Prof. Ahmet Keleş İle “Paralel Yapı” Üzerine

Prof. Ahmet Keleş ile Fethullah Gülen, “Paralel Yapı” ve günümüz siyaseti üzerine röportaj...

Prof. Dr. Ahmet Keleş Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim dalı başkanı 1988 Erciyes Üniversitesi İlahiyat fakültesi mezunu, Yüksek lisans ve Doktorasını aynı üniversitede yaptı. 1998 yılında Dicle Üniversitesinde Yrd. Doç. Olarak göreve başladı.Halen aynı üniversitede görev yapıyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Kendisiyle Dünya Ekspres'ten Önder Akboğa görüştü.

***

Öncelikle bizleri kırmayıp röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için ‘dunyaekspres.com ailesi olarak size çok teşekkür ederiz. Allah razı olsun. İlk sorumuz şöyle olacak: 
  
1-)Siz cemaat içeresinde aktif bir insandınız. Yetkileriniz tam olarak nelerdi? Cemaatin aktif bir gönüllüsü olarak Fethullah Gülen ile samimiyetiniz ne ölçüdeydi? Cemaat hareketinin sizde eleştirisel bir boyut almasına sebep olan kırılma noktalarından ve cemaatin içindeki değişimlerden bahsedebilir misiniz? Cemaatten nasıl ayrıldığınızı ve o süreçte yaşadıklarınızı öğrenebilir miyiz? 
  
Benim cemaat içindeki konumumun iyi anlaşılabilmesi için cemaatin çalışma sistemine ilişkin Star gazetesinde yayınlanan (17 Mart) röportajımda yer alan Piramide dikkat edilmelidir. Çünkü cemaat faaliyeti bir biri içine geçmiş oldukça karmaşık bir yapılanma içeriyor. Altıncı kat olarak tanımladığım gizli faaliyetler yürüten ekip gibi çalışanların yanında benim gibi sahada görev yapan sivil yapılanmayı halk desteğini almak için görevlendirilen insanlar da vardı. Bizler “belde” ve “bölge” imamları olarak görev yapıyorduk. Belde imamı tek bir vilayete, bölge imamı ise birkaç vilayete birden bakar. Bu düzeye gelen kişiler F. Gülen ile sürekli irtibat halindedirler. Günlük, haftalık aylık periyotlarla yapılan düzenli görüşmelerin dışında istedikleri an görüşebilirler. 
  
Cemaatin kırılma noktaları, daha doğrusu kırılma tarihi kavşakları birkaç tanedir. Yani önemli olanları kastediyorum. İlki 12 Eylül Askeri darbesidir. Cemaat Asker buluşmasına neden oldu. F. Gülen hedeflerine vasıl olabilmek için Askeriye ile daha sıkı temasının olması gerektiğini, hatta Asker içinde kadrolaşması gerektiğini fark etti. Nitekim sonraki yıllarda da gereği yapıldı. Tabii darbe sonrası F. Gülen 1986 yılına kadar arandı. Merhum Turgut Özal başbakan olunca onu berat ettirdi. 
İkinci önemli kırılma, 1990 yılında Rusyanın dağılmasıyla oldu. Hizmet Orta Asyaya ve Rusya içlerine çıkarma yaptı. Bu tarih, hizmetin/cemaatin dünyaya açılması ve yeni devlet ve milletlerle buluşmasını sağladı. Bu süreç cemaatin buralarda kendisini “Ne” olarak tanımlayacağı sorununu doğurdu. Kendilerini ne olarak tanıtacaklardı? Cemaatin Türkiye içinde kısmen takiyyelerle idare ettiği durum artık uluslar arası arenada işe yaramayacaktı. Bu yüzden İslami ve Dini kimlikten ciddi anlamda uzaklaşıldı. Yani dini bir cemaat olmayıp, dini bir hedeflerinin olmadığı tamamen “Kültürel” bir hareket olarak kendilerini tanıttılar. Bu süreç cemaatin kendi içinde hızla sekülerleşmesini sağladı. Gidilen yerlerin dinden uzak hüviyeti giden insanların dindarlıklarında ve Müslüman oluşlarında çok önemli kayıplara neden oldu. Bu genişleme ve açılım dünyanın diğer coğrafyalarına doğru genişledikçe asıl maksattan ve rotadan uzaklaşma da o nispette arttı. Açı giderek genişledi. Ben buna itiraza 90lı yıllardan sonra başladım ve kendisine yıllar sonra; “Bu gidişin bir “U” dönüşü yok haberinizi olsun diye çok sert uyarılar yaptım. 

Üçüncü ve en önemli kırılma 1997 yılından itibaren başlayan 28 Şubat krizidir. Hoca burada tamamen Türkiyedeki İslami gelişmeleri engellemek isteyen güçlerle işbirliği yaptı. Bu sürece cemaat var olan tüm gücüyle destek verdi. İşte benim kırmızı çizgimin aşıldığı yer ve tarih de budur. Daha önceleri stratejik olarak yaptığım itirazlarımı bu defa çok sert bir dille ve yolumu ayırarak yaptım. 1998 de cemaat ile olan ilişkime son verdim. Tebliğ görevimi de, yani tüm uyarılarımı da yaparak… Biliyorsunuz bu tarihte F. Gülen Amerikaya gitti. Oraya gideceği aşağı yukarı son birkaç yıldır belliydi. Ön hazırlıklar ve çalışmalar yapılmıştı. Son kırılma da bu gidişle başladı ve hareket dünyayı yöneten “Üst Akıl” ile entegre oldu. Sonra olanları biliyorsunuz. Bu hareket artık sadece F. Gülenin yönettiği bir hareket olarak görülemez. 
  
2-) Fethullah Gülenin Türkiye dışındaki farklı ülkelerde de paralel devlet kurma çabalarının olduğu yakın zamanda deşifre edildi. Bu anlamda hiç tavır, hareket ya da söylemlerinden kuşkulandığınız oldu mu? Cemaatle geçirmiş olduğunuz yıllarınızla ilgili ne düşünüyorsunuz? 
  
Biz cemaatte hizmet ederken zaten hedefimiz Allah için, “İlâ-i Kelimetullah” için dünyayı fethetmekti. Bu nedenle hocanın dünyaya açılımı bizim fetih günlerimiz imiş gibi algıladık. Bir sorun görmedik. Ama sürecin bizi nasıl dönüştürdüğünü fark edince benim tavrım ve itirazlarım ortaya çıktı. Hâlâ da cemaatin saf tabanının inancı F. Gülenin dünyayı fethedeceği yönündedir. Türkçe Olimpiyatları işte bu inanç ve bu coşkuyla yapılıyor… 

3-)Hükümetin cemaatle birlikte geçirdiği 11 yıllık süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonraki süreçte cemaatin içine düştüğü durum hakkında neler söyleyebilirsiniz? 
  
Çok açık ve net olarak söyleyeyim cemaat hiçbir zaman hükümetle birlikte olmamıştır. Olamaz da… Bu temel duruşuna terstir. Sayın R. Tayyip Erdoğan ve ekibi Milli Görüş geleneğinden gelirken, cemaat bu tür hareketlere hep karşı olmuştur. F. Gülen Tayyip beyin parti kurmasına da karşı olmuştur devleti yönetmesine de… Fakat Ak Parti beklenenden daha başarılı olunca cemaat bu başarıdan kendi payına çıkar sağladı. Nitekim beraberlik süreçlerinde devletin kendilerine sağladıkları imkanlar ile devlete nasıl darbe hazırlığı yaptıkları da 17 Aralık da ortaya çıktı. Ben hükümetin, özellikle de o zamanlar Sayın Başbakanın Müslümanca ve samimiyetle bir ilişki içinde olduğunu ama bu samimiyet ve ihlasın kendisine çok pahalıya mal olduğunu düşünüyorum… İsterseniz bunu bir vecizeyle ifade edeyim: “Cemaat asla bir başkasıyla birlikte yürümez. Yanına aldıklarını süreç içinde yemek ve yok etmek için alır. Cemaate yakınlaşanlara duyurulur!” 

4-)Fethullah Gülen hareketinin bugüne kadar farklı dinlerdeki din adamları ile ‘dinler arası diyalog projelerinde yer alıyor olması ve söz sahibi olması ile alakalı ne düşünüyorsunuz? Gülen cemaati, İslami cemaatler ile bu kadar uzakken, Kâfir gruplarla giriştiği bu iletişim böyle bir dönemde İslami olarak ne kadar uygun ve izin verilebilir bir durumdur? Sizce Kur ani çerçevede baktığımızda İslamın ılımlısı olur mu? 
  
Ana politika şudur: Kendilerini dünyanın “radikal!” olarak gördüğü Müslümanlardan farklı tanıtmak ve onlardan uzak olduklarını göstermek ve böylece onların, dünyanın dikkatini çekmek, bu arada onların destekleriyle de giderek daha dokunulmaz olmak… Son süreçte ülkemizin en güçlü olduğu dönemde bu yapıyla mücadelede ne kadar zorlanıldığı malumdur. Daha da zorlayacaklardır. Bu güç işte böyle kazanılıyor. Kirli bir güç… İslamın ılımlısı vs. olmaz. İslam İslamdır. Çok şükür ilk indirildiği haliyle Kitabımız ve bize kadar ulaşmış bir İslami çizgimiz var… Bunun dışındaki söylemler her zaman bir başka amaca yöneliktir. 

5-) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Ahmet Davutoğlunun genel başkan seçilmesine neden olarak paralel yapı ile mücadelede aktif rol almasını ifade etti? Siz bu noktada ve özellikle Davutoğlunun genel başkan seçilmesiyle ilgili olarak neler söyleyebilirsiniz? 

Sayın başbakanımız Ahmet Davutoğlunun tercihinin isabetli olduğunu düşünüyorum. Gerçekten de Ak Parti içinde Sayın Davutoğlu kadar bu konuda kararlı bir politika yürütecek çok az insan vardı. Ben şahsen sevindim… 
  
6-)Cemaatin bugüne kadarki ümmetin sorunları ve özellikle Filistin meselesiyle ilgili kayıtsız tavrı konusunda; aynı zamanda da Mavi Marmara tavrı konusunda neler söyleyebilirsiniz. Cemaatte bulunduğunuz dönem içeresinde bu tavra karşı çıktınız mı? Karşı çıkıp çıkmamanızın nedenini açıklar mısınız? 
  
Ben F. Gülenin bu tür konulardaki duruşunu hep şöyle değerlendiririm: Hani kendi tavrı ve kişiliği ile davranmayan ve davranışlarını hep bulunduğu ortama göre ayarlayan karakterler vardır. Gülen de kendisini beğendirmek istediği dünyanın hoşuna gidecek beyan ve tavırlarıyla sözünü ettiğiniz süreçlere katılmıştır. Onun bir şeyi söylerken bundan Müslümanlar ne anlar nasıl değerlendirir diye bir kaygısı yoktur. Onun kaygısı kendi hesabına ve kendisi için sürekli “Kredi Notu” verenlere beğenilmektir… Onların beğenisini dikkate alır. 

7-)Cemaatin, hükümetin aldığı kararlara etkisi ne boyuttadır? ABDnin Irak a girişine izin verilmesinde, Türkiye hükümetinin aldığı kararlarda cemaatin etkisi var mıdır, varsa bu etki ne boyuttadır? 
  
Bu konuda çok net bilgilere sahip değilim… Ancak şunu söyleyebilirim, cemaat özellikle Emniyet İstihbaratı itibariyle hükümeti hep zor durumda bıraktı ve yanlış yönlendirdi. Özellikle de dış politikada… 

8-)Fethullah gülen Berkin Elvan için taziye yayınlarken veya farklı konularda, İslami bir değeri olmayan hususlarda bile açıklama yapma gereği duyarken, nasıl oluyor da Müslümanlara yapılan Mısırdaki katliamlara, Suriyedeki katliamlara, Filistindeki katliamlara bu denli sessiz kalabiliyor? Sizce Böyle bir ‘İslam lideri örnekliği söz konusu olabilir mi? 
  
F. Gülen ile ilgili en yanlış toplumumuzdaki kanaat onun bir İslami lider olmasıdır. Bu son derece yanlıştır. O, kendi hedeflerinin lideridir. BU hedefleri de ona Mısırda, Gazzede veya bir başka İslam yurdunda yaşananlara değil kendine puan getirecek olay ve konulara dikkat eder ve onlarla ilgili demeç verip taziyede bulunur. Her zaman tribüne oynar ama onun tribündeki izleyicileri Müslüman topluluklar, İslam Dünyası değildir. 

9-)Paralel yapı olarak adlandırılan ve Cemaat elemanı olduğu söylenen emniyet çalışanlarına karşı operasyonların yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Operasyonlar devam etmeli midir?  
 
Çok olumlu gelişmeler… İnşallah sonuç alınacak derecede devam eder. Ben her zaman söyledim yine söylüyorum. Paralel Yapının operasyon gücü yok edilmelidir. Bu konuda devlet asla taviz vermemelidir. Tabii şu anda adliyedeki güçleri hükümetin işini fevkalade zorlaştırıyor. Operasyonlardan sonuç alınması zorlaşıyor. Allah hükümetimizin ve devletimizin yardımcısı olsun… 

10-)Cemaatin şu dönemde içinde bulunduğu hususları ele aldığımızda İslami değerlerin, Allahın kurallarının, cemaatin çıkarlarının ardına bırakıldığını söylemek zor olur mu? Bunu birkaç örnek vererek açıklayabilir miyiz? 
  
Ben bu konuyu açıklarken hep şu noktaya dikkat çekmeye çalıştım. Cemaat hareketi ilk başladığında iki ana ayağı vardı. Biri dini hassasiyet, dini yaşam, Asr-ı Saadeti çağdaş dünyaya getirmek… Diğeri de başta ülkemiz olmak üzere İslam dünyasının yönetimini ele geçirmek. Bu iki ayak veya hedef, zamanla evirildi. Biraz önce de söylediğim gibi değişim süreçleri yaşandı. Devleti ele geçirme amacı giderek daha asıl hedef haline geldi. Giderek güçlendi ama dini yaşam ve duyarlılık buna paralel gelişmedi. Tam aksine dini hassasiyetler diğer hedefin hizmetine geçti ve o hedefi gerçekleştirmek için din nasıl kullanılması gerekiyorsa öylece kullanıldı. “Kullanılmak” ifadesini bilerek ve özellikle kullandım. Yakın tarihimizde Müslümanların ülkemiz başta olmak üzere yaşadığı her tür sıkıntılarda F. Gülenin kimlerle birlikte durduğuna ve kimlerle birlikte hareket ettiğine bakılırsa fazla örnek ihtiyacı hissetmeyiz… Başörtüsü gibi… 
  
11 -)Sizce Recep Tayyip Erdoğan bir cumhurbaşkanı olarak paralel yapıyla mücadele konusunda nasıl bir mücadele üstlenecek? 

Aynı kararlılığını devam ettirecek… Millete verdiği sözünü tutacaktır. Hükümetle uyum içinde mücadelesini sürdürecektir. 

12-)Türkiyede başörtüsü sorunu söz konusuyken Fethullah Gülenin tavrı ve verdiği fetvalar hakkında ne düşünüyordunuz? Fethullah Gülenin samimi bir tövbeyle yolundan dönmesini ve ilim sahibi bir insan olarak bu dine hizmet etmesini arzular mıydınız? 

Bu sorunuza az önce kısmen cevap verdim. Bir tv. Konuşmasında da belirttiğim gibi elbette bunu çok isterdim. Bundan çok mutlu olurdum. Biz Müslüman ve Müminiz. Elbette bir Müslümanın tövbesi veya doğru yola dönmesi bizi mutlu eder… 
  
13-)Sizce bir cemaat içerisinde bulunmanın ölçüleri nelerdir? O cemaatin doğrularının mutlak doğrular olamayacağını biz gençlere açıklar mısınız? Bu anlamda bu ülkenin Müslüman gençlerine tavsiyeleriniz nelerdir? 
  
Bu son derece önemli bir soru, sorduğunuz için teşekkür ederim. İlkeler her zaman şahıslardan önce gelir. Referanslarımız şahıslar değil ilkeler olmamalıdır. Bu ilkeler de asıl kaynaklarımız olan Kuran ve Sahih Sünnetten, bunların tarihi uygulama ve anlaşılmasından süzülmüş rafine değerler olmalıdır. Böyle olunca bizi birbirimize bağlayan bağ asla kopmaz ve koparılmaz. Ama her zaman çürütülmeye ve yanlışlanmaya müsait olan şahısları baz alırsak çok sıkıntılar yaşarız… Öncelikli bağımız İslamdır. Tüm Müslümanlar ile bağlıyız. Daha küçük birliktelikler, tarikat, cemaat vs. bunlar üst birliğimizi güçlendirmelidir. Aksi takdirde bizi bölüp parçalıyor ve güçsüzleştiriyorsa doğru yolda gitmiyoruz demektir. Elbette kötü örnek, örnek teşkil etmez. Herkes kendisine bakmalıdır. 
  
14-)Siz Ahmet Keleş olarak bu süreçten sonra, şahsınız adına neler yapmayı planlıyorsunuz? 
  
Süreçten önce ne isem öyle kalmayı… Ben duruşu net biriyim… Ne isem o. 

15-)Cumhurbaşkanı ve de Başbakanın değişmesine nasıl bakıyorsunuz? Muhalefettin (özellikle Kemal Kılıçdaroğlu) Erdoğana karşı olan tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? 
  
Sayın Cumhurbaşkanımız gerçekten deneyimli ve tecrübeli bir siyasetçi ve devlet adamıdır. Yaptığı değişikliği isabetli buluyorum. Sayın Davutoğlu da çok birikimli bir devlet adamıdır. Ülkemizin tarihinde eşini çok zor bulabileceğimiz bir donanıma sahip kişidir. Ülkemize hayırlı hizmetler yapacağına inanıyorum. 
  
16-)Hocam sizce Cemaat hükümet arasındaki sıkıntıdan dolayı halkın İslami camialara olan güveni sarsılır mı? Cemaatin içinde olan birine gerçekleri göstermemiz için neler yapmamız gerekir? 
  
Halk bu kavgadan olumsuz etkilenmiştir. Ancak insanımızın sağduyusu devlete karşı yapılan bu çirkin komplo ve kumpasların dindar bir niteliğinin olmadığını, bunu yapanların da dindar olamayacaklarını görecek ferasettedir diye düşünüyorum. Ama halk liyakatsiz cemaat mensuplarından da aynı şekilde liyakatsiz Ak Partili geçinenlerden de çok çekmekte ve bu durum genel de İslamın ve Müslümanların algılanmasına olumsuz yansımaktadır. 
  
Kıymetli vaktinizi bizlere ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. 

Ben teşekkür ederim… 

Röp: Önder Akboğa / Dünya Ekspres

Röportaj Haberleri

“Suriye’ye geri dönüş tartışması, empati yoksunu ve yersiz”
Türkiyeli bir mücahid ile Suriye devrimi üzerine…
"Solun bir kısmı mezhepçilikten bir kısmı da İslam düşmanlığından Esed'i destekliyor"
Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"