"Gerilla lideri", "direniş lideri", "savaş peygamberi", "İslam'ın ilk büyük generali…" Hz Muhammed'in (sav) askeri kişiliği üzerine bir yazı nasıl yazılır? Güvenlik stratejilerinin belirleyici olduğu, askeri güç ve ekonomik açgözlülük üzerine bir dünya tasavvurunun hakim olduğu bir dönemde, garip biçimde İslam'ın siyasi ve askeri boyutundan söz etmenin tabu haline getirilmesini artık tuhaf karşılamaz olduk.
Bu dönemde, İslam'ın, Kur'an'ın, Peygamberin cihad, savaş, güç kullanımı, askeri strateji ve taktikler, devlet ve iktidara ilişkin tutumu üzerinde söz söyleyenler, kendilerini bir anda malum "küresel terörizm" dalgasının içinde bulurlar ve "olağan tehdit" haline gelirler. İslam'ın bu yönünün en çok tartışılması gereken bir tarih diliminde yaşıyor olmamıza rağmen, kitlelerin İslam algısı üzerindeki müdahale o kadar derinleşti ki, neredeyse Kur'an'da yer alan savaşa ilişkin ayetler bile yok sayılacak. Batı'nın hazmedebileceği bir İslam algısı dayatılıyor, bunun dışında kalan eğitim müfredatlarına, kurumlarına savaş açılıyor.
Süreç böyle iken, Müslüman dünyada İslam'ın bu yönü unutturulmaya çalışılırken bir askeri tarihçi Hz Muhammed'in (sav) askeri kişiliği üzerinde güçlü bir yazı kaleme alıyor. "Muhammed: İslam'ın İlk Büyük Generali" isimli kitabın yazarı Richard A. Gabriel'in, ABD'de yayın yapan Askeri Tarih Dergisi'nde (The Military History Quarterly) "Muhammed: Savaş Peygamberi" (Muhammad: The Warrior Prophet) başlıklı yazısı, ilk bakışta mükemmel tespitler içeriyor.
Bir direniş liderinin, gerilla liderinin özelliklerini sıralayan, taktik ve strateji bilgisini tartışan, askeri dehasına dikkat çeken yazar, kendince belirlediği özellikleri Hz Muhammed (sav) üzerinden ele alıyor. Onun ne kadar büyük bir gerilla lideri, direniş lideri olduğunu örnekleriyle ortaya koyuyor.
Batı'nın bu süreci "askeri başarı" olarak düşündüğünü, oysa bunun düzenli ordu değil, gerilla hareketi olduğunu ifade ederek, ince bir ayar yapıyor ve o dönemi son derece rahatsız edici bir yere çekiyor. Yazının ciddi tepkilere yol açmasının sebebi de bu ince ayar.
O dönemin askeri tarihi ile ABD'nin bugünkü küresel "terörle mücadele" kampanyası arasında bir çeşit bağlantı kuruluyor. Dikkatle bakıldığında, yoğun övgülerin arasında Hz. Muhammed'i (sav) "terör lideri" olarak gösteriyor.
"Terörizm, başarılı olmak için vazgeçilmez/vazgeçilemez ölçüde silahlı isyana ihtiyaç duyar. Muhammed'in hayatı da bunu ispatlıyor. O terörizmi çok basit olarak iki şekilde kullanmıştır. Bir; o davasından vazgeçen hainleri öldürmüştür; siyasi düşmanları için şairler ve şarkıcılar dahil öldürme emri vermiştir. İki; terörizmi çok geniş alanda insanların kalplerine korku hasıl etmek için kullanmıştır. Yahudilerden Beni Kaynuka kabilesinin erkeklerini öldürtmüş, kadınlarını satmış ve çocuklarını esir etmiş, mallarını da Müslüman takipçileri arasında pay etmiştir."
Tarihsel olayları kendi bağlamından koparıp, bugünkü gelişmelerle ilişkilendirme çabasındaki çarpıklık örneklerinden biri ile daha karşı karşıyayız. Özellikle son birkaç yıldır buna benzer çok sayıda olay yaşandı.
İslam Peygamberine yönelik ağır hakaretler içeren, peygamberi ve ümmetini "aptallar" ve "teröristler" olarak gösteren karikatürlerin Danimarka basınında yayınlanması, ardından bütün Avrupa basınında Müslümanlara karşı bir gövde gösterisine dönüştürülmesi bunlardan biriydi.
Katolik dünyasının dini lideri Papa 16. Benediktus'un; Bizans imparatoru Manual II Paleologos'tan yaptığı, "Hz. Muhammed'in gayri insani ve şeytanca olanın dışında yeni bir şey getirmediği"ne yönelik sözleri bir başka örnek. Bu kampanyada yerini alanlar öyle edepsizleştiler ki, Hollanda'dan bir siyasetçi çıkıp; "Hazreti Muhammed hayatta olsaydı ve Hollanda'da yaşasaydı onu kovardım. Bir İslam tsunamasi ile karşı karşıyayız. Eğer Müslümanlar Hollanda'da yaşamak istiyorlarsa, Kur'an'ın yarısını yırtıp atmalılar, imamları dinlememeliler, çünkü Kuran'da korkunç şeyler söylendiğini biliyorum" diyebildi.
Uğursuz saldırı ve hakaretlerin hepsinin ABD'nin öncülük ettiği "küresel savaş"la, "terör"le bir yerden bağlantısı olduğu daha sonra ortaya çıktı. En son İsveç'de benzer bir karikatür rezaleti yaşandı.
Peki, aydınından marjinal örgüt ve cemaat temsilcilerine, siyasi ve askeri kişilerden sivil toplum kuruluşları temsilcilerine ve dini liderlere kadar yayılan bu aşağılama, yargılama, mahkum etme kampanyası sadece Batı'nın İslam ve Müslümanlara karşı tarihsel husumetinden, toplumsal önyargı ve korkularından mı kaynaklanıyor. Hayır! Çok sistemli bir çalışma bu ve Batı toplumu bu yönde yeniden eğitiliyor. Önce "entelektüel terörizm" olarak kendini hissettiren kampanya, şimdi devlet terörizmi, kitlesel kıyım, söylemeye dilimiz varmasa da bir nevi medeniyet savaşı olarak önümüzde bulunuyor.
Yeni Şafak Gazetesi