PKK Siyasi Çözümden Korktuğu İçin Saldırıyor

1996-99 arasında PKK ile devlet arasında “arabuluculuk” yapan, PKK’yı, PKK’yı etkileyen aktörleri-faktörleri ve süreçleri iyi bilen “Balıkçı” lakaplı İlhami Işık ile PKK üzerine...

Röportaj: Fadime Özkan / STAR

- PKK 11 Temmuz’da ateşkesi neden bitirdi ve 14 Temmuz’da KCK eş başkanı Bese Hozat’ın imzasıyla, 2012 yazındaki gibi yeniden bir devrimci halk savaşını başlattı?

Kurulduğu günden beri PKK’nin izlediği stratejiyi irdelediğimizde siyaseten gelebileceği en yüksek seviyede iken devletin ya da iktidarın ne yaptığından bağımsız olarak tekrar silaha sarılması ve “devrimci halk savaşı” denilen ucubeyi hayata geçirmesi hiç şaşırtıcı değil. Türkler ve Kürtler açısından hiç bir mantığı olmayan, meşruluğunu yitirmiş bu yöntem PKK için pekâlâ savunulacak bir yöntemdir. Kürt ve Kürtlerin hakları adına mücadele ettiğini söylüyorsa da her zaman birinci önceliği örgütün güçlenmesi büyümesi ve söz sahibi olmasıdır. PKK güçlenmek adına Kürtlerin bütün hak ve özgürlüklerini feda edebilecek bir anlayışa sahip olmuştur ve hep öyle davranmıştır.

1991’de Meclis’e girip savaş başlattılar

- Evet ama silahlı Kürt siyasi hareketi, yirmi yılı aşkın süredir bir siyasi partisi varken, 7 Haziran seçimlerinde 80 vekil yüzde 13 oy almış iken neden bu yüksek temsille yetinmiyor?

Bu da yeni değildir. 1991’de Kürtlerin Mecliste temsiliyle yüz yıllık inkârın boşa çıkması durumu yaşanacakken, halkın Emek Partisi ve SHP ittifakıyla iktidar ortağı olma, Kürtlerin tüm taleplerini de siyasi yöntemlerle çözüme götürme durumu yaşanacakken PKK 1 yıl sonra, soğuk savaşın bittiği bir dönemde tıpkı şimdi olduğu gibi silahlı ayaklanma çağrısı yaptı. Botan Behdinan Savaş Hükümeti’ni ilan etti ve binlerce insanin 91 nevrozundan başlayarak katledilmesine sebep oldu. Düşünebiliyor musunuz HEP üzerinden hükümet ortağı olan PKK, bölgede savaş hükümeti kuruyor! Bu stratejinin hiç mantığı, meşruiyeti olabilir mi?

Mevzi kazanmak için öldürüyorlar

- Neden yaptı peki bunu PKK?

Irak’ta körfez müdahalesi olmuştu muazzam lojistik ve alan kazanımı ortaya çıkmıştı. Irak’ta yaşanan boşluğu örgüt çıkarı adına doldurmak, örgüt kazanımlarını birinci öncelik haline getirmek. Ve Türkiye’de Kürtlerin Meclisteki temsilini bir çırpıda yok etme anlayışı. Bugün olduğu gibi bahaneler de hazırdı. Dünyanın en ilkel devletinin bile buna şiddetle karşılık vereceğini bile bile silahlı ayaklanma çağrısı yap, sonra olanlardan devlet sorumlu de. Ölümleri başlatan PKK’dir. PKK örgüt çıkarı adına ilan ettiği ayaklanma çağrısını devletin zaruri şiddet kullanması durumu ile ustaca gizledi. Kimse de ona “sen ayaklanma çağrısı yapmasaydın, devlet şiddet kullanma bahanesi elde edemezdi” diye soramadı ve Türkiye tarihinin en karanlık dönemi olan 1993-1996 sürecine girilmiş oldu. Hem de Mecliste bir efsaneye dönüşen Leyla Zana’lar var iken. Siyasi yöntemlerle sorun çözme imkânı açık iken. Uluslararası koşullar da namüsait iken. PKK’nın kör şiddetini devletin ondan beter kör şiddeti ile gizleyen, oluşan mağduriyetle daha fazla kazanım elde eden bir PKK ile karşı karşıyayız. Ölüm şiddet ve öldürme PKK’nin Irak’ta mevzi kazanmak adına gerekli yegâne ihtiyacıydı ve stratejisini buna göre inşa etti.

Türkiye’ye İsrail ile aynı gün saldırdılar

- 2015 yazında yaşadığımız da bu mudur?

Öncesi var. 2004’de de 1991’in bıktırıcı dejavusuyla karşı karşıya kaldık. Yine yer Irak. Bu defa sadece müdahale değil, işgalle yerle bir edilmiş bir devlet ve büyük bir alan boşluğu. ABD’nin Irak’tan sonra sıra Suriye de dediği günler. PKK’nin arayıp da bulamadığı. Türkiye AB yolunda. Muhafazakârlar iktidarda. 1 Mart teskeresi reddedilmiş. PKK’nin sevdiği klasik kodlamayla askerler hem AB sürecinden, hem ABD’nin muhafazakârların varlığından rahatsız, darbe gerçekleşme ihtimali var. PKK için Türkiye’nin demokratikleşme süreci ve Kürtlerin bu süreçte haklarına kavuşma ihtimali kendisi için hiç öncelikli olmadı. Irak’taki kazanımlarını korumak adına en iyi bildiği şey olan şiddete başvurdu. İnsanın söylerken bile olmaz dediği yıllara geliyoruz. Oslo’da görüşmeler yapılıyor ama PKK için bu yeterli olmuyor. “One minute” ile başlayan kavga insanı daha derin düşüncelere itiyor. İsrail ile kavga klasik anlayışa göre mevcut iktidarın gidici olduğunun işareti olarak görüldüğünden dolayı PKK, Mavi Marmara ile aynı gün İskenderun’a saldırıyor! Keza 2011’de İmralı görüşmelerinde son noktaya  gelinmişken İran’ın müdahalesiyle 14 Temmuz’da Silvan’a saldırıyor.

PKK’nın İran ile ilişkileri doruğa çıktı

- Bugüne gelirsek, terör neden başladı?

Bakalım. Seçimden zaferle çıkmışsınız. Dünyada PYD’nin IŞİD’e karşı mücadelesinden ötürü meşru hale gelmişsiniz, Türkiye toplumu barış-çözüm adına size 80 milletvekili kazandırmış. Yüzde 10 barajını asmışsınız ve isteseniz hükümet ortağı oluyorsunuz. Yani devleti yöneteceksiniz ama devletin yanlışları var diye “devrimci halk savaşı” başlatacaksınız. Bunun bir izahı, mantığı var mı? PKK için var. Suriye’de alan hâkimiyeti kazanmış, İran ile ilişkilerini doruğa çıkarmış. Türkiye’deki tüm kazanımlarını, sorunun siyasi yolla çözülmesi imkanını kendisine örgütsel güç anlamında birinci öncelik görmüyor. Esas kazanım Rojava’dır hesabıyla devrimci halk savaşı başlattı. PKK’nın gizlediği esas gerçek bu. Türkiye’deki kazanım, onu şiddetten arındıracak olduğu için savaş başlatıyor.

IŞİD de PKK terörü de Esed’i koruyor

- PKK terörü iç dinamiklerle anlaşılmaya ya da çarpıtılmaya çalışılırken aslında bunun bölgesel ve küresel bir stratejinin parçası olarak devreye sokulduğunu atlıyoruz galiba?

Bir yandan hala mevcut iktidardan kurtulmak isteyenlerin, başını Almanya’nın çektiği batı bloğu etkisindeki İstanbul sermayesinin, bu sermayeye ait medyanın, devlet içindeki güç odaklarının ve sol grupların devrede olduğu bir terör bu. Diğer yandan IŞİD Suriye’den temizlenirse hiç bir meşruluğu kalmayacak Esed’in varlığının tartışılır olmasını kendisine yönelik ölümcül bir saldırı olarak algılayan İran, Suriye üzerinden PKK ve DHKP-C’yi alan verme vaadiyle alana sürüyor. Yaşadığımız şiddet ve devrimci halk savaşının esas nedeni iç meseleden ziyade veya iktidarın Dolmabahçe’yle ilgili sözlerinden, izleme heyetinin akıbetinden değil bölgedeki diktatörlerin IŞİD’in varlığına oksijen gibi ihtiyaç duymasından kaynaklanıyor. IŞİD varsa Esad vardır. IŞİD varsa İran bölgede at oynatabilir. PKK terörünün A’dan Z’ye nedeni budur.

- Öcalan daha önce “Kandil beni kullanmaya kalkarsa devreye girmem” demişti. Öcalan’ın araçsallaştırılması; PKK üzerinde etkisinin sıfırlanması mı? Öcalan devreye girer mi?

Öcalan konuşma imkânına sahip olsa HDP ve Avrupa’daki KCK yöneticilerinin Kandil’e karşı pozisyonları ve duruşları çok net hale gelirdi. Arkasına Öcalan’ı alan siyasi kadrolar, İran’ının Kandil üzerindeki baskısını boşa çıkartabilir. PYD’nin iki seçenekten başka tercihi kalmadı çünkü. Ya İran-Suriye hattında duracak ya Türkiye-ABD hattında. Doğal olarak seçim Türkiye-ABD hattı olacağından adına “devrimci halk savaşı” denen ucube de son bulacak. HDP’nin dik durabilmesi için Öcalan’a ihtiyacı var. PYD’nin de Türkiye hattına geri dönmesi için Öcalan’a ihtiyacı var. Kandil’in İran ablukasından kurtulması için Öcalan’a ihtiyacı var.

Kandil Öcalan’ı İmralı’ya gömmek istiyor

- Ama saydığınız aktörler, “silahlı mücadele dönemi bitmiştir” diyen Öcalan’ı değil “devrimci halk savaşı”nı başlatan Kandil’i seçtiler?

Kandil Öcalan adını sürekli boşa çıkarmakta. Öcalan’ın kendisini Türk çoğunluğa kabul ettirebilmesi için Türk çocuklarının ölmeyeceği bir barışı sağlayan aktör olması gerekiyor. Savaş varsa Öcalan aktör olamaz. Barış olursa ancak aktör olabilir. PKK savaşı devam ettirdiği müddetçe, bu demektir ki Kandil Öcalan’ın aktör olmasını istemiyor. Bundan daha büyük görüş ayrılığı olabilir mi? Önderimiz Öcalan deseler de çıplak gerçek budur.

HDP ve HDP’ye oy veren Kürtler PKK’ya dur demeli

- HDP’nin İran’la anlaşan PKK’yı etkilemesi mümkün mü?

HDP’nin bu süreçte aktif olabilmesinin teorik makul nedenleri olabilir. Aslında eğer HDP kendi kimliğine, kendi şahsiyetine ve elbette HDP yöneticileri kendi iradelerine sahici olarak sahip çıkabilselerdi farkla olabilirdi -ki hala mümkündür. Tıpkı elinde silah olan generallerin “Kurtuluş savaşını biz yaptık, bu ülkeyi ebediyen biz yöneteceğiz, hatta bunun için 10 yılda bir darbe yapacağız” diye dayatmalarına rağmen, gün geldi Türkiye toplumu, siviller “hayır artık biz yöneteceğiz” dediyse, Kürt toplumunun da PKK’ye “Evet, siz silahla başlattınız ama artık siyasetin önünde hiç bir engel kalmadı, sorunlarımızı siyasi ve demokratik yöntemlerle çözebiliriz” demesi gerekiyordu. Ama maalesef cılız bir kaç ses dışında iradi bir duruşa tanık olmadık, olamayacağımızı da tahmin ediyorum.

Hedef Erdoğan ve AK Parti liderliğindeki Türkiye’dir

- Türkiye içerden/dışardan terör örgütlerince çevrelendi?

Arap Baharı’nı karşı devrime dönüştürmek isteyen güçlerin etkin olduğu bir dönem bu. Bölgenin demokrasi isteyen Müslüman halklarını, İslam’la ve Müslümanlarla, hiç bir ahlaki değeri olmayan, hiç bir kutsalı tanımayan IŞİD gibi örgütlerle eş görülüyor. Arap Baharı’nı boğmaya çalışan bölgenin üç kirli devleti Irak İran ve Suriye’yi meşru hale getirme stratejileri uygulanıyor. Bunun önünde en büyük engel olarak gördükleri Erdoğan ve AK Parti iktidarını devirmek istediler önce. Girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. İddiaların tersine Erdoğan geç kalsa da IŞİD’e karşı ABD ile aktif pozisyona yöneldi. Tahrip gücüne ve bölgedeki diğer devletleri dizayn etme kabiliyetine sahip olan İran’ın PKK’ye güvenceler vermesi sonucu 7 Haziran kazanımlarına rağmen PKK’nın bu ihaleyi aldı.

AK Parti’nin hedefi HDP değil, oylarını geri alabilir

- Bölgenin iki partisinden biri olan AK Parti 7 Haziran’da kaybettiği oyları 1 Kasım’da yeniden kazanabilir mi?

Birkaç şey söyleyeyim: 1) AK Parti’nin ana rakibi HDP değildir 7 Haziran seçim stratejisi bu anlamda yanlıştı. 2) Cumhurbaşkanlığı ile hükümet arasındaki iletişim eksikliği sanıldığından fazla rol oynadı. 3) Kürt meselesinin geldiği boyutu temsil kabiliyetine sahip olmayan isimler aday seçildiği için başarısızlık oldu. Varlıklı olmak, okumuş olmak, sosyal sorunların çözümü için çalışacak siyasetçilerin önceliği olmamalı. Maalesef tercihler bu yönde yapılmıştır. 4) Topluma, sorunlara ve insana dokunabilecek adaylar gösterebilmelidir. 5) AK Parti Kürt meselesine dışardan bakan göz olmakta ya da öyle anlaşılmakta. Bu algıdan ve durumdan kurtulmalı 6) Doğru aday-doğru sözle Kürtlere dokunursa eski gücüne kavuşur. 

Röportaj Haberleri

Suudi Arabistan'da İslam, sekülerleşme ve Bin Selman reformları
“Filistin özgürleşmediği sürece, bu travma asla geçmeyecek”
Netflix abonelerine yalnızca eğlence değil "politik görüşlerini" de satıyor
Nazmul İslam: Bangladeş’te devrim bir süreç esas mesele şimdi başlıyor!
"Sinvar’ın yolunu sürdüreceğiz"