2004’teki Türk Ceza Yasası’nın (TCK) mimarlarından, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, iktidarın Meclis’e getirmeye hazırlığı yaptığı infaz paketine ilişkin, “kimi suçların cezasını yine kâğıt üstünde bırakacak, kimi suçları da istisna sayıp cezaevi dolduracak düzenlemenin Rahşan Affı’na dönebileceği” uyarısında bulundu.
Prof. Dr. Sözüer, koronavirüs salgını nedeniyle raftan inen infaz paketi çalışmalarına ilişkin Cumhuriyet’e şu değerlendirmelerde bulundu:
TEŞHİS DOĞRU YAPILMALI:
Cezaevlerindeki aşırı doluluğun sebepleri doğru biçimde ortaya konulmazsa, sorun çözümlenemez. Nitekim 1999 Rahşan Affı ve akabinde 2012 yılından itibaren yapılan doğrudan veya dolaylı aflara rağmen, cezaevleri yine doldu. Üstelik çıkanların önemli bir bölümü tekrar suç işleyip infaz kurumlarına geri döndü, dönüyor. Şu anda cezaevlerinde hükümlü olarak cezaları infaz edilenler sadece 10 suçtan hükümlüler ve mükerrer olanlar. Bunların sayısı yaklaşık 200 bin kişi. Diğer grup tutuklular, 100 bin kişi civarında, bunların yargılaması sürüyor. Yaklaşık toplam 300 bin kişi. Bu, Türkiye’deki cezaevi kapasitesinin çok çok üstünde bir sayı, üstelik cezaevi nüfusu giderek artıyor. Öyle olunca, koronavirüs olmasa dahi ciddi sorunlar çıkıyor, üstelik etkili bir infaz rejimi de uygulanamıyor. Peki neden?
UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE GÖZDEN GEÇİRİLMELİ:
Birinci neden popülist söylemlerle belli suçların hem ceza miktarını hem şartla salıverme süresini artırmak. Örneğin, ceza infaz kurumlarında en büyük grup uyuşturucu madde suçları, sayı 80 bini aşmıştır. Önemli bir miktarı da kullanıcıdır. 1 Haziran 2005’te Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdiğinde, esas olan tedavi ve terapiydi. Avrupa’da “esrar içti” diye cezaevlerini dolduran hiçbir ülke yok. Ama biz 2014’te kanun değiştirip cezaevlerini kullanıcılarla doldurduk. Uyuşturucu madde ticaretinin arka planı ise faaliyetini sürdürüyor. Üstelik yeni sorunlar doğdu. Uyuşturucu madde mücadele politikasını gözden geçirmeli, etkinleştirmeliyiz. Bu kapsamda kullanıcıları hapis yerine tedavi ve terapiye göndersek, önemli bir sayıda insan cezaevinden çıkar. Doldururken yapılan hataya ikinci örnek yüksek sayıdaki tutuklama. Tutuklama, kanundaki güvencelere rağmen peşin cezaya dönüştü maalesef. Şayet kanundaki adli kontrol yöntemi yaygın ve etkin uygulansa, belki 30-40 bin kişi daha çıkar.
EŞİTLİK İLKESİNE UYGUN DÜZENLEME:
Bir de istisna suçlar sorunu var. Son yıllarda belli suçlarda ceza ve infaz süreleri ölçüsüz artırılarak, sistem neredeyse tamamıyla “istisna” suçlar için işler hale geldi. Bu istisnalar dışında verilen cezalar kâğıt üstünde kalıyor. Örneğin istisna suçlar dışındaki suçlardan hükmedilen 10 yıla kadar hapis cezasında hükümlünün kapalı cezaevinde kalma süresi sadece bir aydır. İyi halle şartla salıverme, daha sonra denetim kanunda yazılı ifadelerdir, uygulanamamaktadır. Sonuç olarak, “istisna suçlar” dışındaki her suç için sistematik af zaten var. Bu nedenle hem ceza miktarları hem iyi halden önceki infaz süreleri artırılan suç istisnalarını kaldırmak gerek. İstisnaların oluşturduğu labirentlerden vazgeçip eşitlik ilkesine uygun düzenleme yapılmalıdır.
RAHŞAN AFFI’NA DÖNER:
Şartla salıvermede iyi hal koşulu, gerçek anlamda uygulanmalı. Şu anda iyi hal de kâğıt üstünde. Çünkü sayı çok olduğundan rehabilitasyon gibi programlar etkin uygulanıp ona göre iyi halli mi değil mi diye bir tespit yok, otomatik olarak uygulanıyor. Kalıcı çözümü içeren düzenleme yapılmalıdır, geçici düzenlemeler günü kurtardı gibi ama hep daha büyük sorunlarla günümüze geldi. Çözüm şartla salıverme sürelerinde eşitlik ilkesini gözetmek koşuluyla, infaz sisteminde iyi halli mahkûmu topluma kazandırıcı, tehlikeli suçlulara karşı ise toplumu koruyucu programların etkin olarak uygulandığı bir reform yapılmasıdır. Böyle bir reformda infaz sistemindeki istisnalar kalkmalıdır. Kimi suçların cezasını yine kâğıt üstünde bırakacak, kimi suçları istisna sayıp cezaevi dolduracak düzenleme, Rahşan Affı ve sonraki Anayasa Mahkemesi iptalleri ile doğan karmaşadan daha büyüğünü doğurur.