Makamında son günlerini geçiren Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, Uğur Dündar’a verdiği demeç sırasında yapmış olduğu bir değerlendirmenin yeterince üzerinde durulmadığını düşünüyorum: “Bir noktada önümüzdeki sürecin nasıl cereyan edeceği terörist eylemleri olduğu için terör örgütünün büyük boyutta inisiyatifine de bağlı olaylar. Çünkü bunu da bir boyutta kabul etmek mecburiyetindeyiz.”
Başbuğ, “İnisiyatif bizim elimizden çıktı, PKK’nın eline geçti”mi demek istemişti? Başbuğ’un bir tür itirafta bulunduğunu mu düşünmek gerekiyor, yoksa gelecekte olabileceklere ilişkin bir ipucu verdiğini mi?
Her ne hal ise, Başbuğ’un bu değerlendirmeyi yapmasının ardından PKK’nın eylemleri daha da yaygınlaştı ve şehirlerdeki gerginliği artırabilecek bir boyut kazandı. Son günlerde PKK eylemlerinin siyasi gündemi daha da yoğun şekilde belirleyen bir rol oynadıklarını görmekteyiz. Başbuğ’un “İnisiyatifin PKK’nın eline geçtiği” yönünde bir tespit yapmış olması, bu bağlamda, çok ilginç bir ipucu olarak değerlendirilebilir.
***
Genel seçimlere bir yıldan az bir zaman kaldı, Referanduma ise 40 gün. PKK’nın ülkemizdeki siyasetin aktörlerinden birisi olarak hareket edişini hep birlikte gözlemliyoruz. PKK’nın son dönemde yaygınlaşan eylemlerini yorumlarken bu olguları göz önünde bulundurmak şart.
Türkiye’nin çok ciddi bir iç kamplaşmanın içinde olduğu bir dönemde, PKK’nın bu kamplaşmayı yoğun olarak etkileyen ve ondan yoğun olarak etkilenen bir aktör olması son derece doğal. PKK da, bütün bu ‘süreç’ içinde, ‘kendi rolünü’ oynuyor.
Kandil’deki PKK liderliğinin iki eğilim (1.siyasi müzakere imkânına doğru “silahları bırakma” eğilimi, 2. “bekleyelim görelim” eğilimi) arasında gidip geldiğini tahmin etmek zor değil. Avrupa’da yaşayan PKK’lılar ise, yaşadıkları koşulların da etkisiyle, çözüm için şiddetten kaçınma eğilimine daha yatkınlar.
Kürt kimliği hareketinin Türkiye içindeki yasal ayağı ise, daha çok PKK’nın çizdiği stratejiye bağımlı gibi görünüyor. Bu kadar sertleşen siyasi ortamda zaten yasal alandakilerin etkisi iyice azalıyor.
***
‘Açılım’ başladığında PKK içindeki güçlü bir eğilim ‘siyasi müzakere’ yoluyla bir çözüm
aranmasına destek veriyordu. Kısmi bir güvensizlik havası vardı ama, “bir şeyler olacak” psikolojisi de ciddi bir zemin kazanmaktaydı.
Habur’dan falan söz etmeyeceğim… Üzerinde hep durduğum ve çok yanlış bulduğum “KCK operasyonları”nın Kürtler açısından bir kırılma noktası olduğuna tekrar dikkat çekmekte yarar görüyorum. PKK içindeki ‘çözüm’ eğilimi de bu yaygın tutuklamaların ardından geri çekildi.
PKK, önce gücünü göstermeyi hedefledi.
“Türkiye’nin her yerinde eylem yapabilirim ve geniş Kürt kitlesini harekete geçirebilirim” şeklinde tanımlanabilecek bir yaklaşımla çeşitli eylemler başladı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a, ‘inisiyatif onların elinde’ değerlendirmesini yaptıranın da bu çarpıcı eylemler olduğu söylenebilir.
PKK, (belki de daha önce hiç yapmadığı kadar belirgin bir şekilde)siyasi bir aktör olarak sahneye çıkmış ve 12 Eylül’de yapılacak referandumu etkileyeceği açık olan ‘çarpıcı’ eylemlere girişmiş durumda. Hatay Dörtyol’daki 4 polisin öldürülmesini bu stratejinin tipik bir parçası olarak değerlendirmek mümkün.
***
PKK’nın şu anki asıl hedefinin AK Parti hükümeti olduğunu düşünmemize olanak veren birçok veriye ve ipucuna sahibiz. Özellikle de son günlerdeki eylemlerin ana hedefinin AK Parti’yi düşürmek ve köşeye sıkıştırmak olduğunu düşünmek için birçok sebep var. PKK, adeta, ‘Madem öyle işte böyle’ diyen bir tutum içinde.
Referandumda AKP altta kalır ve inisiyatif kaybederse, Türkiye bir siyasi kaosun içine sürüklenebilir. PKK’nın böyle bir olası siyasi kaos ortamını, kendisi açısından yeni bir imkân olarak algılama ihtimali yüksek. Ergenekoncuların güç kazanmasına yol açabilecek başka gelişmeler de olursa, Türk-Kürt çatışması tırmanabilir. İpler iyice kopabilir. Ortamdaki kargaşanın arttığı oranda, PKK’nın inisiyatifi de artabilir.
Tabii, PKK’nın böyle bir ‘yol haritası’ üzerinden plan yapıyor olup olmadığını kesin olarak bilmemiz imkânsız. Herkes gibi ben de, yaygınlaşan eylemlerin arkasındaki mantığı, kendi elimdeki verilere göre çözümlemeye çalışıyorum.
***
AK Parti içinde de iki farklı eğilim var. Abdullah Öcalan, avukatlarla yaptığı son görüşmede, “Bana hep bekle dediler” diyor. AK Parti’nin de gelişmeleri ‘referandum’u ön planda tutarak değerlendirdiği söylenebilir. AKP, referandum eşiğini, iki milliyetçiliğin temsilcisi olarak öne çıkan akımlara uzak durarak ve ikisine de ‘vurarak’ atlatmaya çalışıyor. PKK’nın da ona bu eksende karşılık verdiğini gözlemliyoruz.
Kâğıtların referandumdan sonra yeniden karılacağına kesin gözüyle bakabiliriz
RADİKAL