ABDULKADİR ŞEN / HAKSÖZ-HABER
Gazze saldırıları sırasında İslam âlemi bir kez daha Müslümanların muhtelif milletler değil, tek bir ümmet olduklarını gösterdi tüm dünyaya. Bu süreç içersinde birçok protesto gösterileri yapıldı dualar edildi ve yardımlar yapıldı Filistinli kardeşlerimiz için. Eylemler ve tepkiler devam ediyor. Lübnan’da Küresel Cihad Hareketine bağlı Abdullah Azzam Tugayları İsrail’e roket saldırıları düzenliyor. Sina’da yine aynı direnişçiler İsrail’e saldırıyor. Suriye’de Ahraruş Şam ve Nusra Cephesi “Gözlerimiz Aksa’ya bakıyor ve bu savaş bizim savaşımız” diyor. Gazze’de Hamas ve diğer direniş grupları sadece kendilerine ait olmayan bize de ait olan Filistin/imiz/i savunuyor bizim adımıza. Pakistan’dan Türkiye’ye, Endonezya’dan Malezya’ya dünyanın dört bir yanında düzenlenen bu protesto gösterileri düşmana (Düşman derken tabii ki 40’tan fazla Hıristiyan ülkenin ordularıyla İslam ülkelerini işgal eden haçlılardan ve İsrail’den bahsediyorum) İslam milletinin her an etraflarındaki kahrolası sahte sınırları kaldırıp Evrensel İslam Devletini kurma potansiyelini taşıdığını gösteriyor. Dünya üzerindeki direnişçi sayısı artık binler ya da on binlerle değil yüz binlerle ifade ediliyor. Bütün bunlar haçlılarda büyük bir korkuya sebep olurken tekrar ümmetin eski İzzetine kavuşması yönündeki umutları da artırıyor.
Avrupa Medeniyetinin, dini toptan reddeden tarihi ve siyaseti, kiliseyi yönetici elit elinde bir oyuncağa çevirdi. Yaşadıkları acı tecrübeler halkı Hıristiyan inancından uzaklaştırdı. Pazardan pazara kiliseye uğrayan çok az yaşlı kaldı Batı’da. Batı’da Hıristiyancı bir gençlik yetişmiyor ancak İslam dünyasında ciddi bir genç kitle kendini İslamcı olarak tanımlıyor. İslam dünyasının dört bir yanında düzenlenen bu gösteri ve destek programlarına iştirak edenlerin yüzde doksanı gençler. İşte onları korkutan gerçek budur. Yapılan bu eylemler ve programlar, boykotlar ve ekonomik yardımlar kesinlikle azımsanmamalıdır. Nitekim direnen Filistin halkı bütün bunları çok anlamlı buluyor ve bu desteğin onlara büyük bir özgüven sağladığını her fırsatta dile getiriyor. Ancak bütün bunların Filistin ve diğer işgal altındaki İslam beldeleri için yapabileceğimiz şeylerin çok azını oluşturuyor. İslami yükümlülüklerimiz, insani sorumluluklarımız ve aramızdaki akide bağı bize bunların çok üstünde bir sorumluluk yüklemektedir.
Ancak Filistin için düzenlenen eylemlerde göze çarpan önemli bir nokta sloganlar ve bunları oluşturan bilinçaltıdır. Mesela Allah’ım onları kahret! Allah’ım zalimleri zalimlerin eliyle yok et. Allah’ım birliklerini parçala. Gibi sloganlar. Bütün bunlar asıl sorumluluğumuzu hâşâ Allah’ın üzerine yıkma anlamına da gelebilir, gelmemelidir.
Oysa Allah onları sizin elinizle cezalandırmak ister….
Allah zalimleri bizim ellerimizle cezalandırmayı murad etmektedir. Eğer bize düşen mücadele işini Allah’a havale edersek bizim “Ey Musa sen ve kavmin gidin ve savaşın biz burada oturanlarız” diyen İsrailoğullarından ne farkımız kalır? Kaldı ki İsrailoğullarını temsil eden İsrail dahil küfür cephesi bugün bu mantığı bıraktı ve kendi savaşlarını bedeller ödeyerek yürütüyorlar. Müslümanların bir kısmı ise kendi sorumluluklarını maalesef bir Yahudileşme temayülü ile Allaha yıkmaya çalışıyorlar. Unutmamamız gereken şey Allah’ın onları bizim ellerimizle cezalandırmayı murad ettiği gerçeği ve bu yönde yapılması gereken çabalardır.
Filistin’de ya da diasporadaki kardeşlerimiz İstanbul’un kalbinin onlar için yanıp tutuştuğunu gördüklerinde elbette büyük moral buluyorlar. Bu eylemlerde yetişen bir nesil var. Direnen, ümmetini ve inancını önemseyen, kalbi kardeşleri için atan bir nesil. Bu eylemler düşmanlarımıza bizim tek bir ümmet olduğumuzu ve Gazze’yi, Şam’ı Afganistan’ı esir alabilmeleri için İstanbul’u, Cakarta’yı, İslamabad’ı da almaları gerektiğini ümmetin kaderinin bir, sevincin bir, öfkesinin bir, düşmanının bir olduğunu öğretiyor ve bizim de bunun farkında olduğumuzu onlara bildiriyor. Ancak bizler bu savaşta birçok askerini ve sivilini kaybeden Amerika, İsrail ve İngiltere gibi zalim devletler kadar bile bedel ödemeden zafere nasıl erişiriz? Hele bizim davamız hak ve onların davası batıl iken bizim davamız uğruna bedel ödenmeye daha layık değil midir? Müslümanlar Filistin için bir şeyler yapmayı arzuluyorlarsa önce İsrail’in hamisi olan ABD ve İngiltere’ye karşı hâlihazırda Afganistan’da, Somali ve Yemen’de devam eden direnişi desteklemeleri gerekir. Şam’a destek olmaları gerekir. İşte bu sebeple Irak, Afganistan, Suriye ve Somali’de yapılan savaş aslında Filistin için yapılmaktadır.
Ümmetimizin her bir bireyi bu savaşta bir asker gibi davranmalıdır. Bizler ordu ümmetiz. Rızkımız kılıçlarımızın gölgesi altındadır. İzzet ve onur bize yazılmıştır. Başlarımız eğilmez, zillet bizden uzaktır.
Dostlarımızı ve Düşmanlarımızı Tanımalıyız
İnsanları zorluk zamanında tanırsınız. Dostlarınızı ve düşmanlarınızı bu zamanda seçersiniz. Bu durumda Suriye’de 500 bin Müslümanın katledilmesine destek olan, on binlerce gönüllü ve askeri seferber eden Irak, Afganistan, Lübnan ve İran Şiilerinin, türbe tapıcılarının neden İsrail’e karşı savaşmadığı sorusunu sormanın tam zamanıdır. Aynı zamanda Suriye’de her gün İsrail’in Filistin’de katlettiğinden çok daha fazla Müslümanı katleden bu canavarlar sürüsüne ses çıkarmayan yerli Şebbihaların son dönemde Filistinli kardeşlerimizin kanları ile pis ellerini yıkamaya çalıştıklarını görmekteyiz. Şii mitolojisinde kutsal addedilen türbelerde düzenledikleri ayinlerde ve ritüellerde Ehli Sünneti ötekileştirip Caferi gençleri Müslümanlara karşı seferber eden tapınak şövalyelerinin, Irak işgalinde şerefe dair neyi varsa işgalcilere az paha karşılığında satıp ABD ile savaşmama fetvası veren mollaların, ayetullahların son Musul olaylarında nasıl da Sünnilere karşı cihad fetvaları verdiklerini ve İsrail’e karşı bir çift söz etmediklerini ancak kalbi körleşmişler ya da onlarla aynı derekeye inmişler görmez. Bir kardeşimizin ifadesiyle Suriye’deki Müslüman ile Gazze’dekini ayıran ikiyüzlü olmaz şeref yoksunu olur. Soruyorum hala İran ve Hizbullah’ı direniş ekseni görenlere: Hangi gözlerle onlarda hakkı gördünüz?
Bu yazıyı zaten hüznün kalbimizi kuşattığı bu süreçte okuru daha da üzmek için kaleme almadım. Somut anlamlı bir katkı sunmak ve bu pratik adımları teşvik etmek için kaleme aldım. İsrail’e karşı ne yapmalıyız? (...)