PKK/YPG’nin evinden ettiği Suriyeliler evlerine dönebilecek mi?
Ufuk Ulutaş / Akşam
Geçtiğimiz günlerde Amnesty International’ın Suriye’nin kuzeyindeki özerk idarenin insan hakları ihlalleri ve işlediği savaş suçlarının belgelendiği ve detaylandırıldığı bir rapor yayımlanmıştı. Rapor özerk idarenin veya kelime oyunu yapmayacaksak PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde köy boşaltmalardan bütün bir köyün haritadan silinmesine kadar savaş suçu teşkil eden eylemlere imza attığını, uydu fotoğraflarıyla, mağdur ve görgü tanıklarıyla yaptıkları röportajlarla ve diğer belgelerle ortaya koymuştu. Bunun üzerine PKK, Amnesty’nin bu rapor üzerine cezalandırılması gerektiğini söyleyecek kadar şirazeden çıkmıştı.
Birkaç gün önce Suriye’de yaptığı oldukça profesyonel insan hakları gözlem çalışmalarıyla bilinen Suriye İnsan Hakları Ağı, Amnesty’den daha geniş bir coğrafyada özerk yönetimin yani PKK’nın insan hakları ihlallerini ve savaş suçlarını gözler önüne serdi.
Rapor Şubat-Ağustos 2015 tarihleri arasında Haseke vilayetine yoğunlaşıyor. Haseke Suriye’nin kuzeydoğusunda kozmopolit ve Kürt nüfusun azınlıkta olduğu bir vilayet olmasına rağmen, Esed rejimi bu vilayetin önemli bir kısmını PKK’ya bırakıp çekildi. Yine de vilayette bıraktığı askeri üs ve memurlarla PKK arasında ortak yaşam formu kurdu ve öz yönetim fantezisini Haseke’de gerçekleştirmek için halkı yoğun baskı altında tuttu.
Mezkur tarihlerin seçilmesinin sebebi, bu tarihlerde ihlaller açısından ciddi bir artışın yaşanması. Yine bu tarihlerde yapılan ihlaller güçlü etnik motivasyon taşıması sebebiyle de önceki dönemlerden ayrılıyor. PKK daha önce de kendisi gibi düşünmeyen Suriyeli Kürtlere karşı tutuklama, suikast ve sürgün metotlarına başvurmuştu. Çok sayıda Suriyeli Kürt PKK’dan kaçıp Türkiye ve Irak’a sığınmıştı. Bu süreçte Araplar, Türkmenler ve hatta Süryanilere karşı ihlaller göze çarpmakta.
En ciddi ihlaller Tal Hamis ve Tel Barak’ta, Kamışlı’nın güneyinde, Haseke’nin güney ve batı mahallelerinde ve Jebel İz kasabasında yaşandı. Bu tarihlerde aralarında 9 çocuk ve 8 kadının da bulunduğu 47 sivil hayatını kaybederken, 19 çocuk ve 8 kadının da dâhil olduğu en az 612 sivil gerekçesiz olarak tutuklandı. İşkenceyle öldürme, kasabaların topyekûn yakılıp yıkılması, hırsızlık ve araziye el koyma, ürünlerin yakılması ve toplu sürgünler, PKK’nın bu süreçte işlediği Roma Statüsü’nün VIII. Maddesi’ne göre savaş suçu ve insanlığa karşı suç teşkil eden cürümlerden.
Amnesty’nin raporuyla birçok paralellik ve birbirini doğrulayan nokta söz konusu. PKK çevreleri bu ihlal haberleri ilk çıktığında haberler için Türkiye’ye saldırmıştı. Fakat raporlar çürütülemeyecek bir şekilde PKK/YPG’nin savaş suçlarını ortaya koyuyor. Bu aslında Suriye’yi takip edenler için sadece malumun bir ilanı. Irak ve Türkiye’de PKK’dan kaçan Suriyelilerle konuşanlar, ki ben de bunlardan birisiyim, birkaç senedir bu ihlallerden bahsediyorlardı. Artık bu ihlallerin uluslararası bir zeminde soruşturulup, suçluların yargılanması gerekiyor.
Sadece bu ihlaller bile DAEŞ gibi bir terör örgütüyle PKK gibi başka bir terör örgütü üzerinden mücadele edilmesi fikrinin ne kadar sakat ve tehlikeli olduğunu göstermeye yeter. Terörist terörize eder; PKK ve tüm saçaklanmaları da tabiatları gereği terörize ediyor. Raporun da belirttiği gibi PKK bu savaş suçlarını “DAEŞ’le mücadele ediyoruz” şeklinde meşrulaştırmaya çalışıyor. PKK’nın bu bahanesine inanan veya inanmasa da siyaseten destek veren tüm aktörlerin bu savaş suçlarının altında imzası var. Bu insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları PKK’nın ve destekçilerinin arkasını bırakmamalı.