Selahaddin E. Çakırgil’in yazısı:
Zelzele konusunda, efsanelerde, 'yeryüzü bir öküzün boynuzu üzerinde durur, öküz başını salladı mı, zelzele olur.' denilirmiş. Bunun içindir ki, Türkçedeki 'hükûmet darbesi, devrim' gibi konular için, Arabçada, -sosyal zelzele'ye de bir çağrışım yaptırdığı için olsa gerek, 'öküz' demek olan 'sevre/sovre' kelimesi kullanılır ve böylece, bir sosyal düzen bozulduğunda da, 'yeryüzünün, boynuzları üzerinde durduğu'ndan söz edilen 'öküz'ün başını salladığı anlatılmış olunur.
Ömer Khayyâm ise, bir rübaîsinde, 'Eskiler, yerin altında bir öküzün olduğundan söz ediyorlardı. Şimdi ise, müneccimler gökte de bir 'boğa/sevre burcu.' buldular. Ey akıl sahibi, sen aklını kullan da, bu ikisi arasında tepişen 'dörtayaklılar' durumuna düşme.' der.
Ülkemiz korkunç bir 'jeo-fizik deprem' yaşadı- yaşıyor. Evet, geçmişte de çok depremler yaşamışızdır. Hele de, askerî savaşlarda karşılaşılan ve zaferleri bile acı olan tablolardan da öteye, ideolojik- fikrî veya itiqadî alanlarda, sosyal zeminlerde de öyle depremler yaşamışızdır ki, o sosyolojik depremler, 'jeo-fizik deprem'lerden çok daha derin etkilerini hâlâ da sürdürmektedir.
Bu son ve büyük depreme gelince.
Evet, bir deprem coğrafyası olan Anadolu'da önceden de depremler olurdu, ama, bunların çoğu, bir-iki şehirle sınırlı kalırdı. En büyüğü ise, 17 Ağustos 1999'da yaşanan Büyük Marmara Depremi'ydi ve 20 bine yakın insanımızın vefat ettiği, binlerce evin yıkıldığı o depremi, 3 ay kadar sonra, Kasım-1999'daki Düzce Depremi takib etmişti.