Kürt sorununun çözümü için önümüzdeki ilk adımın PKK'nın dağdan indirilmesi olduğu konusunda bir mutabakat söz konusu. PKK'lıların dağdan inmeye hazır olduklarına ilişkin mesajlar alıyoruz.
Kürt sorununun çözümü için önümüzdeki ilk adımın PKK’nın dağdan indirilmesi olduğu konusunda bir mutabakat söz konusu. PKK’lıların dağdan inmeye hazır olduklarına ilişkin mesajlar alıyoruz. Hükümetin de onların dağdan indirilmeleriyle ve silahsızlandırılmalarıyla ilgili bazı ön çalışmalar yaptığına dair bilgiler geliyor.
PKK’nın dağdan inmesi ve silahlarını bırakması, Kürt sorununun şiddetten arındırılması için atılacak en önemli adım. Bütün dünyada merak edilmekte olan noktaysa, bunun nasıl gerçekleştirilebileceği. Sayısı 250-300 civarında olan aranan PKK’lıların Avrupa’nın bazı ülkelerine siyasi mülteci olarak yerleştirileceklerini duyuyoruz. Geri kalan kısmın ise aranmadıkları için Türkiye’de normal yaşama dönebilecekleri söyleniyor.
Bu süreç, Kürtleri birtakım sorularla karşı karşıya bırakıyor: “Tamam PKK dağdan insin. Silahlarını da bıraksın. Sonra ne olacak? Türkiye’ye hâkim olan siyasi irade, barışı gerçekleştirebilecek ve Kürtlerin demokratik taleplerine cevap verebilecek adımları atabilecek mi? Buna gücü yeter mi?”
Kürtler hala Türkiye’deki güçlü bir milliyetçiliği sorunun çözümü için bir engel olarak görüyorlar.
Türk Silahlı Kuvvetlerinden gelen mesajlarda da umut verici bir gelişme olmadığını söylüyorlar. ‘Kürt dili ve edebiyatı’ bölümü açmak için bile doğru dürüst adımlar atılamadığını gözlemliyor, hükümetin tavrını ürkek buluyorlar.
İşte bütün bunların da etkisiyle DTP’ye destek veren çevrelerde şu düşünceler gündeme geliyor:
“PKK silahı bırakır ve dağdan inerse, militaristler bunu fırsat bilip baskılarını artırabilirler... Öcalan’a daha ağır baskılar yapılabilir... Kürt kimliğine ilişkin talepler de silahlı direniş olmadığı için şiddet yoluyla kolaylıkla bastırılabilir ve çözüm iddiası da boş bir iddia olarak kalır.”
Kandil’den, Diyarbakır’dan, hatta İmralı’dan böyle kaygılar yükseldiğini söylemek mümkün. ‘PKK silahsızlandırılırsa acaba biz güvencesiz mi kalacağız?’ diye düşünenlerin sayısının az olmadığını biliyoruz. Bu güvensizlik; çözüm arayışlarının, PKK’yı dağdan indirmek için atılacak adımların, silahları bırakmaya yönelik ikna sürecinin önündeki en temel handikaplardan birisi sayılabilir.
***
Bu kaygılar ne kadar haklı? Bugün PKK’nın silahlı varlığının Türkiye’de Kürt sorununun barışçı bir çözüme ulaştırılması için temel bir teminat oluşturduğu iddia edilebilir mi? Bu bir gerçekliğe dayanıyor mu?
Önce şu noktayı hem Kürtlerin, hem de Türkiye’yi yöneten iradenin ve bu ülkenin demokratlarının görmesi gerekiyor: Türkiye’de son 20-25 yıl içinde Kürtler açısından büyük bir değişim yaşandı. Kürt kimliğine sahip çıkmak açısından Kürtler arasında bir köklü bilinç oluştu. Bu nedenle kimlik mücadelesi yürüten Kürt siyasi hareketi, bugün Kürtler arasında ciddi bir toplumsal destek sağladı. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde DTP’nin oy oranının ortalaması yüzde 50’leri aşıyor. Kaldı ki, Kürt kimliği talebini yalnızca DTP ile sınırlı görmek yanıltıcı olur. DTP dışındaki partilere oy veren Kürtlerin de kimlik talepleri aynı noktada yoğunlaşıyor.
25 yıllık ‘düşük yoğunluklu savaş’ın sonunda Kürt kimliği talebi, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin ezici bir çoğunluğunun temel talebi haline geldi. Kürtler, aralarındaki siyasi farklara rağmen, anadillerinin korunup geliştirilmesi, kendi kimliklerine saygılı bir yasal yapılanmanın oluşturulması noktasında, ortak bir tutum içindeler. Bu ortak tutum kuvvetli bir toplumsal irade haline dönüşmüş durumda.
Dünyanın, bölgenin ve Türkiye’nin bugün geldiği nokta açısından Kürtlerin bu temel taleplerden vazgeçmeleri mümkün görünmüyor. Bu talepleri yok sayarak Türkiye’yi yönetmek, Kürtleri birliğe ikna etmek de söz konusu olamaz.
Ayrıca soruna ülkemizin bütün açısından bakarsak; Türkiye’nin demokratikleşmesi ve evrensel ölçütlere ulaşabilmesi için Kürt sorununun barışçı bir çözüme kavuşturulması zorunludur. Bunu Kürtler kadar demokrasi isteyen Türkler de görüyor ve kabul ediyor.
Normal bir zihinsel yapıda olan bir insanın/bir toplumun, Kürtlerin kimliklerine ilişkin taleplerinin köklü bir talep olduğunu ve geri dönülemez bir noktaya ulaştığını görmekte çok da zorlanmaması gerekir.
Kürtler, Türk milliyetçiliğinden gelebilecek saldırgan tavır beklentisi konusunda haklı olabilirler. Militarist güçlerin süreci baltalamak istedikleri de bir gerçek. Bütün bunlar, Kürtlerin taleplerinden vazgeçmelerini sağlayamaz, uluslararası meşruiyeti olan demokratik taleplerden geri dönülmesi gibi bir şey söz konusu olamaz.
***
Bundan böyle Kürt sorununun demokratik sistem içindeki asıl teminatı, Kürtlerin kolektif kimlik iradesidir. Aslolan silahlar değil, siyasi duruştur, kararlılıktır. Silahların bir teminat olarak görülmesi gerçekçi değildir, barışçı çözümün de önünde bir engeldir. Kürtlerin bundan sonraki kaderini ve yol haritasını, ne militarizmin silahları, ne de dağdaki PKK militanı belirleyebilir. Gelişmenin o aşamaları çoktan geçtiğini düşünüyorum..
Tabii ki, çözüme yönelik süreç dümdüz ilerlemeyecek. İnişler çıkışlar olacak. Militaristler, milliyetçiler, Ergenekoncular çözüm olanaklarını baltalamak, gelişmeleri engellemek için ellerinden geleni yapacaklar. Hayal içinde olunması için bir sebep yok.
Süreç yine de yürüyecek. Kürtlerin demokratik talepleri, kimliklerine ilişkin tutumları haklıdır ve dünyanın desteğini kazanmıştır. Burada en gerçekçi ve kalıcı teminat, Kürtlerin bugün geldiği bilinç düzeyi ve kimlik taleplerine ilişkin geriye döndürülemez duruşudur..
‘Bundan sonrasını silahlar değil, çözüm iradesinin kararlılığı belirleyecek’ cümlesini (klişe olsa da) temel alarak düşünmek gereken bir noktadayız.
RADİKAL