HAKSÖZ HABER
Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi medya okuryazarlığı. Temelde medya metinlerinin kritiğe tabi tutulması şeklinde özetlenebilecek medya okuryazarlığı yönlendirilmiş veya dezenformasyon içeren haberler karşısında okurlara sağlıklı bilgiye ulaşma imkanı sağlıyor.
Dezenformasyona dayalı içerikler, haberle karşılaşan kimsenin dünya görüşüne bağlı olarak kolaylıkla ayıklanabilme özelliğini de taşıyorlar. İnsanlar bir içerikte bariz bilgi kirliliği varsa bunun farkına varabiliyorlar. Asıl kırılma noktası kendi dünya görüşlerine veri sağlayan ancak özünde dezenformasyondan beslenen haberler karşısındaki tavır alışta saklı.
PKK ve IŞİD’in coğrafyamıza zarar veren eylemleri sebebiyle, iki yapıya karşı da menfi bir bakış açısına sahip olmak anlaşılabilir bir şeydir. Netice olarak haksız yere insan canına kast eden, insanların mallarına el koyan örgütlerden söz ediyoruz. PKK’nın bu konuda çok daha köklü(!) bir geçmişi de olsa ayrıca artık IŞİD’ın varlığından bile söz etmek zor olsa da ikisine karşı öfke duymanın gayet anlaşılabilir bir durum olduğunu belirtmek lazım.
Peki, durum böyle diye ikisini aynı kefeye koymak, sağlıklı tarih, toplum, siyaset okuması yapıldığı anlamına mı gelir? Hem PKK hem IŞİD’i karşı mücadele veriyor olmak, PKK ve IŞİD’in işbirliği içinde olduğunun mu göstergesidir? TRT Haber’in “PKK ve DEAŞ’ın kirli işbirliği Edirne’de ortaya çıktı” başlıklı haberi tam da bahsedilen bu sıkıntılı bakış açısını özetler niteliğe sahip.
Haberde PKK ve DEAŞ (bu ifadenin anlamsız olduğunu da ayrıca belirtmek gerek) işbirliğini kanıtlamak için öne sürülen tek delil yakalanan üç kişiden ikisinin PKK birinin ise IŞİD üyesi olma suçundan hakkında işlem yapılmış olması. Bu kadar basit! İki farklı dünya görüşünden gelen rijit örgütleri aynı sepetin içine atmak için yeterli delil olarak birilerinin haklarında örgüt üyeliği suçundan işlem yapılması olması yeterli görülüyor.
Aslına bakılırsa burada örgüt üyesi olduklarını dahi söylemek mümkün değil. Haklarında böyle bir suçlamada bulunulmuş. Demek ki yargı sürecinin devam ettiği söylenebilir. Dışarda olup yakalandıklarına göre tutuksuz olarak yargılandıkları sonucuna da varmak mümkün. Türkiye’de örgüt üyesi olmanın kriterleri ise bilindiği üzere oldukça konjonktürel. Ebu Hanzala örneğinde olduğu gibi IŞİD ile alakanız olmamasına rağmen örgütün ‘Türkiye distribütörü(!)’ olarak sebepsiz yere aylardır hapiste tutulabiliyorsunuz!
Hulasası düşmanlarımıza dahi adalet ve ahlak kriterleri içerisinde tutum geliştirmemiz gerekiyor. Edirne’den Yunanistan'a kaçarken yakanan üç kişiden ikisinin PKK birisinin IŞİD sempatizanı olması bu iki yapının işbirliği içinde olduğu anlamına gelmez. İkisi de İslami gruplarla savaşmış olmak gibi bir benzerliğe sahip olsa da aynı zamanda birbirleriyle de savaşmış olan IŞİD ve PKK ciddi farklılar içeren, ortaya çıkış sebepleri de birbirinden oldukça farklı olan örgütlerdir. “Ne önemi var işte ikisi de terör örgütü!” şeklinde ifade edilebilecek sığ bir mantıkla olaylara yaklaşacak olursak ne adaletten ne de haktan hukuktan bahsedebiliriz!