Siyasal ve toplumsal gelişmelere ilişkin çok dikkatli ve tedbirli olunması gerektiğini hatırlatmak üzere yüz yıllardan bu yana “kurt puslu havayı sever” sözü söylenegelir. Bir bilgi ve tavsiye olarak derin tecrübelere dayalı bu türden kaideleri hiç akıldan çıkarmamak lazım. Puslu havalar bazen doğal şartlarda oluşur. Ancak puslu havaların oluşumu çoğu zaman duygu ve karakterleri kurt gibi işleyenlerin belli bir plan dâhilinde yapıp etmelerine bağlıdır. Bu sebeple ister doğal ister suni olsun hiçbir şartta puslu hava siyasal ve toplumsal işleyişin hayrına olmadığı iyice idrak ederek hukukun üstünlüğü adına şeffaflığı hâkim kılmak icap eder.
Türkiye’nin karanlık dönemleri olarak anılan süreçlerde siyasal ve toplumsal işleyişin üzerine hep bir puslu hava çökmüş, sisli-dumanlı iklime gürültü ve kargaşa eklenmiş, hafızalara acı ve utancı birlikte kazıyan iç çatışmalar yaşanmıştır. Önce hukuka, adalete, temel hak ve özgürlüklere pusular kurularak puslu havalar oluşturulmuştur. Devlet, birey ve toplumun temel hak ve özgürlüklerini teminat altına alıp genişletmek bir tarafa doğrudan veya dolaylı olarak onları yok etmeye yönelen asli fail olmuştur çoğunlukla. Devlet sınıfları açısından en küçük bir hadise, biraz aykırı bir talep, rahatsız edici bir eleştiri hem puslu havanın oluşması için yeter sebep sayılmış hem de pusu kurmakla görevli kadrolar için durumdan vazife çıkarmanın gerekçesi sayılmıştır hep. Teamül olduğu üzere devletin, halka karşı askeri darbe yöntemiyle ilan edeceği “topyekün savaş konsepti” için sokağın hareketlenmesi, tehdit ve şantaj dilinin bıçaklı-silahlı saldırılara dönüşmesi ama daha önemlisi faillerin genellikle meçhul ya da serbest kalması gibi silsileler takip edilmektedir.
Kafa Kırılıyor, Kan Akıtılıyor, Sessiz Olalım
Türkiye bir takım sebeplerle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yargı reformu ve Avrupa Birliği’yle yeniden oluşturulacak yol haritası gündemini bir türlü konuşup değerlendiremiyor. Reform olmasın da diyen yok Rusya ve Çin’le yakınlaşmışken Avrupa Birliği’yle küllenen ilişkileri yeniden alevlendirmek de nereden çıktı diyen de yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan ne söylese, hangi yönü gösterse, neyi öncelese alkışlar ve tezahüratlar eşliğinde “müthiş atak, çağ açan adım” mealinde cümlelerle tebrik ve takdir edecek profesyonel kadrolar hazırda bekliyor çünkü. Lakin “şu konuda düzen bozulmasın, bunlar şu imkânlardan istifade etmesin, şunların mağduriyetini gidermeye gerek yok” gibi bin bir türlü gerekçeyle esasen muazzam bir direnç sergileniyor.
Gazetecilere ve siyasetçilere yönelen ve giderek artan silahlı-sopalı pusulardan hareketle ortaya çıkan manzara şudur: Türkiye’nin içine düşürüldüğü manzara puslu-sisli bir manzaradır ve bu puslu iklimi en çok kurtlar sever. Yavuz Salim Demirağ, Murat Alan ve İdris Akyol’la başlayan gazetecilere ilişkin kafa-kol kırma, ağız-burun dağıtma stratejisi Orhan Uğuroğlu ve Afşin Hatipoğlu’ndan sonra Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a dayandı. Olayların örgüsü birebir aynı işliyor. Üç-beş kişiden oluşan saldırganlar önce kurt gibi pusuya yatıyor ardından sürü halinde üzerine çullandıkları kişinin yaşına-başına, çoluk çocuğuna hiç aldırış etmeden parçalamaya girişiyorlar. Ancak nasıl oluyorsa bir kediye tekme atan, bir köpeğin kuyruğuna basan barbarları saniye saniye kaydeden kameralar söz konusu gazeteciler ve siyasetçiler olunca o an nasılsa kayıttan çıkıyor, canileri kıskıvrak yakalayıp mahkemeye götürürken kameraların önünden geçiren emniyet görevlileri sebepsiz yere teamülleri terk edip isim ve eşkâllerini kamuoyundan saklayıveriyor.
Fırsatı Asla Kazaya Bırakmazlar
Acaba faili meçhul çeteler marifetiyle işlenen ve giderek tırmanan bu kafa-kol kırmaya, ağız-burun dağıtmaya matuf pusuların hangi inlerde tasarlanıp organize edilerek kurulduğunu devlet neden ve nasıl tam olarak tespit edemiyor?
Şöyle bir düşünsenize; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz darbecileriyle hesaplaşan 2021 Türkiyesinde bile kanunen hiçbir suçu olmayan insanlara pusular kuruluyor ve ülkeyi boğucu düzeyde puslu havalar kaplıyor. Ama pusuları bozmak ve puslu havaları dağıtmaktan birinci derecede sorumlu Emniyet ve Yargı, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı süreci maalesef kaplumbağa adımlarıyla takip ediyor. Ben de kurt olsam böylesi puslu havalarda pusu kurup saldırmak üzere olağan üstü cesaret bulur ve kimlere öfkelendiysem üzerlerine atılırım herhalde. Minibüste kısa şortlu kıza tekme atan adam karşısında sergilenen hızlı ve kararlı duruş Ankara ve İstanbul’un göbeğinde öldüresiye dövülen gazeteci ve siyasetçiler için neden esirgeniyor, hiç bilemiyoruz. Bugün beyzboll sopalarıyla gazeteci ve siyasetçi darp edenlerin elini kolunu sallaya sallaya gezmesine müsaade edilirse pek yakınlarda imza usulü topuktan adam vurmalar, suikast veya sabotajlarla hasımları ortadan kaldırmalar başlamaz mı?
Siyaset protokol düzeyindeki kınama beyanlarından öteye geçemediği, yerli ve milli sıfatlı medyanın bu saldırıları ve kınama mesajlarını dahi görmekten acze düştüğü puslu-pusulu havayı da üst akıl veya kripto Fetöcüler organize etmiyordur sanırız.
En yüksek perdeden tehdit ve şantajlarla gerilim tırmandırılıyor ama siyaset ve toplumuyla bütün bir ülkeyi ipotek altına alan bu barbarca saldırıları organize eden kurmay kadroya ilişkin hala tatmin edici bir izah yapılamıyor. İhanet yaftaları kripto ve dönek ithamlarıyla yarış yaparken makul ve kuşatıcı bir siyasal ve toplumsal iradeyi pratize etmek zorundayız. O hareketin delisi ne kadar çoktur, bu örgütün militanı ne düzeyde boldur, şu akımın fedaisi hangi oranda boldur biz bilemeyiz ama devlet eğer hukuk devleti olma iradesini bihakkın ifa etmezse kaosa ve çatışmaya davetiye çıkarır. Kimsenin vatan, millet, Sakarya söylemleriyle durumdan vazife çıkarmasına müsaade edilemez. Serserilerle hareketlendirilen sokağa, haince kurulan pusulara, kötü emelleri gerçekleştirmek üzere oluşturulan puslu havaya yaslanan ve güvenen devletin bekası da vatan ve milletseverlik de sadece çirkin ve zehirli bir masaldan ibarettir.
Yeni Akit