Mehmed Göktaş / Doğruhaber
Rasûllerin şu özelliğine dikkat ettiniz mi?
Rasûllerin hayran olduğumuz yönlerinden birisi de Allah Teala karşısında, sözü hiç uzatmadan, kendilerini hiç savunmadan suçlarını itiraf etmeleri, O’ndan af ve bağışlanma dilemeleridir.
Eğer bizim bugünkü mantığımızla olayı ele alsalardı, yasak meyveden yedikleri için suçlu duruma düşen Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın Rablerine karşı söyleyecekleri epeyce sözleri olabilirdi;
‘Ey Rabbimiz, bu konuda bizim suçumuz yok sayılır, bize şeytan vesvese verdi, bize yemin etti, biz yalan yere yemin edileceğini hiç bilmiyorduk, hem bunu Sana isyan olsun diye yapmadık, cennette ebedi kalmak için yaptık… vs’ benzer bir savunma yapabilirlerdi.
Fakat hiç uzatmadılar: ‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer Sen bizi bağışlamazsan, bize merhamet buyurmazsan, hüsrana uğrayanlardan oluruz!’ (A’raf: 23) diyerek derhal suçlarını kabullendiler.
Bu fazileti Hz. Musa Aleyhisselam’da da görüyoruz. Bilindiği üzere Firavunun sarayında yaşadığı gençlik döneminde, şehirde Firavun’un kavminden bir kişiyi öldürüyor. Günümüz mantığıyla yaklaşıldığında Musa Aleyhisselam’ın da Rabbine karşı getirebileceği epeyce bir mazereti ve savunması olabilirdi.
‘Ey Rabbim, öldürdüğüm kişi zalim Firavunun kavmindendi, benim kavmimden, yani mustazaflardan birisiyle kavga ediyordu, onu savunmak düşerdi bana, hepsinden de önemlisi, benim niyetim kesinlikle öldürmek değildi, bir yumruk vurdum ve öldü…’ diyebilirdi.
O böyle yapmadı, kendisine yakışanı yaptı ve: ‘Ey Rabbim, ben kendime zulmettim, beni mağfiret buyur…’ (Kasas: 16) diyerek faziletini ortaya koydu.
Yunus Aleyisselam da aynı. Görev yerini izinsiz terk ettiği, izinsiz hicret ettiği için başına gelenlerden dolayı onun da Rabbine karşı getirebileceği mazeretleri olsa gerek. Konuyu günümüz avukatlarından birine verecek olsak, Yunus Aleyhisselam’ın suçunu hafifletme mahiyetinde neler söylemezlerdi ki. Her şeyden önce, kendisine inanmayan, direnen, inatlaşan bir toplum var. Fakat Yunus Aleyhisselam da bir peygambere yakışanı yapıyor ve Rabbinin karşısında sözü hiç mi hiç uzatmıyor, ‘ben zalimlerden oldum’ diye kesip bağlıyor ve karanlıklardan şöyle nida ediyordu:
‘…Senden başka ilah yoktur, Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim, ben zalimlerdendim!’ (Enbiya: 87)
Hayat hikâyelerine iyice dikkat ettiğinizde bütün peygamberlerde bu fazilet noktalarını bulup çıkarabilirsiniz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in dualarına bir de bu gözle bakın, ‘Suçumu itiraf ediyorum, günahlarımı itiraf ediyorum…’ sözlerine çokça rastlarsınız.
Şimdi bu açıdan kendimize bakalım. Allah Teâlâ’ya böylesi bir kararlılıkla tevbe etmeyişimizin kökeninde, acaba biraz da kendimizi suçsuz görme mantığımız mı var? İşlediğimiz günahlarda başkalarının da katkısı olduğundan dolayı suçu tam olarak üstlenmeme düşüncesi mi var?
Eğer böyle düşünüyorsak, gerçekten büyük bir yanılgı içerisindeyiz. Rabbimize karşı işlediğimiz günahlarda velev ki başkalarının katkısı ve ortaklığı olsa bile,
Sözü hiç uzatmayalım ve kesin itiraflarla, kesin tevbelerle Rabbimize yönelelim. Selam ve dua ile