Putin ne vaat etti?
Akif Emre / Yeni Şafak
Suriye krizinde karşı karşıya gelmemeyi başaran iki aktör nihayet buluştu.
İsrail Başbakanı Netanyahu Moskova'ya kadar gidip, Putin'le görüşerek Rusya'nın Suriye Baas rejimine verdiği askeri destekle ilgili kaygılarını belirtti.
Suriye'deki krizin iç savaşa dönüşmesinden kısa bir süre sonra mücadele yeni bir boyut kazandı. Çok açık biçimde mikro ölçekte soğuk savaş şartları oluştu. Bunun anlamı Rusya'nın tekrar askeri bir güç olarak jeostratejik hamle yaparak Amerika ve müttefiklerinin karşısına dikilmesiydi.
Baas rejiminin askeri lojistiğini Rusya sağlarken İran da Hizbullah üzerinden doğrudan askeri varlığını sahaya sürdü. Başlarda Amerika'nın muhaliflere verdiği destek diplomatik olmaktan fazla ileriye geçmezken bu çerçevede Körfez ve Suud desteği ile ayakta kalabildi. Türkiye'nin muhalefete verdiği desteğin maddi değerinden çok psikolojik etkisi daha önemliydi.
Ne var ki Rusya ile ABD ve müttefiklerinin sahada karşı karşıya gelişi, mikro Soğuk Savaş provası olarak okunmaya yetecektir.
Yeni dönemde Rusya'nın daha ağırlıklı olarak bölgede varlığını göstermesi özellikle İran'ın nükleer anlaşma sonrası diplomatik çözüme yakın durduğunun varsayıldığı bir dönemeçte gerçekleşmesi kafalarda yeni soru işaretleri oluşturdu.
Özellikle IŞİD'in bölgede etkin olması ile muhalefete destek veren güçler arasında yeni ittifaklar oluştu. Amerika başından beri İslamcı muhalefet yerine ılımlı muhalefet görmek istediği, bu nedenle sonuç alıcı bir destek vermekten hep uzak durduğu malum. IŞİD'in sahada etkin olmaya başlamasıyla beraber adeta “Esad'ı bırak IŞİD'e bak” diyen Amerika'nın, fiilen seküler Baas rejimini muhalefete tercih etmesi şaşırtıcı değildi.
Tam bu aşamada Rusya'nın Suriye'de yeni bir askeri üs kurmaya başlaması, hatta muharip birliklerin sahada olduğu söylentilerinin gündeme gelmesi denklemin yeniden kurulmakta olduğuna işaret. Türkiye, iç politikadaki belirsizlikle meşgul olurken, yanı başında olup bitenler gündeminden düştü.
Rusya'nın son hamlesi özellikle Ukrayna krizinden sonra, soğuk savaş dengesinin Ortadoğu'ya taşınması anlamına geliyor. Ukrayna muhtemel bir anlaşmanın bir tür rövanşı.
Ortadoğu'da soğuk savaş dönemi denklemi demek, İsrail'in merkezde olduğu kutuplaşma ekseninde güç dağılımı demek. Suriye iç savaşında, bu zamana kadar doğrudan ilgili olmasına rağmen İsrail, taraf görünmeme ve Arapların kendi iç meselesi olarak saymanın keyfini çıkardı.
Ancak Rusya'nın doğrudan askeri varlığının bölgede belirmesiyle birlikte Moskova yolunu tutmasını yeni gelişmeler ışığında okumalı. Dışardan bakıldığında İsrail'in Suriye'ye vereceği askeri desteğin kendisini tehdit edeceği endişesiyle Putin ile görüşmeye koştu. Soğuk savaş şartlarında Amerika İsrail'e sınırsız destek verirken Sovyetlerin de Filistin direnişine ve Suriye'ye askeri destek verdiği hatırlandığında bunun anlaşılabilir, makul bir endişe olduğu izlenimi edinilebilir.
Ancak Sovyetler'in Suriye'ye verdiği askeri desteğin İsrail'i tehdit etmekten uzak olduğunu en iyi İsrail bilir. Üstelik Suriye'nin İsrail'le hala barış anlaşması yapmamış tek Arap ülkesi olmak gibi bir özelliğine rağmen.
Tarihsel olarak Sovyetler'in tüm aksi yönde görüntü vermesine rağmen İsrail'in güvenliğini garanti eden küresel güçlerden biri olduğu unutulmamalı. Amerika ile zaman zaman İsrail dışında karşı karşıya gelmiş olsa bile İsrail söz konusu olduğunda bu durum farklılaşır. Büyük resme bakıldığında Amerika İsrail'e askeri destek verirken Sovyetler ise bir o kadar hayati öneme sahip demografik destek vermiştir. Yani İsrail'e soğuk savaş döneminde Batı'dan olduğu kadar Sovyetler'den de gerekli nüfusun tedarik edilmesinde önemli katkı sağlanmıştır; Askeri destek Amerika'dan, demografik destek Sovyetler'den.
Netanyahu'nun bu gerçekten, yani bozulmayan bu dengeden bihaber olması imkansız. Buna rağmen endişelerini iletmek için Rusya'ya kadar gitmesi sadece kendi güvenliği ile alakalı olmasa gerek. Reuters'in haberine göre Putin, Baas rejimine vereceği destekten İsrail'in endişelenmesine mahal olmadığı garantisi verdi. Bunun da Rus askeri güçleri ile İsrail'i karşı karşıya getirmeyecek mekanizmaların oluşturulması anlaşması ile garanti altına alındığı gelen açıklamalar arasında.
Gelinen noktada özellikle nükleer anlaşmayla birlikte İran'ın daha geriye çekilme sinyali vermesi, buna karşılık Rusya'nın fiilen devreye girmesi nasıl okumalı? Nükleer pazarlığın bir parçası olarak İran, Suriye politikasını da revize ederse şaşmamalı. Bu çerçevede, Rusya'nın Suriyede'ki varlığını artırmasını İran'a karşı bir hamle olarak okuyan Arap analistler de var. Mesela el-Hayat'tan İbrahiim el-Hamidi, Rusya'nın Esad'ı muhaliflerden çok İran'a karşı koruduğu yönündeki argümanını İran'ın nükleer sonrası pozisyonu ile birlikte düşünmek gerekir.
İsrail açısından ise; güvenlik garantileri almak için gittiği varsayılsa bile Rusya'nın Esad'lı ve Esad'sız yeni pozisyonuna ilişkin konuların da gündeme gelmiş olması muhtemeldir.
Suriye'de oluşan yeni güç dengeleri Suriye'nin geleceğinden çok mikro soğuk savaş denkleminin işaretleridir. Ve bunu Ukrayna krizinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Dahası mesele, Esad'ın gidip gitmemesi sorunu olmaktan cıkmış, yeni Ortadoğu'nun nasıl şekilleneceği pazarlıklarına dayanmış görünüyor. IŞİD, Suriyeli “ılımlı muhalefet” Iraklı Sünni'lerin konumu, Şiiler, Türkiye'nin stratejik kaygıları, yeni Ortadoğu'da Kürtlerin rolü gibi birbiriyle çatışan çok farklı aktörlerin sahaya sürüldüğü bir tablo var. Bu tabloda kesin olan tek şey, dengeler nasıl oluşursa oluşsun İsrail'in kendini garantiye almış olduğudur.