Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Rakipoğlu, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman'ın ''ılımlı İslam'' söyleminin ne ifade ettiğini değerlendirdi.
Dr. Mehmet Rakipoğlu’nun AA -Analiz sayfasında yayımlanan analizini aşağıda ilginize sunuyoruz:
Prens Selman'ın ''ılımlı İslam'' söylemi Suudi Arabistan'ı nereye götürecek?
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman'ın son yıllarda sıklıkla tekrar ettiği ve krallığın resmi söylemine büründürdüğü ''ılımlı İslam'' söylemi, ülkenin dini ve siyasi yapısını yeniden şekillendirme çabasının bir parçası olarak dikkat çekiyor. Bu söylem sadece Suudi Arabistan’ın küresel ölçekte daha modern ve açık bir toplum haline gelmesi amacına hizmet etmiyor. Aynı zamanda, Veliaht Prens Selman'ın merkezinde olduğu yeni bir yönetim anlayışını ve yeni bir Suudi Arabistan imajını da beraberinde getiriyor.
''Ilımlı İslam'' nedir?
Selman 2017'de bir yatırım konferansında yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan’ın İslam’ı ''eski haline döndüreceğini'' belirterek, ülkesini 1979’dan önceki daha açık ve modern bir İslam anlayışına geri döndüreceğinden bahsetmişti. Selman'a göre, bu yeni yaklaşım ''dünyaya ve tüm dinlere, tüm geleneklere, tüm insanlara açık, ılımlı, dengeli İslam'' anlamına geliyor. Yani Prens Selman, Suudi Arabistan'ı geleneksel Vehhabi yorumundan uzaklaştırarak ''modern'' bir din anlayışına geçişi hedefliyor.
Ancak bu geçişin hangi ideolojik ve teolojik temellere dayanacağı belirsizliğini koruyor. Ayrıca, Suudi Arabistan'ın tarihsel olarak Vehhabilik ile özdeşleşmesi bu yeni yaklaşımın ne kadar derin ve kalıcı olabileceğine dair soru işaretleri oluşturuyor. Selefi düşüncenin krala tam itaat vurgusu Prens Selman'ın ılımlı İslam projesine zemin hazırlayabilir, ancak bu dönüşümün Suudi toplumunda nasıl bir kabul göreceği ve resmi mezhebin ne olacağı hala net değil. Selman'ın ''ılımlı İslam'' anlatısında net olan tek nokta dini inançların ve grupların karar alma mekanizmalarından uzaklaştırılmasıdır.
Bununla birlikte, ''ılımlı İslam'' söylemi aslında Suudi Arabistan’ın kuruluşundan beri benimsediği Vehhabilik gibi bir mezhebi anlayışın radikal olarak kabul edildiğini gösteriyor. Dolayısıyla, Selman'ın inşa etmek istediği ve modern anlamda Dördüncü Suudi Arabistan Krallığı olarak tanımlanan bu yeni devlet, kendi tarihiyle yüzleşerek yeni bir Suudi Arabistan algısı ve devleti inşa ediyor.
İktidarın meşruiyeti, imaj inşası ve güç mücadelesi
Yeni devlet inşası sürecinde ''ılımlı İslam'' söyleminin oldukça siyasi olduğuna dair üç noktanın öne çıktığı ifade edilebilir. İlk olarak, ''ılımlı İslam'' söylemi Selman'ın iktidara yürüyüşünü güçlendiren bir adım olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla bu söylem, ülkenin dini yapısını yeniden düzenlemekten ziyade Selman'ın liderliği üzerinden bir meşruiyet ve bütünlük sağlama girişimidir.
Kısacası Selman'ın amacı, toplumda ve ulemada kök salmış Vehhabilik ile mücadeleden ziyade, devleti kendi vizyonu doğrultusunda yeniden inşa etmektir. Bu bağlamda, Prens Selman kendisini bir kült figürü olarak konumlandırıyor ve Suudi Arabistan’da kurumsallaşmayı kendi ismi etrafında gerçekleştirmeyi hedefliyor. Selman kurumları ve dini otoriteleri kendisine bağlı ekiplerle şekillendiriyor ve böylece güçlü bir liderlik kültü oluşturmak istiyor.
İkinci olarak, Selman'ın ''ılımlı İslam'' söylemi, Suudi Arabistan’ın Batı ile ilişkilerini sorunsuz bir şekilde yürütmeyi ve rejimin bekasını tehdit etmeyecek Müslüman Kardeşler gibi İslamcı partilerin argümanlarından farklı modern bir Selefilik üzerine inşa edilen bir anlayışı ifade ediyor. ''Ilımlı İslam'' söylemi aslında Batı’dan gelen Veliaht Prens Selman'ın iktidarına meydan okuyabilecek demokrasi ve özgürlük temelli eleştirilerin ve siyasal İslam gibi rejim güvenliğine yönelik tehditlerin bertaraf edilmesine hizmet ediyor. Bu anlamda, ''ılımlı İslam'' söylemi, daha çok Suudi milliyetçiliği çerçevesinde şekillenen ve ülkenin sekülerleşme sürecine katkı sunan modern Selefilik olarak tanımlanabilir. Bu söylem altında modern Selefiliğe geçiş yapan Suudi Arabistan, Batı ile ilişkileri yeniden tasarlayabilen ve siyasi bekasını sürdürebileceği daha esnek bir ideolojiye sahip oluyor.
Üçüncü olarak ''ılımlı İslam'' söylemi, Suudi Arabistan’ın bölgesel güç mücadelesiyle doğrudan ilintilidir. İslam dünyasında Mekke ve Medine’nin kutsallığı üzerinden bir etki alanına sahip olan Suudi Arabistan'ın bölgesel güç mücadelesinde birçok rakibi bulunuyor. Bu ülkelerin başında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar geliyor. BAE ve Katar’ın ''ılımlı İslam'' anlayışlarının Batı tarafından kabul görmesi Suudi Arabistan’ı bu politikaya yönlendiren bir başka faktör oldu.
''Ilımlı İslam'' söylemi Suudi Arabistan dış politikasını nasıl etkiler?
Veliaht Prens Selman'ın ilan ettiği ''ılımlı İslam'' yaklaşımında, Suudi Arabistan’ın Vehhabi Selefi anlayıştan ne ölçüde uzaklaşacağı önemli bir tartışma konusudur. Selefi düşüncenin krala tam itaat vurgusu, Selman'ın bu projesine zemin hazırlayabilir. Ancak bu dönüşümün Suudi toplumunda nasıl bir kabul göreceği ve resmi mezhep veya ideolojinin ne olacağı belirsizdir. Bu yeni yaklaşımda, aşırılık olarak nitelendirilen unsurlar ve bu unsurlarla mücadelenin nasıl yapılacağı konusu da Suudi Arabistan’ın dini ve politik geleceği açısından büyük önem taşıyor.
Suudi Arabistan’ın yıllardır dünyanın birçok yerinde Selefileştirme faaliyetleri kapsamında yaptığı yatırımların terk edilmesi, başta İran olmak üzere bölgedeki diğer yayılmacı aktörlere yeni bir alan açabilir. Balkanlar ve Pakistan gibi yıllardır Suud etkisinde olan bölgelerde ise bu dönüşümün nasıl tepki göreceği merak konusudur. Bu aktörler, Suudi Arabistan’ın ılımlı bir İslam anlayışına geçişi nedeniyle daha radikal bir çizgiye kayabilir. Suudi Arabistan’ın ''ılımlı İslam'' söylemi, bu bağlamda sadece bir iç politika manevrası değil, aynı zamanda Suudi dış politikasının geleceğini de şekillendirebilecek bir strateji olarak değerlendirilebilir.
Sonuç olarak, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın ''ılımlı İslam'' söylemi, Suudi Arabistan’ın ''radikal İslam'' algısını dönüştürme ve ülkenin küresel imajını modernleştirme çabasının ötesindedir. Dolayısıyla Selman'ın bu girişimi kendi iktidarını konsolide etme ve liderliğini güçlendirme, Batı ile ilişkileri toparlama, ülkesinde yeni bir imaj inşa etme, bölgesel güç mücadelesinde kuvvetini artırma ve rejim tehditlerini daha kolay güvenlikleştirme adımları olarak okunabilir.
Selman'ın ''ılımlı İslam'' söylemi, sadece dini ve politik bir dönüşümü değil, aynı zamanda Suudi toplumunun ve devletinin yeni bir yönetim biçimiyle yeniden tanımlanmasını temsil ediyor. Bu süreçte, Suudi Arabistan’ın radikal çizgiden ne ölçüde kurtulacağı ve bu yeni yaklaşımın Suudi toplumunda nasıl bir karşılık bulacağı ise zamanla netleşecektir.