Yasemin Çongar, bugünkü köşesinde Suriye diktatörü Beşşar Esad’ın “iyi Kürt” planını yazdı. Suriye’deki PKK/PYD çizgisini Esad’ın sonunu geciktirme çabasına aktif olarak katılacağının hissedildiği açıklamalara yer veren Çongar, önümüzdeki günlerin, PYD/PKK güçlerini Suriye halkına karşı Şam’ın JİTEM’i sayılabilecek “hayalet” milisler (Şabiha) ile omuz omuza savaşa sokmaya varabilecek gelişmelere gebe olabileceğini ifade ediyor:
PKK, Baas’ın Kanatlarının Altında
Yasemin Çongar / Taraf
Le Figaro geçenlerde yayımladığı Pierre Prier imzalı Suriye analizine gayet çarpıcı bir başlık atmıştı: “Esad, Batı Kürdistan meselesiyle oynuyor.” Mart ayından itibaren Baas rejimine karşı isyanın güçlenmesi ve Ankara’nın da fazla gecikmeden isyana destek vermesiyle Esad’ın PKK’ya yeniden el uzatması arasındaki ilişkiye dikkat çeken Le Figaro’ya göre, Şam’daki rejim PKK’nın Suriye kolu olan Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) kucak açarak bir taşla iki kuş vurmak istemişti.
Esad’ın PKK’ya desteği bir yandan, Prier’nin ifadesiyle “Başbakan Erdoğan’ı cezalandırmak” amacı taşıyordu; bir yandan da Baas, bu hamleyle, yine Prier’nin deyişiyle “kendi iyi Kürdü”nü seçmiş oluyor, kanatları altındaki sözde reformcu Demokratik Değişim Güçleri Ulusal Koordinasyon Komitesi’nde PYD’ye önemli bir yer vermekle, rejim karşıtı gerçek muhalefeti Kürtler üzerinden zayıflatma yönünde adım atıyordu.
Esad’ın “iyi Kürt” planının tuttuğu şu an için söylenemez. Zira Suriye Kürtlerinin Baas karşıtı eylemlere katılımı, karşılaştıkları bütün şiddet ve baskıya rağmen son aylarda azalmadı, arttı. Gerek komutanı Hatay’da bulunan Hür Suriye Ordusu, gerekse İstanbul’da temsilcilik açma hazırlığı içindeki Suriye Ulusal Geçiş Konseyi, PKK/PYD sözcülerinin karşı propagandasına rağmen, hem söylemlerini hem de örgütlenmelerini muhalif Kürtleri daha fazla içlerine alacak şekilde genişlettiler. Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Burhan Galyun, mesela, geçmişte Suriye’nin Esad sonrasında da “Arap Cemahiriyesi” kimliğini koruyacağı vurgusuyla, Kürtleri ve diğer azınlıkları ürkütmüşken, Kurban Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajda, “Suriye’nin yeni anayasası, mevcut rejimde ayrımcılığa maruz kalan Kürtler dahil tüm azınlıkları ve haklarını güvenceye alacaktır” cümlesine yer verdi.
Ancak Suriyeli Kürtlerin muhalefete katılımı hâlihazırda sınırlı; bu, Esad’ın istikbalini değiştirmese de, sonunu geciktirebilecek bir olgu. Nitekim, bir buçuk iki milyonluk nüfuslarıyla Kürtler, çoğunluğu Sünni Arap olan Suriye’nin en önemli azınlıklarından birini oluşturuyor; ülkede elli yıldır doğru dürüst sayım yapılmaması, Kürtlerin büyük bölümünün vatandaşlık hakkından mahrum, kimliksiz ve tapusuz yaşamaya zorlanması gerçek yüzdeleri bilmemizi imkânsız kılsa da, bir iddiaya göre Kürt nüfus, Esad’ın mensup olduğu Nusayri azınlığı bile geride bırakıyor.
Bu aşamada, hem Suriye muhalefetinin hem de muhalefete destek veren Türkiye’nin, geleceğin Suriyesinin Kürtlere eşit haklar tanımasından yana olduğunu hiç kompleks duymadan açıkça ifade etmesi lazım. Biliyorum, bu kendi Kürt meselesini seksen sekiz yıldır çözememiş bir cumhuriyetin hükümeti için “zor” bir tavsiye ama Ankara, işaretlerini giderek daha az gördüğümüz “demokratik açılım” çizgisine geri dönüp, bunun gerektirdiği reformları yapmayacaksa, Suriye konusunda demokratik öncülük taslamasının zaten pek bir inandırıcılığı yok.
Öte yandan, Baas’ın “iyi Kürt” oyununun en önemli dayanaklarından birini, Ankara’nın tutumuna ilişkin temel bir yalan oluşturuyor.
“Türkiye, Suriye’de Kürtlerin haklarına kavuşmasını engellemek için Ulusal Geçiş Konseyi’ne evsahipliği yapıyor. Ankara, Suriye muhalefeti ile gizli bir anlaşma imzalayıp, eğer Şam’da rejim değişirse Kürtlerin varlığını reddedecekleri yönünde yazılı güvence aldı.”
Bu delisaçması tezi PKK üretti; PKK’nın Suriye kolu PYD’nin, muhaliflerin isyanı başladıktan sonra Esad’ın çağrısıyla Suriye’ye dönen ve hakkındaki müebbet hapis cezası kaldırılan lideri Salih Müslüm de her konuşmasında buna benzer şeyler söylüyor. “Suriye’de Kürtlerin haklarına kavuşması Ankara’yı çok rahatsız eder” cümlesi, esasen Irak’ın her türlü federal hakka sahip olan, Kürdistan bölgesini yöneten, ayrıca Bağdat’ta cumhurbaşkanı bulunduran Kürtleriyle Ankara arasında son birkaç yıldaki yakınlaşma ve mevcut işbirliği düşünüldüğünde bayağı “küflü” bir cümle. Yine de, bu cümlenin inandırıcılığını tümden bitirecek olan şey, Türkiye Kürtlerinin kendilerini “birinci sınıf” vatandaş hissetmelerini sağlayacak ve dillerine, kimliklerine, siyasetlerine ket vurmayacak bir anayasa olacaktır.
Suriye’ye dönelim. Baas’ın “iyi Kürt” oyunu şimdilik, PYD’ye sağlanan olağanüstü propaganda imkanı, Efrin ve Kobani’de bu örgüt eliyle Kürtçe eğitime başlanmasına izin verilmesi, yine bizzat Esad’ın onayıyla Roj TV ’yi yedekleyen Rohani adlı PKK/PYD çizgisindeki Kürtçe televizyonun dün akşamdan itibaren yayına başlamasıyla kendini gösteriyor.
Ancak PYD/PKK’nın Baas tasdikli faaliyetinin “sivil” zeminle sınırlı kalmadığını biliyoruz. PYD lideri Müslüm, “Şam’daki rejimle bir derdimiz yok. Şam’da bir iktidar gider, diğeri gelir. Mühim olan bizim varlığımızı nasıl güçlendireceğimiz” diyerek, Suriye muhalefetiyle arasına gayet net bir çizgi çekmişti zaten. PKK’nın Kandil’deki lideri Murat Karayılan ise son çağrısında, Suriye Kürtlerine “Silahlanın, hemen taraf olmayın, öz savunmanızı geliştirin” diyor. PKK ile Baas’ın mevcut organik ilişkisini bilenler açısından bu çağrı, “Esad sonrası senaryolara hazırlık” olduğu kadar, “Esad’ın sonunu geciktirme çabasına aktif katılım” telkini olarak da anlaşılıyor.
Esas tehlike de burada. Önümüzdeki günler, PYD/PKK güçlerini Suriye halkına karşı Şam’ın JİTEM’i sayılabilecek “hayalet” milisler (Şabiha) ile omuz omuza savaşa sokmaya varabilecek gelişmelere gebe olabilir. Baas’ın kendi sonuna varırken akan kanın hesabını yapmayacağı belli. Ama böyle bir savaşın tek mağlubu Baas olmayacaktır.