PKK Gazetesine Dönüşen Le Monde

Akın Özçer

Fransa’nın “saygın” gazetesi olarak bilinen Le Monde uzunca bir süredir bilinçli olarak PKK propagandası yapıyor. Kendini serbest gazeteci olarak takdim eden ama yazdıklarından PKK militanı olduğu izlenimi edinilen Allan Kaval yaz aylarında “Kürt savaşçıların (combattants kurdes) Cizre’de Türk asker ve polisine karşı şanlı mücadelesiniLe Monde’da hikâye etmiş, ben de bu durumu Serbestiyet okurlarına aktarmıştım. (http://www.serbestiyet.com/Dunya/le-monde-cizre-kobane-gibi-olacak-158739)

 

Kaval’ın Le Monde’da 31 Temmuz 2015 tarihinde yayımlanan atıfta bulunduğum yazısı “Cizre Kürtleri Türkiye otoritelerine ‘intikam’ diye bağırıyor” (Les Kurdes de Cizre crient vengeance contre les autorités de Turquie) başlığını taşıyordu. Bu yazısında kasabanın belediyesi ve siyasi yaşamıyla Kürt siyasi hareketini desteklediğini vurgulayan Allan Kaval, Cizre’nin “Türk Devleti ile büyük ölçekli bir çatışma olasılığına hazırlandığını” ve “Kobane gibi olacağını” ileri sürmüştüSonucu Kaval’ın sözcülüğünü yaptığı PKK militanlarının arzu ettiği gibi olmadı neyse ki ama Cizre’de neler olup bit tiğini hep birlikte gördük.

 

Allan Kaval şimdi Nusaybin için aynı öngörüde bulunuyor. Le Monde’da yayımladığı 22 Şubat tarihli son yazısı “Nusaybin’de Kürtler Türklere karşı” ( A Nusaybin, les Kurdes face aux Turcs) başlığını taşıyor. Cizre’de yaptığı gibi, PKK’yı Kürt halkıyla özdeşleştiren Kaval bu yazısında özyönetim ilanı ertesinde başlayan şehir savaşlarının “birçok sivilin ölümü ve kasabadan göç etmesiyle” sonuçlandığını dile getiriyor. Bunun sorumlusu olarak “polis ve orduyu” gösteriyor: “kent sakinleri terorize olmuş durumda. Çoğunluk bölgede ya da batıda sığınabilecekleri bir yere gitmişBiliyorlar ki polis ve ordu basit vatandaşları öldürmekte hiç tereddüt etmiyor.”  Bu sözler Yusuf isimli sözüm ona sivil bir vatandaşa ait.

 

Allan Kaval PKK propagandası yapmakta, Le Monde da bu yazdıklarını yayımlamakta kararlı anlaşılan. Kaval’ın aktardığı Fırat mahallesinden başka bir sivil vatandaşın sözleriyle bugünle 90’lı yıllar arasında benzerlik kuruluyor. “Köyümüz 1993’te Türk ordusu tarafından yerle bir edildikten sonra gelip buraya yerleşmiştik “diyor mahalle sakini. Sonra ekliyor: “burada her şeye sıfırdan başlamıştık, şimdi yine ne bir şeyimiz, ne de gidecek yerimiz kaldı”. 

 

Mağdur edebiyatı yapan Allan Kaval, barikat savaşından kalan yıkıntıların doldurduğu dar sokakları, kendi haline bırakılmış çıplak ayaklı çocukların yıkıntılar arasında koşuşturmasını duygu seli oluşturacak bir üslupla betimliyor. “Dışarıdan gelen bir savaşın kurallarını dayattığını ve barışın artık çok uzakta kaldığını” söylüyor ama PKK’nın neden barışa giden bir süreci çöpe attığına değinmiyor. Aksine sanki böyle bir süreç hiç yaşanmamış gibi tek suçlu polisi ve ordusuyla 90’lı yılların çizgisinde politikalar yürüttüğü öne sürülen Türkiye oluyor. Bunun yalan olması fark etmiyor, önemli olan Le Mondeokuduğu için entelektüel düzeyinin yüksekliğiyle övünen Fransız ve Fransızca konuşan diğer ülkelerin kamuoyunu bu yönde etkilemek.  

 

Yazının bir de “Kobane deneyimi” ara başlıklı bir bölümü var. Kaval bu başlık altında Kobane deneyimini esas alarak yeni oluşturulan YPS (Yekîneyên Parastina Sîvîl ) yani “sivil öz savunma gücü” olarak Türkçeye çevrilebilecek birimin tanıtımını yapıyor. YPS’nin örgütlenme bağlamında, sınırın öteki tarafında Daesh’e karşı savaşan YPG’yi örnek aldığını vurguluyor. 

 

Kaval bu bölümde sözü Khabat isimli 22 yaşındaki bir YPS’liye bırakıyor. Daesh’e karşı “Suriyeli Kürtlerle” birlikte Kobane ’de savaşmış olmakla övünen bu genç savaşçı şunları söylüyor: “Kobane ’de öğrendiğimiz her şeyi burada kullanıyoruz. Rojava’da kent savaşları yöntemleri hakkında eğitim almıştık. Tüneller, barikatlar, patlayıcı tuzakları, bunları burada uyguluyoruz.”  Kaval, bu insanların Türkiye’nin Kürt kentlerindeki savaşı Kobane savaşının -ne ilgisi varsa- devamı olarak gördüklerini belirtiyor. Ardından “PKK yönetimi,  gelecek ilkbaharda dağlara çekilmiş militanların daha yoğun katılacağı ve Türkiye-Suriye sınırında tehlikeli biçimde yoğunlaşacak bir savaşı duyuruyor “ diye ekliyor.

 

Türkiye yetkililerinin PKK ile bağı nedeniyle (olmadığını öne sürmüyor) Suriye’deki Kürt kuvvetlerini ulusal güvenlik için bir tehdit olarak değerlendirdiğinden yakınan Allan Kaval, bu kuvvetlerin (YPG) bombalanmasıyla Daesh’le mücadelenin zaafa uğradığını öne sürüyor. Bir bakıma tıpkı Amerikan yönetiminin açıklamalarında olduğu gibi…

 

Kaval daha sonra bölgedeki sınırların yanlış biçimde çizilmiş olduğunu, 27 yıllık kıdemiyle övünen PKK yöneticisi Devrim’in ağzından aktarıyor: “Nusaybin’i Kamışlı’dan ayıran sınır bize dayatıldı. Her iki tarafta da hepimiz Kürt’üz.” Devrim devamla, bunun aslında kendileri için bir avantaj da olabileceğine işaret ediyor: “Suriye sınırına yakınlığımızı gerektiğinde bize yarar sağlayacak stratejik bir avantaj görüyoruz. Suriye ve Türkiye’deki mücadelelerimiz birbirlerini etkilemeye devam edecek. “

 

Bu sözlerin de ortaya koyduğu gibi, PKK’nın olumlu sonuçlanabilecek bir Çözüm Süreci’ni çöpe atmasının arkasında Türkiye-Suriye arasındaki dâhil bölgedeki sınırlarda lehlerine bazı değişiklikler olacağına ilişkin bir beklentisi var. Açıkça dile getirildiği görülen bu beklentinin uluslararası alanda verilen destek ya da taahhütlere dayandığını tahmin etmek de güç değil.

 

Bu destek ya da taahhütleri kimlerin verdiğini anlamak için uluslararası medyayı, özellikleLe Monde gibi referans gazetelerini izlemekte yarar var.  Le Monde, başlıkta da belirttiğim gibi, sadece Allan Kaval’ın değil, ayrıca Erdoğan karşıtlığını savunan İstanbul temsilcisi Marie Jégo’nun da konuyla ilgili olarak kaleme aldığı sübjektif yazılarını yayınlayarak adeta PKK propagandası yapıyor.

 

Batı medyasında saygınlığı olan bir referans gazetesinin bu tür bir propagandaya yönelmesi, belki tek başına bir şey ifade etmiyor gibi görünebilir ama genelde parçası olduğu medyada benzer çizgide yayınların bulunduğuna işaret eder. Nitekim Batı medyasında Allan Kaval’ın kaleme aldıkları gibi tereddüde yer vermeyecek açıklıkta olmasa da, benzer çizgide yazıların son dönemde sık, sık yayımlandığına tanık oluyoruz.

Serbestiyet