“Pippolino” ve Ramazan Bayramı

ASLI ATEŞ KAYA

Sidar elini oğuşturarak, ‘bu akşam sevinçten uyuyamadım, hep paramı kokladım’ dedi.

Vatan, ‘elini öptüğüm herkes bana para veriyordu, bu bayram çok güzel ya…’ diye mırıldandı.

Ahmet Yasin, ‘ben herkesin elini öpmedim, sadece tanıdıklarımın elini öptüm, ama param çok oldu.’ diyerek sevincini paylaştı.

İbrahim Musa, ‘elini öptüğüm herkes para verdi, ama benim babam bana hundert (yüz) euro verebiliyor, çünkü o hiç para sevmiyor ki.’ diye parasının çokluğuyla övündü çocukça.

Duyguları tertemizdi, tıpkı üzerlerindeki bayram kıyafeti gibi. Küçücük yürekleriyle oturdukları yerde hasbihal ediyorlardı. 

Bayram’ın ikinci gününde biraraya gelen çocukların gündeminde bu vardı. Masumca duygularının peşinden sürüklediler beni. Uzun uzun seyrettim onları.

Bir gün öncesi bayram sabahı heyecanla kalkıp bayramlıklarını giyinmişlerdi kuşkusuz.

Bulundukları günün en anlamlı gün olduğunun biraz da olsa bilincindeydiler. Para, şeker, çikolata ve en önemlisi büyük bir oyun alanını hep beraber paylaşacaklardı.

Almanya’nın Duisburg şehrinde, Ramazan ve Kurban Bayramları’nın ilk gününü büyük bir coşkuyla “Pippolino” diye bilinen oyun alanında kutlamanın ayrıcalığını her bayram yaşıyorlardı.

“Müslümanlarla Dayanışma Platformu“nun organize ettiği bu bayramlaşma heyecanını özellikle‚ Kuzey Ren Westfalya eyaletinde yaşayan müslümanlar bilirler.

Bayram sabahı heyecan doruktadır. Sabah namazı için alınan abdestler‚ Pippolino’daki bayram namazına da hazırlıktır.

Hazırlanan yemekler ve tatlılar da unutulmazların arasında yerini alır elbette ki.

Hızlı adımlarla koşulan namazda yer kapma yarışı görülmeye değer doğrusu. İki yaşındaki çocuğun bile ebeveynlerle aynı safta namaza durması, muhteşem manzaralar arasına eklenir hafızamızda.

Tekbirlerin sadasına çocukların sevinç çığlıkları eklenir. Herkes saf halinde, en arıtılmış duyguların mahremiyetiyle, gözyaşının akıtıldığı bir deryada yüzüyordur artık.

Duanın, o mazlum ve mahrumları hatırlatan sesi ile irkilmemek mümkün mü?

Pakistan için, uzatılmış ellere ulaşmanın zamanıdır diyor, değerli Hocamız.

Keşmir, Etiyopya, Darfur, Somali ve daha dünyanın bilimum bütün muhtaç bölgeleri sıralanır fotoğraflar eşliğinde.

Çocukların bile oyuna koşmaktan adeta imtina ettikleri bir anın resmini çekiyorum yüreğimin deklanşörüyle.

Küçücük gözlerini açmış pür dikkat dinliyorlar, değerli Yalçın İçyer Hoca’mızın anlattıklarını ve duasına ‘amin’ nidasıyla katılıyorlar oracıkta.

Her ırktan kardeşimizle kucaklaşmanın zamanı da gelip çatmıştır. Sağına ve soluna dönüp başlarsın hiç tanımadığın ama akidevi birlikteliğinden emin olduğun kardeşinle kucaklaşmaya. Herkes ‘hayırlı bayramlar’ temennisini terennüm eder usulca.

Çocukların bu ana katılmasına imkan yoktur tabii ki. Onlar koşarak, kendileri için hazır bekleyen devasa oyun aletlerine sarılırlar.

Biriktirdikleri paraların hesabını yaparken Pakistan’lı kardeşlerini de unutmazlar. Bir çok masada, paralarını bekleyen kutucuklara, keyiflice paralarından katarlar, tıpkı büyükleri gibi.

Belki bir oyuncak, belki bir dilim ekmek ve belki de hasta kardeşlerine bir ilaç olur temennisiyle yaptıklarının farkındalar.

Beride duran çocuk ‘ben hepsini veremem ama’ dese de, yüreğinden kopanın da, az olmadığını hatırlatır annesi ona.

Yaşıtları çocukların aç olduklarını, yardıma muhtaç olanların çokluğunu, demir parmaklıklar arkasında bile çocukların yaşadıklarını bilmenin mahmurluğuyla, bir bayramı daha geride bırakmanın telaşı sardı çocuklarımızı.

Başka diyarlarda bir bayramı daha yaşadık hep beraber.

Bayram geldi hoş geldi…