Türkiye'nin seçimi, tabii ki sadece Türkiye'nin seçimi değil.
Gelişmeler, Avrupa'dan da takip ediliyor, Amerika'dan da.
İsrail'den de, İslam coğrafyasından da...
Bir süre önce bu sütunda "CHP'den Amerika'ya selam" başlıklı bir yazım yayınlanmıştı. Bu yazıda Kılıçdaroğlu'nun Turkish Policy Quarterly dergisine verdiği demeçten alıntılar vardı.
Şöyle diyordu CHP Genel Başkanı:
"AKP Hükümeti, iktidarının ilk yıllarında, o sıralar kendine ait bir alternatif politikaya sahip olmadığından, AB yanlısı bir siyaset izlemiştir. Bugün ise artık sadece AB üyeliği yanlısı. Aslında AKP Avro-Atlantik camiası üyeliğinde kendini "evinde" hissetmemektedir. AKP kendini başka coğrafyalarda, örneğin Ortadoğu'da daha rahat hissetmektedir. Öte yandan bu coğrafyalarda izlediği politikalarla ve sürekli yaptığı Osmanlı referanslarıyla rahatsızlık yaratmaktadır.
AKP, günümüzde ABD'ye karşı ikiyüzlü bir politika izlemektedir. AKP kapalı kapılar arkasında ABD makamlarıyla her konuda mutabık olur ve ona göre davranırken, kamuoyuna yönelik olarak en üst yetkililerinin ağzından ABD'nin politikalarını açıkça kınamaktadır.
Son yıllarda AKP hükümetleri, Türkiye'nin sadece bölgesel değil aynı zamanda küresel bir güce dönüştüğü iddiasıyla, dış ilişkilerde değişik ve artarak tek yönlü bir yaklaşım içine girmiştir. AKP, Türkiye'nin dış ilişkilerini hassas ve kırılgan hale getirmiştir. ABD ile ilişkilerimiz konusunda sorumluluk üstlenmekten kaçınmış, bunun yerine tek yönlü politikalarını başka yerlerde daha rahat bir şekilde sürdürebilmek için ve diğer iç politika emelleri doğrultusunda kamuoyunu ABD aleyhine kışkırtmıştır.
...Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler çok önemlidir. Bu ilişkiler istikrarlı ve üretici olduğu zaman bunun Ortadoğu'da ve diğer bölgelerdeki barış ve güvenlik üzerinde de yapıcı etkileri olur.
CHP olarak Amerikalı müttefiklerimizle, anlaştığımız alanlar üzerinde yoğunlaşmaya ve anlaşmazlık alanlarımızı da azaltmaya yönelik saydam bir ilişki tesis etmeye çaba sarf edeceğiz."
Ben o yazımda Kılıçdaroğlu'nun bu söylemle "Onu alma beni al" türünden bir çağrıda bulunduğu sonucunu çıkarmıştım. Tam da o sıralar Osman Korutürk başkanlığında bir heyet Amerika'ya gitmiş ve "CHP tanıtımı" yapmıştı.
O gezide Osman Korutürk'ün "Şimdi bu ilişkilerin bozulmasıyla, eski pozisyonumuzu kaybettik ve Türkiye artık İsrail'in güvendiği bir partner değil. Türkiye'nin artık Ortadoğu barış sürecine müdahale edecek pozisyonu yok. Biz bu sorunun çözümüne katkı sağlamak istiyoruz" şeklinde bir sözü medyaya yansımıştı.
Kılıçdaroğlu'nun ve Korutürk'ün bir alıcısı bulunduğu anlaşıldı.
Kim o? Daniel Pipes.
Daniel Pipes deyip geçmemek lazım. Önemli bir isim o. Bir kere Amerikan Yahudi lobisinin etkili bir üyesi. Bir neo-con.
Şu notlar var, Pipes'ın özgeçmişinde:
"Polonya Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak 1949'da doğdu. Babası Harvard'lı tarihçi Richard Pipes.
2003 yılında ABD Başkanı George Bush tarafından 'Amerikan Barış Enstitüsü'ne atandı. Bu, ülkedeki demokratik liderler, Arap Amerikan grupları, sivil toplum aktivistleri tarafından protesto edildi. Washington Post, seçilmesini kötü bir şaka olarak yorumladı.
Arapça, İbranice biliyor.
Harvard'da Ortaçağ İslam Tarihi üzerine doktora yaptı. Doktora çalışması aynı zamanda ilk kitabı oldu: Köle askerler ve İslam. Daha sonra ilgisini Ortaçağ İslam çalışmalarından modern İslam'a çevirdi. Chicago ve Harvard üniversitelerinde tarih dersi verdi.
2002'de Campus Watch isminde bir Orta Doğu forumu kurdu. Birçok think-tank kuruluşunda çalıştı. "Minyatürler: İslami ve Orta Doğu Politikasının Görünüşleri, Militan İslam Amerika'ya ulaşıyor, Tanrı'nın izinde: İslam ve Politik Güç, Amerika'daki Müslüman Göçmenler, Uzun Gölge: Ortadoğu'da Kültür ve Siyaset" gibi kitapları var.
Pipes'ın Tayyip Erdoğan'ı "Batı medeniyeti için Usame bin Ladin'den daha tehlikeli" gördüğünü belirten sözleri de biliniyor. Pipes orada şunu söylüyor: "Bin Ladin bilgisayarda 1.0 sürümü ise Erdoğan 2.0 sürümüdür. Çünkü halkı ikna ediyor ve Türkiye Cumhuriyeti'ni yeniden şekillendiriyor." (Jerusalem Post, 24 11 2009)
Ve Pipes, 12 Nisan 2011 tarihli Jerusalem Post'ta, AK Parti'nin Amerika ile ilişkilerinin seyrini tam da Kılıçdaroğlu gibi değerlendirdikten sonra şu çağrıda bulunuyor.
"Ankara'nın hevesleri dikkatle takip edilmeli. İran rejiminden daha az kışkırtıcı ve daha zeki olan Türkiye, Müslüman ülkeleri kendi İslamcı imajı çerçevesinde yeniden şekillendirmeyi arzuluyor. Bu çabanın açılış salvoları iyi gidiyor hem etkili oluyor hem de büyük oranda gözlerden uzak yürüyor.
AKP'nin nüfuzunu engellemenin olası yöntemlerinden bazıları şöyle sıralanabilir:
-Ankara'nın 'neo-Osmanlıcı' politikalarından duyulan rahatsızlığı dile getirmek;
-Türkiye'nin attığı adımların NATO üyeliğiyle uyumlu olup olmadığını açıkça sorgulamak;
-Haziran 2011 seçimlerinde muhalefet partilerini sessiz sedasız teşvik etmek; ve
-AKP'nin düşmanca davrandığı ve Türkiye'nin doğusunda Kürt isyanlarının yaşandığı bu dönemde, Kürtler'in sivil hakları gibi hassas bir meseleyi yeniden ele almak." (Tercümeyi 18 Nisan 2011 tarihli Radikal'den aldım.)
Evet, 12 Haziran seçimleri böyle bir uluslararası denklemle de bağlantılı.
Merak ediyorum:
Acaba CHP dünyasından, "Bakın Pipes da bizi doğruluyor" gibi bir açıklama gelecek mi?
BUGÜN