Politik ihtiras, müphem tavır: Deva Partisi

Deva Partisi’nin gündemde kalma adına birçok strateji izlediği ve bunu da kısmen başardığını görmek mümkün. Bu konuda muadillerine nazaran kuruluş aşamasını bir müddet uzatan Deva Partisi’nin bu süreçte ödevine “iyi hazırlanmış” olduğu anlaşılıyor.

İsmail Yılmaz / HAKSÖZ HABER

Son dönemde kurulan partiler içinde Deva Partisi’nin gündemde kalma adına birçok strateji izlediği ve bunu da kısmen başardığını görmek mümkün. Bu konuda muadillerine nazaran kuruluş aşamasını bir müddet uzatan Deva Partisi’nin bu süreçte ödevine “iyi hazırlanmış” olduğu anlaşılıyor.

Deva Partisi’nin kimi çevreler için albenisi yüksek bir imaj çizmeye çalıştığını görüyoruz. Vermek istedikleri görüntüye hizmet eden meselelerde tutarlılık içerisindeyken bu imajla çelişecek tavırlar almak gerektiren meselelerde ise ya topu çevirerek bir müphem tavır takındıklarını ya da ölü taklidi yaptıklarına şahitlik ediyoruz.

Bu bağlamda Deva Partisi için iktidarına talip oldukları Türkiye toplumunun yanında, dikkate alınması gereken bir de uluslararası toplum var elbette. İmajın kutsandığı şu günlerde uluslararası arenaya ve özellikle Batı’ya sempatik görünme konusunda hayli net olan Deva Partisi’nin, ülkenin kronik sorunlarına ve sinir uçlarına dair muğlak tavrı ise dikkatlerden kaçmıyor. Örneğin; Tv programlarında dış politika ve küresel dayatmalar, Kemalist vesayete karşı tutum gibi birçok hayati meselede üstü kapalı cevaplar veriliyor. Ancak kutsadıkları Batılı değerler ve insan hakları, düşünce özgürlüğü gibi meselelerde iktidarın son yıllarda bu konulardaki kötü performansından da istifade ederek sert eleştiriler getirmekten geri durmuyorlar. Burada akla; “Derdin üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi olduğu?” sorusu geliyor.

Yukarıda değindiğimiz politikalarda muğlaklık ve pusuda bekleme hali, Türkiye siyasetinde partilerin stratejileri arasında çok tercih ettikleri bir metot değil. Ancak Deva Partisi’nin siyaset tarzı, AK Parti’nin ilk dönemini kimi yönlerden andırsa da esas olarak bazı yenilikler içeriyor. Bu yeniliklerin yapılacak seçimlerde “oyunu değiştireceği” ifade edilen müstakbel seçmen kitleleriyle ilişkili olduğunu söyleyebiliriz.

Deva Partisi ve “Z Kuşağı”

Partinin politikaları ve teşkilatları özellikle Z kuşağı olarak tanımlanan 2000 ve sonrası doğumluların karakterine göre dizayn edilmiş gibi duruyor. Türkiye gençliğinin belli bir noktaya evrildiği ya da evrileceği düşünülerek bunu temsilen; bazı genç tipolojiler de parti kadrolarında yer alıyor. Kariyeri parlak, özgüvenli, okumuş, eleştiren ama aynı ölçüde de toplumsal ve ahlaki değerleri tahfif edip üstten bakan ve 2030’ların, 40’ların sekülerizmini kurması beklenen bir nesil…

Bu bağlamda parti kadrolarındaki isimler adalet, özgürlük ve insan hakları mefhumlarına İslam’dan müstakil birer değer muamelesi yapıp İslami sabiteleri paranteze alırken, karşı tarafa yaranmacı ve pragmatist bir davranış biçimini de benimsedikleri görülüyor. Çünkü zihinlerde gelecek nesillerin daha da sekülerleşeceği öngörüsü var. Neticede bu nesillerden alınacak oylar Deva Partisi’ni iktidara dahi taşıyabilir. Ali Babacan ve ekibinin pragmatik ve popülist ön kabullerle çizmeye çalıştığı “yeni nesil gençliğinin abisi” portresi üzerinde kafa yorulması gereken bir mevzu olarak öne çıkıyor.

Gençlerin; ahlaka, erdeme, İslam’ın emir ve yasaklarına ve de davete daha çok ihtiyaç duydukları bilinciyle sorumluluk almanın öneminin arttığı bir vasatta; Deva Partisi’nin izlediği siyaset daha çok “karınca yuvasına dalan ve burada müthiş bir kaynak keşfettiğini düşünen karınca yiyeni” andırıyor. Ancak bu gençleri politik ihtiras içerisinde siyasetin pragmatizmine ya da oy kaygısına kurban etmek ahlaki olmadığı gibi acımasız da bir iştir. Gençlerin zaaflı hallerinden politik çıkar elde etmek omurgasız ve ilkesiz bir siyaset tarzına tekabül ediyor.  

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!