‘Problemlerin uyutulduğu bir toplantı’ olarak Ulâ Zirvesi

Taha Kılınç, Katar’a yönelik ambargonun kaldırılmasıyla sonuçlanan Ulâ Zirvesi’ni değerlendirdiği yazısında, her ne kadar Suudi-BAE-Mısır ittifakının hezimeti ve Katar’ın galibiyeti söz konusu olsa da problemlerin tamamen ortadan kalkmadığını vurguluyor.

Taha Kılınç’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan konuyla alakalı köşe yazısını (9 Ocak 2021) ilginize sunuyoruz:

Ulâ Zirvesi

Suudi Arabistan’ın tarihî şehirlerinden Ulâ’da geçtiğimiz salı günü gerçekleştirilen 41’inci Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi, Katar’a 2017’den bu yana uygulanan kara, hava ve deniz ablukasını resmen sona erdirdi. Deklarasyon üye ülkeler tarafından imzalandı, kapalı tutulan sınırlar açıldı, uçuşlar ve seyahatler yeniden başladı. Abluka, böylece başladığı hızda sona erdi. Arap dünyasında arabuluculuk çabalarıyla öne çıkan Kuveytli diplomatlar da, başarı hanelerine parlak bir çentik daha atmış oldular.

Zirveye ev sahipliği yapan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (MbS), Katar Emiri Temîm bin Hamed’i, uçağının merdivenlerinde “Ülkemi nurlandırdın!” nidalarıyla karşıladı. Ardından, koronavirüs tedbirlerine rağmen, MbS ve Emir samimi bir şekilde kucaklaştı. Zirveden sonra, MbS şahsen kullandığı araçla Emir ve beraberindeki heyete Ulâ’yı gezdirdi, iki lider uzun uzun sohbet ettiler. Sadece bu sahneyi gören biri, son 3,5 yıldır Suudi Arabistan’la Katar arasında birçok cephede yaşanan gerilimi herhalde zihninde hiç canlandıramazdı. Gerçekten de politika değişikliği öylesine baş döndürücüydü ki, ablukada Suudilerin en büyük destekçisi olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), sergilenen bu “aşırı muhabbet” gösterilerine karşı sessiz kalmakla yetindi. Ablukanın diğer ayağı Mısır da, pek renk vermeden yaptığı resmî açıklamada Katar’la diplomatik münasebetlerin tekrar eski kıvamını bulabilmesi için “uzun bir süreç” gerektiğini bilhassa vurguladı.

Ulâ Zirvesi’ne dair iki önemli soruyu dile getirmek mümkün: 1) Bu barış ve uzlaşma nerden çıktı?, 2) Katar, kendisine dayatılmaya çalışılan bazı şartlar konusunda, komşularına boyun eğecek mi? Şimdi, sırayla bu soruların cevaplarına bakalım:

Körfez’deki dokuz emirlik (Abu Dabi, Dubai, Şârika, Ra’s el Hayme, Acman, Fuceyra, Ummu’l-Kayveyn, Katar ve Bahreyn), 1971’de İngiltere’den bağımsızlığını kazandığında, bunlardan ilk yedisi “Birleşik Arap Emirlikleri” adıyla aynı çatı altında bir araya gelmişti. Katar ve Bahreyn, birliğe katılmak yerine bağımsızlığı seçtiler. Bahreyn zamanla Suudi Arabistan’ın uydusu haline gelirken, Katar, tabir-i caizse, “ayrık otu” gibi kendi yolunda yürümeye devam etti. 1992’de Suud-Katar sınırında yaşanan kanlı çatışmalar, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların nereye kadar varabileceğini gösteriyordu. 1995’te Katar Emiri Halîfe’nin kendi oğlu Hamed tarafından devrilmesinin ardından, Suudiler bu kez yeni emiri devirmeye de teşebbüs ettiler, ancak başarılı olamadılar. El Cezire televizyonunun sansürsüz yayınlarının yarattığı rahatsızlık sonucu, 2002-2008 arasında Suudi Arabistan ve Katar’ın diplomatik ilişkileri kesikti. Aynı kriz sarmalına 2014’te BAE ve Bahreyn de eklendi. Ve nihayet 2017’de en kapsamlı abluka başladı. Tüm bu süreç boyunca Katar, kendi politikalarını izlemeyi ısrarla sürdürdü. Elinde tuttuğu muazzam doğalgaz rezervinin ekonomik getirisiyle gücünü koruyan Katar, son ablukanın da tek kazananı oldu.

“Kuşatmayı neden bitirdiler?” sorusunun cevabı net: ABD’de Demokrat Başkan Joe Biden’ın eski Amerikan politikalarına dönüş yolunda verdiği güçlü sinyaller çerçevesinde, Körfez ülkeleri Donald Trump’ın dağıttığını yeniden toparlamaya çalışıyor. (İşin gülünç yanı, krizin planlayıcılarından biri olan Trump’ın damadı Jared Kushner, bu kez “çözümde başrol oyuncu” edasıyla, zirvede hazır bulundu.) Biden’ın İran’ı tekrar oyuna katma siyasetine ağırlık vereceği düşünüldüğü için, Katar’ı tümüyle İran’ın etkisine bırakmak istemiyorlar. İlginçtir, 2017’de Katar’a başlatılan ablukanın gerekçelerinden biri, “Doha ile Tahran’ın yakın ilişkisi”ydi. Ancak abluka, İran’ın Katar üzerinden Körfez’e daha da yaklaşmasından başka bir sonuç doğurmadı. Bunun üzerine bir de “İran’a müsamahakâr bir Amerikan başkanı” ihtimali, Körfez’in hiç karşılaşmak istemediği bir durum. Nitekim Katar’ı kazanarak, İran’ın mihverinden kurtarmayı hedefliyorlar. Ve bu arada, elbette Türkiye ile Katar’ın irtibatını da zayıflatmak ve -mümkünse- Katar’daki Türk askerî üssünü kapattırmak peşindeler.

Tam bu noktada, ikinci soruya da şu cevap verilebilir: Abluka boyunca gücünü korumayı başarmış olan Katar’ın, komşularının kendisine dayattığı “İran ve Türkiye ile ilişkini kes!”, “El Cezire televizyonunu kapat!”, “Türk askerlerini ülkelerine yolla!” gibi taleplere gülümseyip geçeceği açık. Zira, ablukanın sonunda barışma isteği Katar’dan değil, komşularından geldi. Dolayısıyla Katar, kendi çizgisinde yürümeye devam edecektir. Bu da, mevcut anlaşmazlık noktalarının tümüyle çözümlenmesinin çok da kolay olmadığı manasına geliyor. Ulâ Zirvesi, bu açıdan, “problemlerin uyutulduğu bir toplantı” şeklinde tanımlanabilir.

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm