PKK ve Taraf

Halil Berktay

PKK’nın bir yanda AKP ve diğer yanda Taraf ’a yönelik tepkileri, bazı motifleri minik Türk “sol” çevrelerinden ödünç alsa da, esas olarak farklı. PKK bunlarla karşılaştırılması imkânsız derecede güçlü ve ciddî bir örgüt. Sorunları, empotans kıskançlığından çok, varlığının en kritik noktasında, siyasî rekabet ve alternatif korkusundan kaynaklanıyor.

Örneğin Taraf, Kürt sorununu Türkiye ve demokrasi açısından hep en önemli mesele saydı. Ahmet Altan ve Yasemin Çongar daha ilk başta kalkıp Kandil’e gittiler (henüz kimse gitmez ve pek de önemsenmezken Kandil): yazı ve röportajlarıyla, o sırada unutturulmak istenen bu konuyu herkese tekrar hatırlattılar. Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlerin nelere maruz kaldığı; Tek Parti yöneticilerinin Kürtler hakkında neler demiş olduğu; Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim isyanlarının nasıl bastırıldığı, en fazla Taraf ’ta, sayfalar boyu ve döne döne anlatıldı. Bir zamanların mağrur albaylarının, ordunun döşeyip PKK’ya yıktığı mayınların, JİTEM cinayetlerinin, toplu mezarlarının da peşini bırakmadı Taraf; hiçbir pisliğin üzerinin örtülmesine izin vermedi; açık arazide veya ülkenin diğer köşelerinde, “kazara” ya da başka nedenlerle ölen-öldürülen Kürtlerin de (Ceylan, Canan, Şerzan, Aydın Erdem) tek tek takipçisi oldu. İzmir’in taş atan kızlarına karşı, BDP konvoyuna reel ve metaforik anlamda kanat gerdi.

Fakat Taraf bu hak savunuculuğunun da çok ötesine geçti; tabuları kırmaya, Kürt sorununa barışçı çözüm arayışının önündeki engelleri aşmaya yönelik canalıcı yayınlara imza attı. Hükümetin her ileri adımına destek de, her geri adımına eleştiri de Taraf ’tan geldi. Habur’dan girişleri bütün heyecanıyla verdi ve Kürtlere bu kadarcık coşkuyu çok görenleri yerdi; KCK tutuklamalarını kınadı; bu arada DTP’nin kapatılmasına karşı çıktı; başbakanın önce DTP ve sonra BDP’lilerle görüşmemesini ya da Kürt siyasetine başka her yüklenişini teşhir etti. Dahası, Öcalan’a bir siyaset adamı, siyasî bir lider muamelesi yaptı. Avukatlarıyla görüşme notlarını manşete taşıdı. “Balıkçı” dizilerini de bastı. Devletin zaten geçmişte Öcalan’ı muhatap almaya başladığı ve gene alacağı, alması gerektiği, bunun normal, doğru ve meşru olduğu bilgisi ve fikrini, basına ve kamuoyuna Taraf getirip yerleştirdi.

Madalyonun diğer yüzünde, Önder AytaçTaraf ’tan, Öcalan’ın ölümle tehdit edilmesini önerdiği için gitti.

Hepsinin ötesinde, Cumhuriyet’in egemen ideolojisi olarak Türk devletçi-milliyetçiliği ve militarizmi, en kapsamlı ve sistematik biçimde Taraf ’ta didik didik edildi. Ahmet Altan kimbilir kaç başyazısını, Kürtlerin eşitlik ve özgürlük hakkına hasretti. Taraf başka bazı haberleriyle de ordu içindeki “tuhaf” olaylara; pimi çekilmiş el bombalarını erlere tutturup ölüme sebebiyet veren, akrobatik atış gösterileri düzenleyen, ya da askerlerini aşağılayan subaylara eğildi. (Bu yüzden de bazı çevrelerde “malûm gazete” deniyor; adı “silâhlı kuvvetlerimizi yıpratmak”la bir anılıyor.)

Geçmişte, Ergenekon soruşturmasının Fırat’ın doğusuna taşınması gereğinden sık sık söz edildi. Kimse bu ihtiyaca Taraf ’tan fazla el atmadı, yanıt vermedi.

Sonuçta Taraf, Kürt bölgelerinde kendine yaygın bir okuyucu kitlesi buldu; bir güven ve sevgi hâlesiyle kuşatıldı. (O kadar ki, örneğin Ceylan öldürüldüğünde, köyünün muhtarı iki güvenlik merciinin ardından üçüncü olarak Taraf ’ın İstanbul bürosunu aradı.) Lâkin bu popülarite bazılarına fazla geldi. Doğruculuğu, lâfını sakınmayan dürüstlüğü, kimseye boyun kırmayan demokratlığıyla Taraf, aynı zamanda alternatif bir ses, farklı bir söylem oldu. PKK açısından, giderek Kürt halkının dostu değil, ideo-politik bir rakip vasfı öne çıktı.

Birincisi — en önemlisi — Taraf “mağduriyet rantı” diye bir şey tanımadığını ortaya koydu. Kürtlerin ezilmişliği adına PKK’nın (solda, 60 ve 70’lerdeki adıyla) “öz örgüt” (yani, Kürtlerin tek temsilcisi) olma iddiasına kulak asmadı. PKK dahil hiçbir Kürt örgütünü eleştiriden muaf tutmayı kabul etmedi. Öcalan’a Öcalan dedi Taraf : “terörcübaşı” demedi, ama “[ulu] önder” de demedi. Silâhlı mücadeleyi “doğal” saymadı, romantikleştirmedi, idealize etmedi. Savaşı o yanından da, bu yanından da bir kahramanlık öyküsüne dönüştürmedi; “gaziler, şehitler, fedailer, serhildanlar” nitelemeleriyle bezemedi. Şiddete karşı bir prensip tavrı aldı. Ayrıca, yerine göre PKK, yerine göre DTP veya BDP, yerine göre Öcalan’ın bocalamalarını, yanlışlarını, zigzaglarını, insiyatifsizliğini; “bir elin yaptığını diğer elin bozması” vaziyetlerini; nihayet PKK dışına yönelik tehditlerini dümdüz yazmaktan çekinmedi.

Ama galiba PKK’nın en fazla canını sıkan, Taraf ’ın, (Aktütün baskını, ya da 33 askerin ateşkes sırasında kaçırılıp kurşuna dizilmesi gibi) bazı gerilla eylemlerinin ordu içinden gizli destek ve himaye görüp görmediğini sorması oldu. Ergenekon’un PKK’nın şiddetine muhtaç olduğunun gösterilmesini, PKK, kendisinin bir Ergenekon örgütü gibi gösterilmesi olarak yorumladı. Buradan kalkarak Taraf ’a böyle bir “operasyonel misyon” yakıştırdı.

Ve kendilerinin, bütün iddialarına karşın bir türlü bir “Türkiye partisi” olamayışlarını — çünkü Kürt milliyetçiliği dar perspektifini aşıp, Türkiye’nin ve demokrasinin kaderi açısından düşünemeyişlerini — hiç sorgulamadı.

TARAF