Ahmet VAROL
Zulümde Vefa Olmaz
Bugün Cuma namazı sonrasında İstanbul Fatih Camii’nde, Suriye’de direniş cephesinde on beş yaşında şehit edilen mücahit Ömer Bukerati ve diğer şehitler için bir gıyabi cenaze namazı kılınacak. Suriye’de zulme karşı kararlı mücadele sürdürülürken şehitler için gıyabi cenaze namazı kılınması aynı zamanda mücadeleye desteğin dile getirilmesi amacı taşıyor. Dolayısıyla bu yönden de ayrı bir anlamı var. Katılmayı da bu açıdan değerlendirmemiz ve kararlı direnişe moral verme çabasının içinde yer aldığımızı unutmamamız gerekir.
Ergenlik çağının başlangıcında şehit olan Ömer Bukerati’nin Türkiye Müslümanları açısından özel bir yeri var. Annesi Şaze Bukerati, Mavi Marmara kafilesinde yer almış ve Filistin halkının özgürlük mücadelesine destek için büyük zorlukları göğüslemişti. Siyonist katiller, gemiye saldırıp da bazı kardeşlerimizi şehit ettiklerinde o bir yakınını kaybetmiş gibi ağlıyordu. Şimdi öz yavrusunu direniş cephesinde şehit verdi. Yüce Allah’tan kendisine sabr-ı cemil niyaz ediyor ve oğluyla cennette buluşturmasını diliyoruz.
Küçük Ömer ve annesi Suriye’deki mücahitler için de Türkiye’de etkin faaliyetler yürüttüler. Sonra Ömer kardeşlerinin cephedeki direnişlerinden geride kalmak istemedi ve annesini buradaki teyzeleriyle, ablalarıyla baş başa bırakıp cepheye gitti. Çok geçmeden şehit edildiği haberi geldi. Allah şehadetini kabul etsin.
Bu anne ve oğlunun sergilediği tavır aslında Suriye’deki hak ve özgürlük mücadelesiyle, Filistin direnişinin iç içe ve aynı hedefe yönelik olduğunu, ABD emperyalizminin ve onun himaye ettiği siyonist işgalcilerin Baas diktasının gitmesinden bu yüzden endişe ettiklerini gösteren sembolik bir anlam da içeriyor. Çünkü Suriye’de Baas zulmüne karşı zafer kazanacak direnişçilerin Filistin davasını ve buradaki kardeşlerini ihmal etmeyeceklerini, Mescidi Aksa ve Kudüs davasını kendi öz davaları bildiklerini, siyonist işgale karşı Filistin’e sahip çıkma konusunda kendilerini işgal altındaki topraklarda yaşayan veya bu topraklardan zorla çıkarılmış kardeşlerinden farklı görmediklerini biliyorlar.
Baas diktasının Filistinli direniş gruplarına lojistik desteğini, onun kendi halkına karşı başlattığı vahşi savaşa, gerçekleştirdiği katliamlara, icra ettiği zulüm uygulamalarına desteğe gerekçe yapanlar ise büyük bir yanılgı içinde oldukları gibi aynı zamanda pragmatist hesaplarla strateji geliştirenlerin çıkara dayalı desteklerinin devamı için kendilerine ve davalarına kardeşlik bilinciyle sahip çıkanlara haksızlık ediyorlar.
Her şeyden önce zulümde vefa olmaz. Yani bir kimse sana ne kadar iyilik yaparsa yapsın onun başkasına haksızlık etmesi durumunda bu haksızlığını onaylayamaz, sana yaptığı iyiliklere vefa gösterdiğin iddiasıyla başkasına yaptığı zulme, haksızlıklara yardımcı ya da destekçi olamazsın. Böyle bir hareket İslâm’ın Müslümana kazandırdığı iman bilincine aykırıdır.
Eğer ki zulümde vefa olsaydı en başta baba ve kardeşe vefakârlık göstermek gerekirdi. Çünkü bir insana insanlar içinde en büyük iyiliği yapanlar kendi ebeveyni ve kardeşleridir. Ama Yüce Allah buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse babalarınızı ve kardeşlerinizi kendinize dost edinmeyin. İçinizden kim onları kendisine dost edinirse işte onlar zalimdirler.” (Tevbe, 9/23)
Bu hassasiyetin zulüm ve haksızlık konusunda da gösterilmesi, haksızlıklara, zulümlere arka çıkılmaması, destek verilmemesi gerekir. İyiliğin vefası zulme ve haksızlığa yol açmayacak iyiliklerle olabilir. Zulmedenlere iyilik ise zulümde bileklerini güçlendirmekle değil onları zulümden vazgeçirmekle olur.
Siyonist işgale karşı duranları destekledikleri iddiasıyla Baas’a arka çıkanlar, Suriye’de her gün yüzlerce insanın katledilmesini hiç mi önemsemiyorlar? Bunlar insan değil mi? Hayatlarının bir değeri yok mu?
Ama zulüm, mazlumu haklı kılar ve haklılığı kendisine destek verilmesine de gerekçe teşkil eder. Yüce Allah: “Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa artık onların aleyhlerine bir yol yoktur” (Şura, 42/41) diye buyuruyor. Bu da zulme uğramalarından dolayı haklarını arayanların aleyhine yol aramamak hatta onların yanında yer almak gerektiğini ortaya koyuyor. Çünkü Resulullah (s.a.s.) haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan olduğunu bildirmiştir.
YENİ AKİT