Polis İfadesini Ne Zamandan Beri Mahkûmiyete Gerekçe Kabul Ediyorsunuz?

Sivas Davası mağdurlarından Ahmet Turan Kılıç’ın 27 yıllık mahkumiyetten sonra serbest bırakılmasını içine sindiremeyenler temelsiz iddialar ve klasik ezberlerle tezviratta bulunarak nefret suçu işlemeye devam ediyorlar.

HAKSÖZ-HABER

Ağır hasta ve yaşlı, üstelik de 27 yıldır haksız yere içeride tutulan bir kişinin Cumhurbaşkanı affı ile serbest bırakılması karşısında kin ve öfkelerini gizleyemeyen belli kişi ve çevreler Ahmet Turan Kılıç ve Sivas Davasının diğer mağdurları hakkında bildik tezviratlarını tekrar etmeye başladılar.

Ne ilginçtir ki; “Devrimci-Solculuk” iddiasındaki Şenal Sarıhan gibi kişiler bütün geçmiş süreçlerini adeta inkar edercesine polis ifadesine dayanarak bir insanın ömür boyu hapis cezasını almasını savunabiliyorlar. Bunun dışında sivil bir kişiyi tanık gösteremiyor, itibar edilebilir herhangi bir kanıt ortaya koyamıyorlar. Şenal Sarıhan ve benzerlerine sadece şunu soruyoruz: Polis ifadesine dayanarak Sol örgüt mensuplarına verilen cezaları da onaylıyor ve aynı tavrı sergiliyor musunuz?

Ahmet Turan Kılıç ve Sivas Davasının diğer mağdurlarında olduğu gibi sadece o dönemin polislerinin tanıklıklarına itibar edilemeyeceğini konuyu yakından takip edenlerin malumu. Söz konusu polislerin Hükümet yetkilileri tarafından kendilerine verilen emir çerçevesinde bu ifadeleri aldığı herkes tarafından bilinmekte. Kaldı ki; bu ifadelere bakıldığında da mesela Ahmet Turan Kılıç hakkında “slogan atan bu kişinin eylemde görüldüğü” ya da en uç örnek olarak “taş attığı” şeklinde olduğu görülmekte. Peki, slogan veya taş atmak kişiyi öldürmek midir; oteli yakmak mıdır ve bütün bunların cezası “idam cezası” veya müebbet hapis mi olmalıdır?

Şenal Sarıhan akıl ve mantık dışı bu eylem-ceza ilişkisine hiç değinmemekte, binlerce insanın gerçekleştirdiği protesto eyleminin meşruiyetine hiç girmemekte, yaşanan olaylar ve ölümleri salt polis ifadesi gibi son derece basit sözüm ona “kanıtlar”la mağdurların üzerine yıkmakta.

Şenal Sarıhan Yalnız Değil

Bu haksız okumada Şenal Sarıhan yalnız da değil. Kimisi Ahmet Turan Kılıç’ın mağduriyetini gündemleştiren kişi ve kesimlere yönelik sosyal medyada galiz küfürler savururken Sözcü'den Yılmaz Özdil  gibi şahıslar da köşelerinde temelsiz ezberleri tekrarlayıp tezviratı sürdürmekteler.

Ahmet Turan Kılıç’ın 27 yıllık mağduriyetten sonra serbest bırakılmasını içine sindiremeyen Yılmaz Özdil de, Sözcü’deki 2 Şubat tarihli yazısında nefretini şu cümlelerle kusmuştu:

Şenal Sarıhan’ın Odatv’deki yazısı:

Erdoğan’ın Affettiği Sivas Katliamcısı İçin Tanık Polisler Neler Anlatmıştı

2 Temmuz 1993’te Sivas-Madımak Oteli’nde 33’ü şenlik Konuğu 2’si otel görevlisi olmak üzere  35 kişinin yakılarak öldürülmesi eyleminden yargılanarak önce idam cezasına, daha sonra  bu cezanın 2005 yılında yürürlükten kaldırılması ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olan Ahmet Turan Kılıç’ı Cumhurbaşkanı affetti.

07.07.1993 tarihinden bu yana Sivas Katliamı Sanığı olarak cezaevinde bulunan Kılıç’ın affı için son bir ayda sağ basın organları sistemli bir kampanya yürüttüler. Basında oğluna atfen yer alan açıklamalarda, hükümlünün olayla bir ilişkisi olmadığı, masum olduğu, 86 yaşında ve hasta olduğu iddia edildi. Hastalığına ilişkin, cezaevinde kalamayacak durumda olduğunu kanıtlayan bir Adli Tıp raporundan söz edilmedi. Bu tartışmalar gündeme geldiğinde, davayı 27 yıldır izleyen bir hukukçu ve insan hakları savunucusu olarak, ceza aldığı suçun niteliği gözetilmeksizin infaz hukuku önünde herkesin eşit olduğunu ve infaz hukukunun ayırımsız tutuklu ve hükümlünün yaşam hakkını ve onurunu koruması gerektiğini, ancak gerçekten ölümcül bir hastalık varsa, bu durumun yansız bir adli Tıp Raporu ile onaylanması gerektiğini ifade ettim.

BU DURUM HEPİMİZİN KAYGI VE KUŞKULARINI ARTIRMAKTA

Sivas Katliamı özelinde 27 yıldır süren yargılamada ceza almış olmalarına karşın halen yakalanamamış sanıkların varlığı ve iktidar çevrelerinin bu davaya yaklaşımlarında açık yanlı ve adeta yakılmaktan, yakılanların sorumlu olduğunu kanıtlamaya çalışan tutum ve davranışlarının mağdur yakınlarını derinden yaraladığı tüm kamuoyunun bilgisi içindeydi. Bu nedenle, oğlunun iddialarının aksine dosya içindeki bilgi ve belgelere göre kesinlikle “masum” da olmayan bu kişi hakkında verilecek bir affın, hukuki dayanaktan yoksun olması bu yarayı daha da derinleştirecekti. Nitekim, Cumhurbaşkanlığı’nın 30.1.2020 günlü 2083 Sayılı Kararlarından yalnızca tarih ve numaralarını öğrendiğimiz (17 1.2020 günlü,  69365276-101-01.02-2020/8108/1013-1173) Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporunun içeriği hakkında bilgi sahibi değiliz. Bu durum doğal olarak hepimizin kaygı ve kuşkularını artırmaktadır. Bu nedenle Adalet Bakanlığı’na başvurarak raporun içeriği hakkında bilgi edinme talebinde bulunuyoruz.

Ayrıca affın arkasından belirli çevrelerin “dede” sıfatı ile adeta masumiyet ve kahramanlık niteliği vermeye çalıştığı bu kişinin hukuki durumu hakkında da kamuoyunu bilgilendirme gereksinimi içindeyiz. Bu amaçla kendisi hakkında Ankara 1 Nolu DGM ‘nin 1993/106 Esas, 1994/190 Sayılı Gerekçeli Kararın 15. Sırasında yer alan Ahmet Turan Kılıç’la ilgili tanık beyanlarını paylaşmak istiyorum.   

TANIK OLAN EMNİYET GÖREVLİLERİ, AFFEDİLEN AHMET TURAN KILIÇ İÇİN NE DEMİŞTİ

Dosya içinde bu sanıkla ilgili yedi kamu tanığı bulunmaktadır. Tanıkların tümü de emniyet görevlisidir, Olay yerindedirler ve beş duyuya dayalı görgü tanığıdırlar. Gerekçeli Kararda bu tanıkların anlatımları; emniyetçe düzenlenen tutanaklar, savcılık ve duruşma anlatımları özetlenerek alınmıştır. Şimdi birlikte bu anlatımlara bakalım ve sonuçta birlikte “masumiyet” yargılamasında bulunalım:   

MEHMET YILDIZ  :“Olay günü Ahmet Turan Kılıç’ı Madımak Oteli önünde  ‘Vali istifa, Şeytan Aziz, Yaşasın Şeriat, Laik Düzen Yıkılacak, Sivas Aziz’e Mezar olacak’ sloganlarını atarken gördüğünü, ayrıca Madımak Oteli önünde polis ve jandarmanın kurduğu barikatı yarmaya çalışıp otele gitmeye çalışırken, kendisini geri püskürttüğünü ve bu sırada  A. Turan Kılıç’ın hem slogan atıp hem de ‘Bizim sizinle işimiz yok’ diyerek yeniden barikatı aşmaya çalıştığını gördüğünü beyan etmiştir.”

SAMİ ECE    : Ahmet Turan Kılıç’ı Madımak Oteli önünde topluluğa “ ARKADAŞLAR, BUBİR CİHATTIR YÜRÜYELİM”, diyerek bağırdığını ve halkı otele doğru sevk ederek tahrik ettiğini beyan etmiştir.

MUSTAFA UZUN  :  Olay günü A. Turan Kılıç’ı, hadisenin başından sonuna kadar hadisenin içinde devamlı olarak gördüğünü ‘CİHAT’a çağrı diye slogan atarken ve topluluğu galeyana getirirken ve topluluğa önderlik yaparken, hatta “Şeriat Gelecek, zulüm Bitecek, Müslümanlar, ne duruyorsunuzKatılın.” diyerek topluluğu galayana getirip önderlik yaptığını, Madımak oteli önünde de “Ne duruyorsunuz. Taş atın” diyerek milleti teşvik ettiğini, PTT önünde bulunan taşları da oradakilere gösterdiğini, hadise günü A. Turan Kılıç’ı bu eylemleri yaparken gördüğünü, çok net şekilde teşhis ettiğini söylemektedir.

EROL ÇÖL       : Olay günü, Madımak Oteli önünde polis barikatını zorlayan saldırgan grup içerisinde bulunduğunu, Allahüekber, Vali İstifa, Şerefsiz Vali, Şeytan Aziz, Sivas Aziz’e Mezar Olacak, Kanımız Aksa da Zafer İslamın, Şeriat Gelecek Zulüm bitecek sloganlarıyla halkı tahrik ettiğini beyan etmiştir.

ŞABAN YILMAZ   : Olay günü Ahmet Turan Kılıç’ı olayların başından sonuna kadar kalabalığı devamlı şekilde tahrik ve teşvik eden ve topluluğa önderlik eden bir kişi olarak gördüğünü, beyan etmiştir. (Bu tanığın, karar içeriğinde  ayrıca sanık hakkında  “Barikatı zorlayan ve otel camlarına taş atanlar arasındaydı” cümlesi de bulunmaktadır.)

ALİ ADIYAMAN   : Olay günü sanığın, Madımak Oteli önünde devamlı surette slogan attığını, polis barikatını yarmaya çalıştığını ve zorladığını beyan etmiştir.

DOĞUKAN ÖNER : Olay günü , Madımak Oteli önünde ve daha önceki gösterilerde  halkı devamlı olarak CİHAT’a çağırdığını, halkı tahrik ettiğini, halkı tahrik etmek için sürekli slogan attığını , Madımak Otel’e taş atarken gördüğünü  ve tahrikleri yönettiğini söylmiştir..

Mahkeme, bu anlatımlara atıfla sanığın ”olayların başlangıcından itibaren tüm safhalarda yer aldığını, hatta yürüyüş yapanlara önderlik ettiğini, slogan atıp hedef gösterdiğini, halkı eylemlere sokmak için sürekli hareketli ve atak davrandığını, böylece barikatı yarıp, otel önünde otomobilleri tahrip eden ve otel içindeki eşyaları tahrip ederek dışarıya atan, bu arada otel önündeki arabaların yanmasını sağlayan birinci derecede sorumlu asli faillerin fiillerini kolaylaştırdığı ve bu sanıkların suç işleme iradelerini atılan sloganlarla pekiştirip güçlendirdiği, yine polis barikatını zorlayarak bu barikatı aşmış olan otel içindeki sanıkların daha rahat hareket etmelerini ve eylem yapmalarını sağlayacak ortam hazırladığını… yangının çıkmasına sebep olan fiilleri kolaylaştırdığı böylece asli faillerin fiilerine müzaheret ve muavenet yolu ile iştirak ettiği gerekçesi ile cezalandırıldığı” hüküm altına almıştı.

İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ SUÇUN AFFI OLMALI MI

Yukarıdaki değerlendirme ile Mahkeme, Turan Kılıç’ı ve benzer durumda olan bir grup eylemcinin fiillerinin o tarihte yürürlükte olan TCK’nun 450/6. Maddesi gereğince idamla cezalandırılmasına karar verdi.  Daha sonra bu karara karşı müdahil taraf olarak temyize başvurduk. Eylemin sıradan bir yangın çıkarma yolu ile birden çok adam öldürme olmadığı, cihat çağrıları ve şeriat talepleri ile Anayasal düzenin tebdil, tağyir ve ilgası niteliğinde olduğunu, eylemim TCK’nun 146. Maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunduk. Sonuçta Yargıtay, talebimiz gibi kararı bozdu. Bozmadan sonra yürütülen yargılamada, sanığın da içinde bulunduğu, daha önce TCY’nın 450/6. Fıkrası gereğince ceza almış eylemciler, bu kez aynı delillerle TCY’nın 146. Maddesinden idam cezası aldılar. Sanıklar, yalnız tanık anlatımları ile değil video çekimleri, bilirkişi raporlarına da dayanılarak hüküm giydi. Kılıç ve diğerleri bu kararı temyiz ettiler. Temyiz edilen 2. Karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2000/ 3160 Esas  – 2001/ 1471 Sayılı, 04.05. 2001 tarihli kararları ile onandı. İdam cezalarının yürürlükten kalkması ile de cezalar ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. 35 insanımızın yaşamına kast eden sanık yaşıyor. Yitirilenlerin ne büyüme, ne yaşlanma, ne de evlerinde gözlerini kapatma hakkı olmadı. Onları yakanlar, tek tek hiçbirini tanımıyorlardı. Düşmanlıkları onların bilimden, aydınlanmadan, laiklikten, kardeşlikten yana düşüncelerine ve inançlarına idi. Özellikle Alevi topluluğu bu gerekçelerle sistemli katliamlara kurban edilmişlerdi. Kısaca suç, İnsanlığa karşı işlenmiş suçtu. Bu suçların affı olmalı mı? İnsan haklarına Dayalı hukuk mantığı bunu kabul edemez. Üstelik hiçbir nedamet hissi olmadan…

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!