HAKSÖZ-HABER
Suruç’ta yaşanan bombalı saldırının ardından PKK yandaşlarının ve kimi sol örgütlerin sokakta estirdiği şiddet atmosferi devletin acziyetini bir kez daha ortaya koyarken; 6-8 Ekim olayları sonrasında hükümet yetkililerinden sadır olan “Kamu düzenini sağlayacağız!” türünden vaatlerin de boş olduğu ortaya çıktı.
Konuyu değerlendiren Rıdvan Kaya, İslamcı sıfatıyla anılan kimi ağabeylerin, ablaların; bir türlü safını bulamamış köşe yazarı, gazeteci, dernek ve vakıf temsilcisi kardeşlerin; üniversitelerde sol hegamonik atmosferin gölgesi üzerlerine düşmüş öykünmeci gençlerin içler acısı ve zillet içindeki hallerine de dikkat çekiyor.
RIDVAN KAYA'nın yazısı:
İzzetten Sonra Zillete Yönelmek mi?
Suruç hadisesi sonrasında yaşananlar sadece Hükümetin ne denli acziyet içinde olduğunu göstermekle kalmadı, İslami camia içinde yuvalanmış kimliksizlik zaafına da ayna tuttu. İzzeti zalimlerin kuyruğunda arayan bazı Müslümanların hali insanın içini acıtmakta!
Geçtiğimiz yıl 6-8 Ekim Kobani olayları sırasında sergilenen vandallık ve vahşet sonrasında Hükümet yetkilileri yaptıkları birbirine benzeyen açıklamalarda kamu güvenliği hassasiyetini bol bol vurgulamış ve vatandaşın can ve mal güvenliği hususunda her türlü tedbiri alacaklarının altını kalın kalın çizmişlerdi. Hamaset dozu yüksek bu nutukların altının ne kadar boş olduğu yaklaşık bir yıllık süreçte gizlenemez biçimde belirginleşirken, hassaten son günlerde tırmandırılan şiddet eylemleri ve azgın saldırılar devlet katına yansıyan tutumun acziyetten öte bir pejmürdeliğe işaret ettiğini açıkça ortaya koymuş oldu.
Acziyetten de öte; doğrudan rezalet!
Suruç’ta PKK müttefiki MLKP yandaşı gençlere yönelik olarak IŞİD tarafından gerçekleştirildiği anlaşılan bombalı saldırı gerekçe gösterilerek yapılan eylemler kamu güvenliği vb. kavramların ucuza çiğnenen sakız olmaktan öteye gitmediğinin kanıtı oldu. IŞİD’in hunharca gerçekleştirdiği saldırıyı bahane eden PKK yandaşları ve müttefikleri bu kez tüm ülke çapında yaygın ve sistematik bir şiddet atmosferi oluşturdular.
Kars’tan Silvan’a, Ağrı’dan Batman’a dek pek çok bölgede kundaklanan tırlar, özel araçlar; bombalanan, yakılan kamu kuruluşları, parti binaları, karakollar; Adıyaman’da, Diyarbakır’da, Ceylanpınar’da öldürülen asker ve polisler; “hesap soracağız, intikam alacağız” sloganları eşliğinde düzenlenen ve silahlı gövde gösterilerine dönüştürülen cenaze törenleri kamu güvenliği adına ne kadar yol alındığının somut göstergeleri olsa gerek!
Azgınlığın fren tutmasını beklemek beyhude! Hiç dinmeyen savaş naralarına ek olarak tepeden gelen ‘silahlanın’, ‘kendi güvenliğinizi sağlayın’ talimatlarına binaen maskeli çeteler IŞİDçi yaftalamasıyla dindarlığıyla maruf insanların evlerine, işyerlerine saldırıyor ve cinayetler işliyorlar. PKK’nın epeyce mesafe aldığı alan hakimiyeti hedefi için çok kullanışlı bir malzemeye dönüşen bu yaftalamanın bir sınırı da, ölçüsü de yok!
Tüm bunlar yaşanırken, Hükümet yetkilileri o artık klasikleşmiş “Her türlü tedbir alınacaktır” nakaratına ilave olarak biteviye kendilerine yöneltilen IŞİD’e destek verdiklerine dair suçlamaların iftira olduğunu izahla meşguller. Neye yarayacağı bilinmeyen ve adeta otomatiğe bağlanmışçasına tekrarlanan bu tekzip gayretlerinin muhataplar nezdinde beş paralık bir kıymeti harbiyesinin olmadığı ise bir türlü idrak edilemiyor.
Geldiğimiz noktada Hükümeti artık Doğu ve Güneydoğu’da aciz kalmakla, halkı örgütün insafına terk etmekle suçlamanın bir anlamı da kalmamış görünüyor. Müslüman kimliklerinden ötürü Adana’da evinde çocuklarının gözü önünde ya da Gazi Mahallesinde işyerinde katledilen insanların hali devletin bu konuda eşitliği sağlamış olduğunun işareti sayılabilir! Acziyet ve iflas artık bölgesel olmaktan çıkıp, ülke sathına yayılmış durumda! (...)