Başbakan Erdoğan'ın, Şimon Peres'le ortak panelde yaptığı düelloyu terk ederek geri dönmesinin yankıları devam ediyor. Olayın baştan planlı olduğunu ve çekilmeye niyetli olduğunu sanmıyoruz. Erdoğan'ın tepkisi ve panelden çekilmesi spontane yani kendiliğinden gelişmiş bir hadisedir. Esasen el Cezire ekranları üzerinden de Şimon Peres, Erdoğan'ın İsrail'e yönelik eleştirilerinden dolayı sıkıştırılmıştır. Bundan dolayı tartışma hararetli geçmiş ve bu harareti artıran ve alevlendiren Ermeni asıllı moderatör David Ognatius'un yerli yersiz müdahaleleri olmuştur. Daha önce Türkiye'ye yönelik Siyonistlerin saygısızlığı da akla gelince Erdoğan feveran etmiş ve salonu terk etmiştir. Şimon Peres daha sonra harareti düşürmek ve olayın ilişkiler üzerine hasar vermesini engellemek için Erdoğan'dan özür dileme yoluna gitmiş ve Davos faslı ve sahnesi bu şekilde kapanmıştır. Daha sonraki basın toplantısında Erdoğan, Şimon Peres'ten ziyade Washington Post yazarı David Ignatius'a yüklenmiştir. Esasen daha baştan sıkıntı veren hususlardan birisi Erdoğan ile Şimon Peres'in aynı panelde karşısına çıkmış olmasıdır. Zira, bilahare Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'nın da beyan ettiği gibi Şimon Peres tipli kaşarlanmış İsrail politikacıları kilitlendikleri hedeflere bakarlar asla başkalarını dinlemezler. Zaten vicdanlarının sesini bastırmakta profesyonel olmuşlardır. Kendilerinin üstün ve seçilmiş bir millet olduklarına inanmalarından dolayı başkalarını dinlemek onlar açısından bir züldür. Şimon Peres de güvercin suretinde bir şahindir. Şaron'un hükümet ortaklarındandır. İsrail atom bombalarının babasıdır. Abdulkadir Han evini terk edemezken Şimon Peres Davos'lar da esip gürlemektedir. 1996 Kana katliamına imza atmıştır ve son Gazze katliamının da resmi mimarlarından birisidir. Bu açıdan olay belki onları ikna etmeye değil ama rezil etmeye yaramıştır.
Lakin bu olaya binaen içeride ve dışarıdan tepkiler gelmesi de gecikmemiştir. Hüseyin Bağcı gibi akademisyenler Yahudi Lobisini kastederek Ermeni tezleri karşısına elimizi zayıflattığımızı söylemişlerdir. Moderatörün atalarının Türkiye'den göç etmiş Ermeni olması da kaderin bir cilvesi olmalı. Tepkiler tam da Pro-Semitizm veya Pro-Siyonizm bağlamında gelişmekte. Henry Ford'un kavramlaştırdığı bir husus ve gerçek var: Beynelmilel Yahudi. Belki Beynelmilel Yahudi ifadesinden de öte günümüzde Pro-Siyonizm egemenliği var. Özellikle de medya üzerinde. Siyonistler özellikle dünyada ve Türkiye'de Yahudi aleyhtarlığının olduğundan söz ederler ve dem vururlar. Anti Semitizm dedikleri bu husus aslında Yahudilere yönelik bir öfke olmayıp belki yüzyıllardır billurlaşmış ve imbikten geçmiş olan ortak ve kalıplaşmış Yahudi karakterine tepkidir. Bu karakter son olarak Gazze saldırılarında da kendini göstermiş ve silueti ve karaltısı olaylara aksetmiştir. Beynelmilel Yahudi dayanışmasına mukabil bir de Yahudi olmadıkları halde Yahudiliği üstün tutan ve onunla dayanışan Pro-Semitler ve Siyonistler vardır. Bu anlayış tam olarak isimlendirilmese de Pro-Semitizm yani Yahudi taraftarlığı ve lehtarlığıdır. Bunun kurumsal boyutu Masonlar veya benzeri teşekküllerdir. Lakin bir de yaygın olan medyaya sinmiş insiyaki bir boyutu vardır. Bu daha ziyade psikolojik boyuttur. Son olayla birlikte bu boyut tekrar nüksetmiş ve Hüseyin Bağcı veya Kadri Gürsel gibilerin 'Türkiye tarafsızlığını kaybetti ve Arap ligine düştü' ifadelerine yol açmıştır. Türkiye'nin eksen kaymasına uğradığı ve Arap ligine düştüğü yolundaki söylemler esasında hezeyandan ibarettir.
Bu tepkilerin siyasi yansımalarını CHP'de görmekteyiz. Bütün karşı iddialarına rağmen CHP İsrail çıkarlarına yabancı olmayan ve onu gözeten bir partidir. 1960'ı yıllarda başbakan olduktan sonra İnönü, Ortadoğu siyasetini İsrail'in tavsiyeleri doğrultusunda tayin ve tanzim ettiğini itiraf etmiştir. İnönü'nün günümüzdeki temsilcilerinden birisi Önder Sav'dır. Son olayla birlikte başını gömdüğü siperden çıkarmıştır. Hacca gidecek partilisine 'paraları Araplar iç eder, kaptırma' derken şimdi de Erdoğan'ın siyasi sermayesini Araplara yüklediğini ve kaptırdığını ileri sürmektedir. Sav yine Savlığını yapmıştır. Ahmet Türk'ün tam da bu hengamede 'Kürtlerin durumu Filistinlilerden daha kötüdür' demesi Filistinlilerle bir dayanışmadan ziyade İsrail'e pas atmaktır ve sözleri Önder'in sözlerinden farklı değildir. Pro Siyonist ve Semitler, Anti Semitizm iddialarıyla haklı sesleri boğmak ve bastırmaya çalışmaktadırlar. Yahudi olmadığı halde Pro-Siyonist ve Semitlere en somut örneklerden birisi Erdoğan'ın sözünü kesen David Ignatius olmuştur. Geridekileri siz hesabedin...
MİLLİ GAZETE