bu koşullara özgü hukuksuzluğun ardından itibarını geri kazanma vaatlerine dayanıyor.
Putin verdiği sözü tutmadığı gibi oligarşik gangsterliği silip süpürmek yerine kamulaştırdı. Putin’in mafya babalarının babası olmasıyla (capo di tutti capi) güvenlik servisleri de fiilen egemen mafya klanı haline geldi. Neo-Sovyet fikrini canlandıran dogmaysa sadakat yeminiydi.
Bu model, bir ekonomi politikası olarak pek anlam ifade etmedi. Rus yaşam standartları durgunlaştıkça, Kremlin kontrol için giderek daha otoriter önlemlere bel bağladı, Batı’ya ve komşu ülkelere karşı provokasyonlarla birleşti, bir kuşatma zihniyetini sürdürmek ve siyasi muhalefeti bir tür ihanet olarak göstermek için dış tehdidi şişirdi.
Ukrayna savaşı bu eğilimi izledi ama büyük ölçüde de hızlandırdı. Putin, hızlı bir askeri vur-kaç baskını yaparak kumar oynadı ve kaybetti. Artık bir yaşam biçimi olarak kendini tam bir tiranlığa ve savaşa adıyor; ulusal görev olarak savaş. Devlet Başkanlığının konuşmalarında ve Kremlin’in propaganda kanallarında bu dava bir haçlı seferi olarak resmediliyor. Rusya’yı Batı ahlaksızlığının yol açtığı manevi bozulmadan korumaya adanan kurbanlar ise Ukrayna savunmasına atılan, neredeyse hiç eğitilmeden askere alınmış donanımsız askerler. Bu kutsal bir savaş.
Rus okullarındaki çocuklar müfredatta “önemli konular hakkında sohbet” olarak tanımlanan ve anavatan için ölmenin erdemi de dahil olmak üzere “vatanseverlik temalarına” dikkat çeken zorunlu propaganda derslerine katılıyor. Yüzbinlerce kişinin ülke dışına kaçmış olması pek şaşırtıcı değil. Genel olarak genç ve eğitimlilerin aralarında bulunduğu sürgünleri, sersem bir haydutluğa sürüklenmekte olan bu ülkenin beyin göçünü oluşturuyor. Putin gitmelerine üzülmüyor muhtemelen.
Ülkede kalan muhalifler
Peki ya ülkede kalan, ama gözlerini de gerçeğe açık tutanlar? Sadece küçük bir azınlık sesini yükseltiyor. Kaç kişi daha, biri genele sergilemek diğeri ise sadece güvenilene gösterilmek için iki benlik geliştirdi ve Sovyet muhaliflerinin iç göç olarak adlandırdıkları yere çekildi? Onları saymak mümkün değil ama biliyorum ki varlar çünkü Rus arkadaşlarımın çoğu aralarında.
Anlayış beklemiyorlar, birilerinin hallerine üzülmesini istemiyorlar. Çünkü Batı merhametinin ilk görevinin Rusya demokratlarının karşısında aciz kaldığı rejimin Ukraynalı kurbanları olması gerektiğini biliyorlar.
Sadece unutulmamayı istiyorlar. Kiev’in askeri müttefiklerinden, şu aralar ne kadar uzak görünürse görünsün, daha iyi bir Rusya’nın mümkün olduğu fikrini canlı tutan örgütleri desteklemeyi düşünmelerini de istiyorlar, çünkü yeterince Rus, ülkelerinin saldırgan olduğunu yüksek sesle dile getirene kadar Ukrayna’yı Rus saldırganlığından korumak mümkün değil.
Putin’in Ukrayna’da ilerlemesi engellendi, ama ikinci bir cephe daha var: Olan bitene dayanan gerçekliğin amansız bir yalan ve terör yağmuruyla karşı karşıya olduğu Rusya’nın iç arenası. Putin, gerçeğin kendisinin iradesine tabi olduğuna totaliter bir bahse girdi. Onun başarısızlığına gerek duyansa sadece Ukrayna demokrasisi değil.
Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir.