Eğer şiddete bu kadar teslim olunmasaydı, açılım sürecinde AK Parti’nin yaptığı hatalar ve eksikler üzerine daha yoğunlaşabilirdik; KCK tutuklamaları, süren operasyonlar, anadilde eğitim ve yerel yönetimlerin özerkliği sorunları, yeni anayasada Kürt sorununu çözmeye yönelik özgürlükçü değişiklikler gibi, zaten tartışıyorduk da...
Böyle köklü bir sorunun, böyle bir muhalefet çapsızlığı ve sorumsuzluğunda AK Parti’nin sırtında kalması ile biraz sabır gerekiyordu, her şey dünden daha kötü değildi hem, açılım hiç başlamasaydı daha iyi bir Türkiye’de yaşıyor olmayacaktık.
Biraz sabır, biraz fedakârlık ve akıllı siyaset gerekiyordu. Kamuoyuna AK Parti’nin hatalarının anlatılması ve sivil baskının arttırılması gerekiyordu. Mücadele siyasette ve sivil alanda yoğunlaşmalıydı; artık Taraf gibi bir gazete vardı, Türkiye 1990’ları yaşamıyordu.
Ama sanırım tüm bu yazdıklarımdan daha başka bir şey eksikmiş PKK’da ve haliyle BDP’de...
Ahlak...
MİT ve KCK görüşmelerinin sızdırılan ses kaydını dinlediniz, okudunuz...
Öcalan’ın serbest kalması, bölgede özerklik ve anadilde eğitim başta olmak üzere her şey masada. Bu önerilerin Erdoğan tarafından reddedileceği, ama gayrı resmî olarak uygulamaya konacağı söyleniyor. Sürecin zamana ihtiyaç hissettiği, devletin yavaş dönüştüğü, muhalefetin art niyetli olduğu ve kamuoyu tepkisinden korkulduğu anlaşılıyor.
Sabri Ok ise, böyle bir görüşmede “Bizim tutukluluk işi ne olacak” diye soruyor...
Tüm bunlara rağmen, bu taşın altına elini sokan ve özel temsilcisi Hakan Fidan’ı –Oslo ısrarını anlamış değilim– Selahaddin’e gönderen bir başbakan var. Zaten onun Silvan saldırısından sonra “Arkamızdan hançerlendik” tavrı da bu yüzdendi, sonra anladık.
Mustafa Karasu diyor ki, “Bu uzun bir süreçti, görüşmelerin –sızan görüşmeyi ima ediyor– devamında taleplerimizin bir kısmı karşılanmadı.”
Savaşa bu nedenle başladık demeye getiriyor.
Yani Siirt’te altı kadının bulunduğu arabayı bu nedenle roketlemişler, bu nedenle dördünün canını alıp, ikisini ağır yaralamışlar. Bitlis’te Polis Yüksek Okulu’na bu nedenle saldırıyor, 20 yaşında gencecik bir köylü çocuğu Arslan Akkaya’yı bu yüzden öldürüyorlar.
Ölen kadın da, polis de, gerilla da, Ceylan da, Serap da olsa fark etmez, ama altı savunmasız insanın arkasından roket atan bir ahlaksızlıkla nasıl baş edeceksiniz? Savaşın bile bir mantığı, bir ahlakı ve kuralları vardır.
Bu ahlaksızlık, vicdansızlık ve artık anladım ki, barış istenmiyor bu örgüt tarafından. Kandil’deki ağaların Kürt halkının ne istediği ile, ne çektikleri ile ilgileri yok...
Bize ne olacak derdindeler...
O bile değil. “Biz bu işten ne elde edeceğiz, bunca savaştık, bir “beyliğimiz” olmayacak mı? Bunca parayı, emrimizdeki binlerce adamı bir kenara bırakıp, Oslo’da tütün dükkânı mı açacağız? AKP bize bir Kürdistan kursun versin, biz de Kürtleri yönetelim” diyorlar. Hem de diğer yüz binlerce Kürdün fikri nedir diye sormaya bile tenezzül etmeyerek.
Ne de olsa ellerinde silah var...
Türkiye’den ayrılmayı bile talep edebilirsiniz; demokratik özerkliği masaya koyarsınız, anadilde eğitim ve öğrenim ise, benim açımdan ana sütleri kadar haklarıdır Kürtlerin, alacaklardır da. Türkiye bu olgunluğa gelmiş durumda. Belki de asıl sorun budur kimbilir? Silahın gücünü gittikçe yitirmesi.
Hayat sona ermiyor; barış vazgeçilecek bir menzil değil. O zaman ne yapılmalı diye düşünüyoruz.
O hiç sevmediğiniz AK Parti ve Başbakan Erdoğan’a tabanının duyduğu güven nedeniyle, Kürt sorunu ve çözümü hayatımızın bir parçası oldu, normalleşti, dil değişti Türk tarafında. Kemal Kılıçdaroğlu, Kızılay saldırısından sonra, üstelik yaralıları hastanede ziyaret ederken “Bu saldırılar, bu görüşmelerin bir sonucudur” der, öte yandan MHP’li Oktay Vural PKK’nin cinayetlerinin faturasını barışı ve müzakereleri savunan köşe yazarlarına yüklerken...
Bu halk itidalli duruyor, vakarını bozmuyor. Oynanan oyunu anladı, prim vermiyor akbabalara...
AK Parti’nin ve Erdoğan’ın taban üzerinde gördüğü özgürleştirici işlev, maalesef ne PKK’den ne de BDP’den geldi; bilakis, intihar bombacılarını öven ve özgürlüğün tek yolunu ölmeye öldürmeye endeksleyen bir aklı bozukluk gördük sadece.
Tek başına kalan ve Kürt hareketinin tek akıllı adamı olarak gördüğüm Öcalan’ı ise, Kandil buruşturup bir kenara attı, BDP de sadece izledi, belki de işine geldi.
Bundan sonra ne mi olacak? Barış vazgeçilecek bir menzil değil. Kim vampirlik yaparsa karşı çıkacağız, ama devletin vatandaşını korumaya hakkı var. PKK, hâlâ sesini korkudan yükseltemeyen Kürtler tarafından gitgide terk edilecek. Bu anlamsız şiddete kimse vicdanında yer açamaz çünkü.
İnsanlar boşuna ölmesin dedik durduk. Biraz daha öleceğiz belli ki; ama barış eninde sonunda gelecek.
Kral çıplak çünkü artık.
markaresayan@hotmail.com
TARAF