PKKnın yeni stratejisi ve Öcalan

Hilal Kaplan

PKK, Öcalan'a karşı geldiğinde bile bunu Öcalan'a rağmen hareket etmediklerini kanıtlamaya çalışarak yapıyor. Öcalan idam edilmiş olsaydı, işleri çok daha kolay olacaktı. "Öcalan yaşasaydı..." diye başlayan cümleler kurup ardından amaçlarına hizmet edecek şekilde onun ismini kullanacaklardı. (Tanıdık geldi mi?)

Her ne kadar Silvan'dan itibaren Öcalan'a rağmen hareket etmediklerini iddia etseler de, Öcalan'ın görüşme notlarında Kandil'in kendisini "taşeron" olarak kullanmasından şikâyet ederek aradan çekildiğini belirtmesi PKK'nın itaatsizliğini kanıtlar nitelikteydi.

Dün PKK'nın yayın organı olarak bilinen internet sitesinde "Fırat Ziyad" imzasıyla bir "analiz" yazısı yayınlandı. Tırnak için de analiz, zira PKK'nın bundan sonraki süreçteki tutumunu anlatıyordu. Yazıda kısaca "İran'ı, Irak'ı ve Suriye'yi arkamıza aldık, manevra alanımızı genişlettik; gerisini Türkiye düşünsün" deniliyordu.

Türkiye'nin demokratikleşmede kat etmesi gereken mesafenin çok olduğu doğrudur ama asla İran veya Suriye ile kıyaslanamaz. PKK'nın girdiği yol, bu yüzden BDP tabanı tarafından tasvip edilmiyor. PJAK üyelerini idam eden İran'a yönelik silah bırakacaksınız ama muadil en büyük sorun KCK tutukluları olan Türkiye'de terör estireceksiniz. Hemen her gün sivilleri katleden Suriye rejimiyle beraber iş tutacaksınız ama Türkiye'ye gelince sivilleri katleden taraf olmaktan geri durmayacaksınız. Barzani ve Talabani'nin silahın miadının sona erdiğini, mücadelenin demokratik yollardan yürütülmesi gerektiğine dair açıklamalarını göz ardı edeceksiniz ve mecliste temsil edildiğiniz devleti silahla tehdit etmeye devam edeceksiniz. "Arap baharı"na karşı duran, engellemek için elinden geleni ardına koymayan ülkelerle işbirliği yapacaksınız, ondan sonra da hamile kadınları, bebekleri, gezmeye çıkmış gencecik kızları katlederek Türkiye'de "Kürt baharı" estirmeye kalktığınızda Kürt halkı neden arkanızda durmuyor diye merak edeceksiniz.

Gelinen noktada Kürtler için özgürlük mücadelesi verdiğini iddia eden PKK, Kürtlere zulmeden mezkûr ülkelerle 'stratejik işbirliği' yapıp Türkiye'ye ilan ettiği savaşı sürdürüyor. Ancak PKK'nın döktüğü bunca kana rağmen, hükümetin aklı selîmi muhafaza ederek savaş eksenli bir politika gütmediği Başbakan'ın BDP ile görüşmelerin hemen başlayacağına dair açıklamasında ve "Gerekirse PKK ile görüşmeler yeniden başlar" beyanatında açığa çıkmıştır. BDP meclise döndüğü andan itibarense, "Kürt siyasî hareketi"nin mücadeleyi masada vermesi gerektiği düşüncesinin ağır bastığı ortaya çıkmıştır. Yani PKK 'manevra alanı'nı istediği kadar genişletsin, hükümet sivil siyaset alanını güçlendirdiği müddetçe PKK, döktüğü kanda ancak kendi kendisini boğacaktır.

Öcalan meselesine gelince... Mevzubahis yazıda hükümetin Öcalan'ı bir şantaj unsuru olarak gördüğü söylenmiş. Öcalan'ı "şantaj unsuru" mesabesine indiren devlete silahla şantaj yapma yoluna giren PKK'nın kendisidir. Hem PKK hem de Öcalan'la görüşmeler yürütülürken ortalığı kana bulayan bir örgütün, "iyi niyet"inden şüphe etmek için tüm emarelerin olduğu bir örgütün, liderinin sözüne biatının mutlak olduğunu iddia edip onu 'silen' bir örgütün başı konumundaki kişiyle hükümet görüşülmesine neden izin versin?

Öcalan ya "büyük anlaşma" ya da "büyük savaş" olacak demişti. Şu anda "büyük savaş" devam ediyor. Hükümet de meclise dönen BDP de bu kanın durması için adım atmaya çalışıyor. Sıra "büyük savaş"ı başlatanların silahlarını indirmesinde... PKK, Öcalan'ın tecridine son verilmesi için ateşkes ilan edeceğini duyurduğu takdirde, hükümetin de müzakerelere tekrar başlamak ve Öcalan'ın örgüt üzerinde bir otoritesi olduğuna inanmak için sebebi olacaktır. Aksi takdirde "büyük anlaşma"nın inşa edilebileceği bir zemin göremiyorum.

YENİ ŞAFAK