Provokasyonu boşa çıkartırken karizmanız da güçlensin

KENAN ALPAY

Hangi konuyu nasıl ve ne kadar tartışacağımıza dair temel kriterlerde bir kayma yaşayıp yaşamadığımızı esaslı bir biçimde muhasebe etmek durumundayız. Temel kriterlerimize ilişkin muhasebe hatırlatması yaparken tartışmaktan hatta kavgaya tutuşmaktan da korkmadığımızı bir kez daha vurgulayalım elbette. Sanki son dönemlerde epeyce gereksiz, fazlasıyla mübalağa içeren ve de maddi-manevi açıdan sonuçları da bırakın fayda getirmeyi bizzat zarar oluşturan tartışmaların anaforuna kapılmış gidiyoruz gibi bir hava ağırlık kazanıyor.

Ahlak ve Dinle Savaşan Sanat Mantığı

Türkiye’de siyaset ve toplumu türlü kışkırtmalarla itibarsızlaştırmaya girişen, etnik ya da mezhebi çatışmaları provoke eden, İslami değer ve sembolleri aşağılayarak nefret objesine dönüştürmeye yeltenen propaganda faaliyetleri hemen hiç eksik olmuyor maalesef. Ancak kabul edelim ki, bu tür çirkin ve yıkıcı girişimler gerek ideolojik manada gerekse kadro ve teşkilatlar bağlamında eskiye oranla bir hayli zayıfladı. Zaman zaman gazetecilere yönelen şiddet, muhacirlere karşı tertiplenen ırkçı-faşist saldırganlıklar, sosyal medya üzerinden açılan yalan ve iftira kampanyalarıyla tertiplenen linç girişimleri büyümeye ve yaygınlaşmaya fırsat bulamadan sönümleniyor hızla. Fakat buna karşın alkol, uyuşturucu, kumar, aldatma, hırsızlık, taciz gibi suçlar gasp, yaralama, intihar ve cinayet gibi daha büyük şiddet olaylarının toplumu sarsacak şekilde derinleştiğini görebiliyoruz.

Batı aydınlanma ve modernleşmesini inşa eden sanatın bizzat Katolik Kilisesi’yle, (tahrif edilmiş) İncil ve (haşa) hem Ruh-ül Kuds’ü hem de Tanrı’yı temsil eden Hz. İsa’yla savaşarak bir dünya tasavvuru ve hayat tarzı oluşturduğunu unutmayalım. Batı, kilise öğretilerine karşı sınırsız şehvet ve arzuyu, çıplaklık kültüründen zinaya hatta eşcinsel sapkınlığa değin hemen her türlü modeli öncelikle bilim ve felsefeyle değil sanatla keşfedip topluma takdim etti.  Resim ve heykelle start alan bu süreç tiyatro ve romanla gelişirken radyo ve sinemayla kemale erdi. Sanatçı modern zamanların ruhbanı, seküler hayatın kılavuzu ve meşru ya da gayrı meşru her türlü hazzın kaşifi gibi toplumların arkasında yürüdüğü rol-model oluverdi.

Cumhuriyet ilanından çok kısa bir süre sonra Milli Mücadele ruhuna tamamen ihanet edilerek seküler bir ulus toplum hedefine doğru saptırılınca Türkiye’de de Batı’nın kötü ve basit bir modernleşme modeli kopya edilerek devlet eliyle ülke ve topluma tatbik edildi. Son yüz yılı ağır savaş, yıkım ve kayıplarla geçmiş bir ülke ve toplumu güya sanat ve sanatçılar eliyle terbiye edip çağdaş medeniyeti yakalayabilecek kadar kalkındırma yolunu bunun için seçtiler. İşte tam da bu sebeple mühendis, doktor, veteriner, iktisatçı yerine ressam ve heykeltıraş, müzisyen ve tiyatrocu yetiştirip “on yılda on milyon genç yaratma” hülyasına kapıldılar. “Cumhuriyet’in temeli kültür”dür derken bu kültürün merkezine her daim modern sanatı, seküler hayatı, utanma duygusundan yoksunluğu, hassaten fıtri ve dini değerleri itibarsızlaştırmayı koydular.

Fıtrata Karşı Magazin Saflarında

Sanat camiası söylem ve eylemleriyle basit bir magazin dünyası, çirkin bir pop kültürü olarak topluma örneklik ediyor çoktandır. Sistematik olarak skandallarla anılmayan, gayrı meşru davranışları teamül edinmeyen, depresif ve huzursuz ilişki biçimleriyle gündeme gelmeyen sanatçı pek makbul de olmuyor, süper star da olamıyor bu sebeple. Magazin kültürü her türlü değeri alay konusu haline getirip fert ve toplumun temellerini dinamitliyor ama medya düzeni öyle bir hal aldı ki toplum magazinsiz yaşayamaz, hayattan zevk alamaz bir bataklığa savrulmuş durumda.

Sanat adına yapılan çirkinlikleri, sergilenen rezillikleri ve sapkınlıkları hiçbir surette meşru görmeyiz, göremeyiz. Lakin sanat veya başka bir etiketle yapılan rezillik, çirkinlik ve sapkınlıklarla mücadelede kullanılacak usul ve üslup her daim İslam’ın nezaketini, Müslümanın feraset ve basiretini, toplumsal maslahatı esas almak mecburiyetindedir. Kelime ve cümlelerin sert olmasından daha önemli ve belirleyici olan hikmetli olmasıdır. Aşırıya kaçan, tehdit diline meyleden, konu ve kişiler arasında denkliği ihlal eden her türlü söylem aleyhe döner. Maksat ıslah etmek, çirkinlikleri izole edip hayrı yaymak ise bize verilen ölçü ve istikamet bellidir: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış. Kuşkusuz senin rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir.” (Nahl, 125)

Ebu Leheb gibi İslam düşmanlığı Firavun düzeyindeki bir müşrik için bile “iki eli kurusun” düzeyinde “ağır” bir ifade geçmektedir Kur’an-ı Kerim’de. Pop kültürü ve figürlerinin ürettiği çirkinlik, rezillik ve sapkınlıklarla mücadelede siyaset ve toplum, akademi ve medya sağlıklı bir ölçü, hikmetli bir usul ve üslup benimserse [öncelikle kendi itibar ve] saygınlıklarını arttırır. Ancak öfke ve polemik duygusuyla hareket edilirse bin bir türlü cehaleti ve çirkinliği temsil eden tipler el çabukluğuyla “sevgi ve merhametin esin kaynağı” gibi [imajlarla] lanse edilirler. Sözün değeri ve belirleyiciliği hikmetten nasibi kadar olacaktır. Başı sonu düşünülmemiş söylemlerle yeni kahramanlar, uydurma ilham kaynakları ve [çürük çarık] ortak paydalar üretmeye katkı vermekten vaz geçilmeli artık.

Yeni Akit