İnsanı Allah"a kul olmaktan uzaklaştıran nesnelere veya her şeye put diyebilir miyiz. Kişi Allah'a inanıyor olabilir, ama kulluk noktasında Allah'ın kurallarına göre değil, kendi kurallarına göre yaşıyor. Hayat boşluk kabul etmiyor. Bilgi olarak Allah'ın ölçüsü esas alınmadığında o bilginin yerini insanın aklı dolduruyor. Allah'a inanmak ile kendi aklına göre yaşamak bir arada olabilir mi? Bu durum heva ve hevesine tapınmak olmaz mı? Ve o boşluğu dolduran nesneler o kişinin putu olmaz mı? Mesela ogame diye bir oyun var, insanı kendine bağlıyor, alışan kimse oyunun başından ayrılamıyor. Sabah saati kurup oyun için kalkıyor ya da uyumuyor. Oyun Allaha kulluk etme noktasında zamanına ipotek koyuyor. Bu durum insanın kendi eliyle put üretmesi değil midir?”
Evet, okuyucumuz böyle düşünüyor ve böyle soruyor.
Peki biz ne düşünüyoruz?
Önce “put nedir” sorusuna cevap arayalım.
Put, ya Tanrı yerine konarak veya Tanrı katında şefaatçi olacaklar diye kendilerine tapılan nesnelerdir.
Eğer bir kimse, mala, oyuna, eğlenceye, kadına, makama… tapmıyorsa, bunları Tanrı olarak kabul etmiyorsa, bunlara ne kadar düşkün olursa olsun, bunlar yüzünden ne kadar günah işlerse işlesin ne puta tapmış olur, ne de adı geçen nesneler ve şeyler put olur. İnsanı Allah'a kulluktan alıkoyan, oyalayan, aldatan, günah işlemesine sebep olan nesnelere, duygulara, eğilimlere, güdülere… put demek –mecazi mana kast edilmiyorsa- doğru olmaz, bunlara “Aldatıcı, yoldan çıkarıcı, bu sebeple dikkat edilmesi gereken şeyler” olarak bakmak daha doğru olur.
Allah'ın hükümleri ile akıl arasındaki ilişki üzerine de şunları söylemek mümkündür:
Aklı olmayanın dini olmaz, din akla hitap eder ve ancak aklı olanları yükümlü kılar. Ancak dinin muhatap aldığı akıl, fıtratı bozulmamış, geri dönüşsüz olarak şartlanmamış akıldır. Bu aklın vazifesi/yetkisi, Allah'ın varlığını, birliğini, peygamberin doğru söylediğini ve vahyedilenin de Allah'tan olduğunu bütün insanlarda ortak olan akıl ilkelerinden yola çıkarak kabul etmektir. Akıl bir kere kabul (tasdik) ettikten sonra ise vazifesi vahyi anlamak, hikmeti kavramak, hükümleri Allah'ın muradına uygun olarak uygulamak, açık hüküm bulunmayan yerlerde vahyin ışığı, ihtiyaç ve aklın ilkelerinden yola çıkarak muhtemel ilâhî hükmü keşfetmek gibi faaliyetlerdir.
Eğer akıl, vahyi bir yana bırakır, ona aykırı olan bilgi, değer ve hükümleri doğru ve uygun bularak rehber edinir ise bu aklın sahibi dini terk etmiş olur. Hak dini terk eden kimse putperest de, ateist de, başka bir uydurma dinin mensubu da olabilir. Ona mutlaka “puta tapan” diyemeyiz.
Akıl sahibi, vahyin doğru olduğunu ve doğruyu gösterdiğini inkar etmeden nefsine, ihtiraslarına, heyecanlarına… mağlup olur ve vahye aykırı bir yol tutarsa bu kişiye de putperest diyemeyiz, “fâsık, günahkâr vb.” deriz.
YENİ ŞAFAK