Bazı muhteremleri işin “ciddiyetine” inandırmak için daha kaç cinayetin işlenmesi, kaç belgenin ortalığa saçılması, kaç suç örgütünün kıskıvrak yakalanması gerekiyor?
Soruyorsun: Orhan Pamuk’a yapmadığın pisliği bırakmadın. Ahmet Kaya’yı manşetten “şerefsiz” ilan ettin. Hrant Dink’in katillerini “bir avuç serseri” diye hafife aldın. Danıştay cinayetini “başörtüsü kalkışması” olarak yorumladın... Gerçekler ortaya çıktığı halde “özenli suskunluğunu” korudun. Bu nasıl gazeteciliktir?
Cevap şu:
Sen de yandaşsın.
Soruyorsun: Neden okurlarından haber gizliyorsun? “Ergenekon soruşturması” hiç mi haber değeri taşımıyor? Bombalar, silahlar, darbe planları, suikast krokileri, andıçlar, lahikalar, psikolojik harp belgeleri hiç mi ilgini çekmiyor? Onlarca çocuğu havaya uçurmayı, gayrımüslimlerle insan hakları savunucularını öldürmeyi, kanlı bir kaos yaratıp hükümeti devirmeyi amaçlayan “malum çete” hiç mi korkutucu gelmiyor?
Cevap şu:
Sen de yandaşsın.
Soruyorsun: Bütün darbeleri destekledin. Bütün muhtıralara alkış tuttun. Demokratik normale yönelik bütün militer kalkışmaları anlayışla karşıladın. Andıçlar yayınladın. Yalan haberler yazdın. İnsafsız manşetler attın. Suç örgütlerine mazeret üretmekten başka, doğru dürüst “gazetecilik” yapmadın. Nedir senin bu halin?
Cevap şu:
Sen de yandaşsın.
Soruyorsun: İki yıldır ülkenin muhtelif yerlerinde “Hürriyet Treni” diye saçma sapan bir demir yığınını dolaştırıyorsun. Bugüne kadar “özgürlüklerle” ilgili ne yaptın, hangi yaraya merhem oldun, kimin hukukunu gözettin ki, bu treni dolaştırmaya hak kazanıyorsun? Bu trene binenlere,
“Herşey hukuktan ibaret değildir arkadaşlar... 411 el kaosa kalkmıştır” diyebiliyor musun? Bu kadarcık dürüstlüğü bari gösterebiliyor musun?
Cevap şu:
Sen de yandaşsın.
Soruyorsun: “Mahalle baskısı” ve “Malezyalaşıyoruz” tartışmasını günlerce manşette tutmak nerden icap etti? Bu tartışmayı “ötekinin yokluğu” üzerinden bir kampanyaya dönüştürmek kimin aklıydı? “Malezya” adlı muhayyel tehlikeyi bu kadar abartıyorsun da, “Ergenekon” adlı mevcut tehlikeyi neden hiç görmüyorsun?
Cevap şu:
Sen de yandaşsın.
Soruyorsun: Hadi ben yandaşım. Mevcut iktidarın “demokratikleşme”, AB hedefi, serbest piyasa ekonomisi, “darbe örgütleriyle mücadele” programı yürürlükte olduğu sürece “yandaş” pozisyonumu koruyacağım. Peki sen neyin yandaşısın? Hangi paradigmayı, hangi düşünceyi savunuyorsun? Bizi hangi güzel amaçlar etrafında örgütlenmeye çağırıyorsun? Hangi siyasal-toplumsal hedefi temellük ettin de bize çaktırmıyorsun?
Cevap şu: Müptezel, alçak, şerefsiz...
Müptezellikte kimse seninle yarışamaz ama, bir işimize bakalım.
Diyorsun ki, “Yandaş medyadaki arkadaşlar, Malezya ve mahalle baskısı tartışmalarını psikolojik harp ürünü sayıyor... Şerif Mardin de psikolojik harpçi mi?”
Psikolojik harpçi Şerif Mardin değil.
Psikolojik harpçi sensin.
Kendi halindeki bir saptamayı güncel bir kampanyaya dönüştürdüğün için bu sıfata hak kazandın.
Ayrıca, “mahalle baskısı” kavramının hangi konseptte üretildiğine bakmadığın, bu kavramın hangi “siyasal vetire”ye işaret ettiğini dikkate almadığın için de kötü niyetlisin.
STAR