Pozitif Psikolojinin Merhamet Anlayışı ile Kur’an’ın Kavrama Yaklaşımı Arasında Bir Karşılaştırma

Yazısında pozitif psikolojinin üzerinde durduğu merhamet kavramını İslam’ın merhamet anlayışıyla karşılaştıran Erol Göka, merhameti doğru anlama ve amele dökmenin önemine dikkat çekiyor.

Erol Göka’nın Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (12 Temmuz 2018) yazısı şöyle:

Merhamet Medeniyeti

Küreselleşen ve tek başına kurtuluşun imkânsız hale geldiği bir dünyada, insanlığa kavramlarımızı yeniden hatırlatmak ve geleneğin ihyası için bir teklif götürmek lazım gelir dedik ve son dönemde Pozitif Psikoloji merkezli olarak parlayan bir kavram olan merhameti örnek verdik. Merhameti doğru anlamamız gerektiğinden bahsettik. Çalışalım.

Pozitif Psikolojinin dilimize “merhamet” diye tercüme edilen kavramı tam da bizim medeni mirasımızdan gelen kavram mı emin değilim. İngilizcede merhamet karşılığı olarak kullanılan “mercy” ve “pity” kelimeleri var ama onlar, daha ziyade acımak, kayırmak, sakınmak, korumak şefkat göstermek anlamına geliyor ki merhametin anlamı bunlardan uzak. Merhamete en yakın düşen İngilizce sözcük, acıyı ortaklaşmak, acıyı birlikte yaşamak anlamında “compassion”. Bizim merhamet kavramımızın anlamı onu da aşıyor.

TDK sözlüğü, merhameti batılı karşılıklarına yakın şekilde tanımlıyor: “Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma”. Kubbealtı Lügati, biraz daha kadim manaya yaklaşıyor: “Herhangi bir canlının acısını, kederini, mutsuzluğunu yüreğinde hissedip üzüntü duyma ve ona karşı yardım hisleriyle dolma, acıma”… Kanaatimce, merhametin dilimizdeki en uygun anlamı, “kıyamamak” olsa gerek. “Kıyamamak”, başta esirgemek, korumak, varlığını, acısını kalbinde hissetmek, onun için kaygılanmak, özen göstermek anlamları olmak üzere tüm diğer anlamları da içeriyor sanki…

Merhamet, Arapça “rhm” kökünden gelen “rahima” fiilinin mastarı olup Kur’an-ı Kerim’in hem anahtar hem kilit kavramı. Zira Kitabımız, “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla” yani besmele ile başlıyor; biri müstesna her sure besmele ile açılıyor. “Rahman ve rahim olan Allah” kavramı o kadar önemli ki, münferit olarak besmele tefsir ve şerhleri yazılmış. Rahman da rahim de merhamet ile sıkı sıkıya bağlantılı olup Allah’ın sıfatları arasında yer alıyor. “Rahman”, zati sıfatlardan olup insan için kullanımı söz konusu değil ama aynı zamanda insan yavrusunun anne karnında yerleştiği, bakılıp büyütüldüğü yer manasına da gelen “rahim” sıfatının insanlara da geçtiği değerlendirilir.

Müslümanlarca her işin başı olarak görülen besmeleden hariç olarak merhamet, Kur’an’da birçok ayette de geçiyor. Mesela (Rum/ 21) de, “Onda sükûn bulup durulmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılmasından söz ediliyor; (Beled/ 17) de, müminlerin birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye ettikleri; (Araf/ 151) de, Hz. Musa’nın Allah’a “Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın” dediği görülüyor. Öyle anlaşılıyor ki, Müslümanlar, merhameti, kendilerine kul olma şerefini bahşetmiş Allah’taki en yüksek halinden insanların kalplerine doğru inan bir hususiyet olarak niteliyorlar ve içlerindeki merhamet hissiyatının asla Yaratıcı ile bağını koparmıyorlar.

Bugün psikoloji çevrelerinde merhametin, vicdanla, empati ve diğerkâmlıkla (alturizm) bağlantıları, ilk ne zaman ortaya çıktığı ve geliştiği, merhamet zaafının psikolojik sorunlarla bağlantıları araştırılıyor. Memnunuz çok. Lakin merhametin kültürümüzü rengine boyayan dinimizdeki derin ve vazgeçilmez anlamının da bilinmesini isteriz. Biliyorum, “Merhametten maraz doğar diyen de biziz ama” diye itiraz edeceksiniz. İnşallah bir gün ayrıntılı konuşuruz ama bu sözün başlangıçta merhametin mutlaka adaletle birlikte yol alması, suç varsa cezasının olması gerektiği fikriyle öne sürüldüğünü düşünüyorum. (Ki adalet ve cezanın da vazgeçilmezliği fikri, neden Tevbe suresinin besmelesiz başladığıyla ilgili değerlendirmelere de dayanak teşkil etmiştir.) Kanaatimce bu söz, sonradan merhametsizlerce suiistimal edilmiştir.

Üstat Sezai Karakoç’un da belirttiği gibi merhamet inancımızın değişmez esaslarındadır. “Yürek katılığından, katı yüreklerden merhamet doğmaz. Merhamet, kalbin yumuşamasıdır, kalbin üzerinden kara mührün kalkmasıdır. İnançtan doğar merhamet, kendi putunu ve bütün putları önce gönülde kırmaktan doğar. Nefslere değil, ruhların açılımına yardım elini uzatıştır merhamet. Şüphesiz nefslere de o ruhlara yataklık yapmak için merhamet edilir. Halis niyetin verimidir merhamet. İki yüzlülük ve art niyet taşıyan hiçbir fiil, merhametin repertuvarında yer alamaz. Kimse, başkalarının kendisinin merhametine muhtaç olduğunu sanmamalı. Tam tersine hepimiz merhamete, merhamet ruhuna muhtacız.”

Böyle bir merhamet anlayışının hayata geçirilebilmesi için merhamet medeniyetine lüzum var. Bunun için de tüketime karşı ihtiyacı, uçlara karşı mutedilliği, güce karşı insanı ve adaleti öne çıkaran medeniyet siyaseti lazım. Siyaseti böyle bir medeniyet amacıyla yapmak lazım yoksa yapmasanız da olur. Nasıl olsa yapacak birileri bulunur…

 

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı