PKK/HDP Kimin Örgütü; Kürtlerin mi, Laiklerin mi?

“PKK çizgisi, Kürt kimliğinden çok, seküler kimliğin muhafızlığına soyunmuş durumda. Marie Claire genç Kürt kızlarını milliyetlerinden dolayı değil, başı açık sekülerliklerinden dolayı kapağına taşıyor.”

"Çünkü PKK çizgisi, Kürt kimliğinden çok, seküler kimliğin muhafızlığına soyunmuş durumda. Marie Claire genç Kürt kızlarını milliyetlerinden dolayı değil, başı açık sekülerliklerinden dolayı kapağına taşıyor. Türkiye’nin ‘Batı’sı, HDP’ye, Kürt haklarını savunduğundan değil, Erdoğan’ı devireceğini düşündükleri tek seküler güç olduğundan oy verdi."

Cengiz Alğan’ın yorumu:

Kürtlerin Değil, Laiklerin Örgütü

Türkiye’deki Kürt nüfusun ezici büyük bölümünü dindar Müslümanlar oluşturuyor. Hatta yapılan dindarlık araştırmaları gösteriyor ki Kürt nüfusun yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu bölgeleri, ülkenin geri kalanına göre çok daha dindar.

Oysa bütün bir Kürt kimliğini temsil iddiasında bulunan “Kürt” parti yönetimleri bu tabanla uyumsuz. Aslen dindar Kürt nüfusun oy verdiği partinin yöneticilerinin çoğu, bir defa Kürt değil. Buna Kandil de dâhil. Yöneticilerin büyük çoğunluğu, tabanın hilafına, dindar Müslüman da değil. HDP vitrinine bakınca bunu rahatlıkla görebiliyoruz.

Ama “laiklik” vurgusu PKK’da gizlenen bir şey değil. PKK yöneticileri sık sık bu vurguya başvuruyorlar. Örneğin, Karayılan, 2009’da “PKK'nın bitirilmesi halinde Güneydoğu'ya İslam gelir!” demişti. Aynı sıralarda Aysel Tuğluk da “PKK Güneydoğu’da laikliğin teminatıdır” diyecekti.

Murat Karayılan, 2015’in Aralık sonundaki bir demecinde “Son 30 yılın en büyük kayıplarını verdik. Avrupa bu durumu görmezden geliyor. Uluslararası camia kıymetimizi bilsin. Eğer PKK olmazsa, Kürtler İslamcı olur” dedi mesela. Daha önce de, “Bir Savaş'ın Anatomisi” adlı kitabında “İslam Kürtlerin bölünmesine sebep oldu” diyordu.

1980 öncesi Diyarbakır'da Belediye Başkanlığı yapan Mehdi Zana  “Kürtler, bence İslamiyet'i kabul ettiklerinde kaybettiler!” demişti (Mart 2007, Tempo) ve hatırlanacak olursa, büyük eleştirilere maruz kalmıştı.

PYD başkanı Salih Müslim 6-8 Ekim Kobani olayları sürerken Cumhuriyet’e verdiği demeçte, Türkiye’nin Suriye muhalefeti ile işbirliği isteğinin anımsatılması üzerine, İstanbul’daki muhalefetin seküler olmadığını vurgulamıştı. ÖSO ile temasta olduklarını söylerken de laiklik uyarısı yapmıştı: “Şimdi ÖSO anlaşma imzaladı ve Kobani’yi de beraber savunuyor. İlla Selefilerle mi işbirliği yapmak gerekiyor yani? Bunlar zaten demokratik güçlerdir, zaten demokrasiyi savunanlardır ve biz onlarla zaten beraberiz. Seküler grupla beraberiz yani laikliği kabul edenlerle, İslamı alet etmeyenlerle, demokrasiyi kabul edenlerle biz zaten beraberiz. Ama İstanbul’daki muhalefet seküler değil, bu yüzden de onlar bizimle değil.”

Türkiye’deki tüm partiler doğal tabanlarıyla uyum halindedir. Oy alabileceği tabana uygun politikalar geliştirir ve kendi tabanını buradan genişletmeye çalışırlar. MHP, tabanına uygun Türk milliyetçiği, CHP de yine tabanına uygun, aslen laiklik üzerinden politika yürütür. Bu kurala uymayan tek istisna HDP. Tabanı dindar Müslümanlar olmasına rağmen sekülerliği bağıran yegâne siyasi parti HDP.

Bu neden böyle? Çünkü PKK çizgisi, Kürt kimliğinden çok, seküler kimliğin muhafızlığına soyunmuş durumda. Marie Claire genç Kürt kızlarını milliyetlerinden dolayı değil, başı açık sekülerliklerinden dolayı kapağına taşıyor. Türkiye’nin ‘Batı’sı, HDP’ye, Kürt haklarını savunduğundan değil, Erdoğan’ı devireceğini düşündükleri tek seküler güç olduğundan oy verdi.

Bu kesim, 7 Haziran’da Erdoğan’ı devireceğine inandıkları tek güç, mesela Hüda Parolsaydı, asla ona oy vermezdi. Bu, sekülerlik üzerine kurulu kendi var oluşunu inkâr anlamına gelirdi çünkü. Ama bu haliyle PKK’ya oy veriyor çünkü o seküler.

Kobani mizanseni de bir yandan Kürt milliyetçiliğini diri tutarken, bir yandan da Batı’ya sekülerlik gösterisi idi. “Barbar İslamcılar”a karşı mücadele eden, başı açık, makyaj yapan, “kabul edilebilir” Kürt genç kızlar. Batı bunu kabul etti, onayladı, evet. Fakat partinin asli tabanı onayladı mı?

Hiç sanmıyorum. O taban hala, 80 vekillik oy vermişken niye evlerinin önüne mayınlı çukurlar kazıldığını sorguluyor. Parti yönetiminin önceliği olan seküler ittifak onun hayatında ilk sırada gelmiyor. Çünkü o taban öncelikle “seküler” değil, öncelikle “Kürt”, ve hatta öncelikle “Müslüman. Böyle olmasaydı, 7 Haziran ile 1 Kasım arasında bir milyon oy, arkasına bile bakmadan kaçıp gitmezdi.

SERBESTİYET

Yorum Analiz Haberleri

İşgal edilen zihinler
AK Parti ve MHP’nin gençlik teşkilatları Filistin davasının neresinde?
Metalaşan değerler ve ahlaki çözülme
İslam düşmanları neden Müslüman mezarlığına defnediliyor?
Geçmişimiz ve unutma sorunu