Peygamber Tasavvuru Nasıl Olmalı?

Zonguldak'ta "Peygamber Tasavvuru" sunumu yapıldı.

Zonguldak Çağrı-Der'de içinde bulunduğumuz haftayla alakalı olarak Mustafa Bozacıoğlu "Peygamber Tasavvuru" nu konu alan bir sunum gerçekleştirdi.

Başka bir konu belirlenmiş iken bu ay münasebeti ile yani bu ayda gerçekleşecek ‘Kutlu Doğum Haftası’ programları sebebi ile konumuzu ‘Peygamberlik Tasavvuru’ na ayırdık. Ve esasen ‘Allah, Peygamber, Din, İbadet, Ahiret..’ tasavvurlarındaki yanlışlıkların temelde ‘Allah’ algısındaki yanlışlıklardan kaynakladığını ve bunu tashih etmeden diğerlerinin de kolay düzeltilemeyeceğini belirterek konuşmasına başlayan Mustafa Bozacıoğlu; ‘Resul, Nebi ve Elçi’ kelimelerinin anlam ve içerikleri verdi ve devamında Peygamberin metodu, görevi ve bunun yanında kişisel işleri ile gayb bilgisi, mucize ve şefaat konularıyla alakası; salat-u selam, hadis ve sünnet algısı konuları çerçevesinde bir sunum gerçekleştirdi:

Dinin yanlış anlaşılmasında ve bugün hayatın uzağında kalmasındaki temel problem ‘Yanlış Allah Tasavvuru’ diyoruz her zaman! Bu yanlışlıktandır ki, diğer yanlışlar bundan neşet etmektedir! Bunlardan biri de yanlış peygamber/peygamberlik tasavvurudur.

Tek kalemde ifade edecek olursak; şefaati(!), nitelikleri, beşer oluşu, gaybı bilmemesi, dinde hüküm koyucu olmaması, konuştuklarının/vahiy dışındakilerin kendinden oluşu, diğer peygamberlerle yarıştırılması, mucizeler, sünneti ve hadis meselesi, sorumluluğu/ görevleri/sınırları/yetkileri, örnekliği/şahitliği, her konuda liderliği, metot ve yöntemi, âlemin en üstünü oluşu/kâinatın o sebeple yaratılması(!), misyonu ve vizyonu, ‘salavat’ meselesi.. gibi tasnif edilebilecek bir sürü mesele tashih edilmeyi beklemektedir! Takdir edersiniz ki bu, bir konuşmanın sınırlarını aşacak bir boyutta bir iştir! Ancak bu dini gereği gibi öğrenip yaşamak isteyenlerin kaçamayacakları, ertelememeleri gereken, çok önemli konulardır bunlar! Tek tek meseleleri ele alıp, her birine yönelik çabalar gösterip tashihi için uğraşabilirsiniz belki! Ama en başta algılardaki peygamber tasavvurunu, peygamberlik misyonunu düzeltebilirseniz, diğerleri kolaylıkla hallolacaktır.

Önemlerinin yanında tashihinin zorluğu, tek tek, ayrı konular olarak düşünülmesinden kaynaklanıyor! Genele kalsa ‘yanlış’ olarak dahi görülmüyor, aksine ‘hikmet(!) ve daha ziyade yakınlık kesbetmek’ olarak görülüyor! Kimse aksi bir kaygı taşımadığı gibi, yanlışın düzeltilmesi hususunda söz söylemek dahi ‘kafa karıştırmak’, ‘sapık fikirler!’ gibi algılarla, çok farklı biçimlerde yaftalanıyor, itham ediliyor! ‘Kolaycılık’ ve ‘manevi mirastan(!) pay kapmanın engellenmesi zehabıyla’ kimse ‘acaba’ diyemiyor! Zira bir teki bile, peşi sıra birçok yanlışın üzerine bina edildiği, minareyi çalanın kılıfı gibi işlev görmektedir! Domino taşı gibi biri yıkıldığında diğerleri de yıkılacak pamuk ipliği ile bağlı bir ilişki biçimi kurgulanmış ve bunun sürdürülmesi işe gelir olmuş.

Dinin aslından öğrenilmesi bırakılıp menkıbeler ve atalar dini/gelenekçilik öne çıkarılır olmuş!  Mekkelilerin din algısı, tapınmaları, perestişleri, vesile ve şefaat anlayışları, dini öte’den koparıp atalar dini haline getirmeleri ve israiloğullarının ‘bakara’ kesmelerinin istenmesi zamanındaki karşı tavırları ile bugünün gelenekçiliğinin (modernleri de dahil!) mukayesesini yaptığımızda, acıtıcı/incitici ama, bir benzerlik görülmüyor mu?! Ya da bir fark görülüyor mu?! Mekkeliler Kur’an için, Hz. Muhammed’in onlara söyledikleri için ‘Bunlar kafa karıştıran şeyler!’ diyorlardı ya, aynen öyle, biz de aynı söze muhatap kalsak da Kur’anî doğruları dosdoğru bir biçimde söylemeliyiz! Kafalar karışır da doğru için bir endişe oluşursa ne âlâ! Yok, kimse kale almıyorsa, nebiye olduğu gibi bize de düşen apaçık anlatmak ve doğruyu örneklendirmektir! Neticede hidayet Allah’ın elinde; onu dileyene nasip edecektir.

‘Anlama’ derdinde olan yok; herkes anarak nemalanmak peşinde! Aslında ‘Alimler peygamberlerin varisleridir!’ sözünü de te’vil edecek olsak; bu söz bir sorumluluk devri, misyon yüklemesi addedilmelidir! Davanın ‘ilimde derinleşmiş’, Allah korkusu ve takva ile hareket eden, ‘Bilmiyorsanız bilenlere ve zikir ehline sorunuz’ hitabının atfedildiği Allah erleri eli ile yürütüleceği, liyakat ehlini işaret ediyor diyebiliriz! Yoksa sözün zahirinden anlaşıldığı gibi ‘terekeye mirasçı olmak’, makam ve mevkinin, ‘postikenin!’, maddi mirasın devri anlamına asla değildir! Yoksa, bugün ‘cennetten arsa satılması’, dinin maddi çıkar vesilesi kılınması, kitleler üzerinde ‘seyyid’, ‘peygamber varisi’ gibi titrlerle sömürü ve menfaat ilişkisinin kurulması nasıl izah edilebilir?!

Yine peygamberi bir ‘postacı!’ gibi, hepten yetkisiz ve etkisiz görmek ile O’nu uçurmak, kaçırmak, her şeyiyle dinin ortağı kılmak; biri ifrat, diğeri tefrit olan iki uç ve uzak durulması gereken yaklaşımlardır.

‘Resul öldü, risalet sürüyor!’ fehvası yanlış anlamaya müsait olsa da, ‘Resul size, siz de insanlığa şahitler olun!’ emri ilahisinin, ‘Resulde sizin için güzel bir örnek vardır!’ emri çerçevesinde algılanıp; tebliğ ve davetin aynıyla sürdürülmesi, mesajın ulaşılabilen tüm insanlara ulaştırılması, O’nun metot ve yönteminin, misyon ve vizyonunun örnek alınarak kendi zaman ve zeminlerimize taşınması anlamında doğruluğu yadsınamaz! Tek fark artık vahiy alma ihtimalinin kalmayışıdır! O’nun misyonu ve bizden istenenler ise aynıyla, korunarak Kur’an vasıtasıyla bize kadar/kıyamete değin ulaşmıştır! Peygamberimizin şahsı artık aramızda değil. Ancak O’nun şahsiyeti Kur’an’da mevcuttur! Dileyen o şahsiyeti orada arar, bulur, kendine şiar edinir! Dileyen de şahsına öykünmekle, sakal, şalvar, misvak ve şemailden ibaret görmekle yetinir; tabi yeterse.

Hadi yürekler yetiyorsa, O’nu her gün analım; ama anlamış ve O’nun sorumluluğunu kavramış, oradan vazife çıkarmış olarak! O’nun kendini ve dinini net, açık ve anlaşılır olarak, eksiltmeden ve artırmadan, O’na yüklendiği şekilde yüklenmeyi göze alarak; mesajını kime ve ne bahasına ilan ettiğini bilerek! Hangi tehditlere göğüs gerdiğini, hangi rüşvetleri elinin tersiyle ve düzüyle ittiğini bilerek! Dinini pazarlık konusu kılmadan, faydacı düşünmeden, adaletten, hele ‘tevhid’den asla tavizi aklının ucuna dahi getirmeden, ahiret hesabını ve daima, sadece Allah rızasını gözettiğini kavrayarak! O’nun Hira öncesinde saygın ve emin bir kişilik olarak bilinip tanınırken, aldığı vahyi ilan ettiğinde nasıl bir süreç yaşadığını, mücadele ve mücahedesinin ne şekilde cereyan ettiğini, neleri göze alıp neleri terk ettiğini kavrayıp; aynı sürece talip olarak!.. Tabi burada sözün bir kısmı bize, elçiyi ve elçiliği gereği gibi idrak edenlere! En azından ‘iğne’ bağlamında! ‘Peygamberimizin misyonun doğru anlayıp örnek alarak, O’nun örnekliğinin topluma ulaştırılmasında, mesajın ilanında, metodunun şimdi/de tekrarlanmasında neleri ihmal ediyoruz, neleri yanlış yapıyoruz, neleri eksik yapıyoruz?!’ bağlamında düşünce ve davranışlarımızı sıkça ve tekraren gözden geçirmemiz gerekiyor! O’nun misyonun üstlenmekte ve vizyonunu en güzel şekilde bugüne taşımakta hangi ertelemeleri yapıyoruz.

Şimdi, bu noktada ‘‘Kur’an ayetleri ışığında ‘peygamberlik nedir, ne değildir’ sorularına birlikte cevap arayalım!’’ diyerek ayetlerin vurgularına, içeriklerine dikkatler çekilerek, izahatlarda bulunuldu:

Hz. Muhammed peygamberlerin sonuncusudur (Ahzab 40), Kur’ana müdahale yetkisi yoktur (Hakka 44-50), Kur’an ile hükmetmek zorundadır (Maide 48-49), evrenseldir (Sebe 28, En’am 19), Kitabı/hikmeti öğretecek ve tebliğ/tezkiye edecek (Bakara 151), kendi isteği ile mucize gösteremez (Rad 38),  ‘tevhid’ ilkesini anlatıp öğretmiştir (Enbiya 25), türedi/ilk ve sonradan çıkmış değildir (Ahkaf 9), maddiyat vaat etmiyor/melek değil/gaybı da bilmiyor (En’am 48-50), toplumunun dili ile gönderilmiştir (İbrahim 4), inanalar peygamberler arasında fark gözetmez (Bakara 285), uyarı/müjde ve korkutmak için gönderilmiştir (En’am 48-50, Fatır 23-24), insanların ‘peygamber gönderseydin de inansaydık!’ mazeretlerini önlemek için gönderilmiştir (Kasa 47, Nisa 163-165), peygamber gönderilmeyenlere azap yoktur (Yunus 47, Fatır 35), O’nda güzel örnek vardır (Ahzab 21), hidayet yalnız Allah’tandır (Nahl 9), itaat için gönderilmiştir/Allah’a itaat peygambere itaati gerektirir (Nisa 64, Nahl 36), insanlara insan peygamber gönderilmiştir (İsra 94), verdiği alınacak/nehyettiğinden sakınılacaktır (Haşr 7), Allah ve resulü bir işe karar verdiklerinde inananlar için tercih hakkı yoktur (Ahzap 36), peygamber de vahyolunana tabi olur (Yunus 15), haber vermek/müjdelemek/korkutmak/şahit olmak için gönderilirler (Fatır 23-24, Ahzap 45-46), iyiliği emr kötülükten nehyedecek/iyiyi helal kötüyü haram kılacak/yüklerini hafifletecek/esaretten kurtaracak/ zincirleri kıracak/Ona inanan, yardım eden, nura uyan felah bulacak (Araf 157), günah kazanılması O’na ağır geli/inananlara düşkündür/esirger ve merhamet sahibidir (Tevbe 128), üzerimize bekçi ve zorlayıcı değildir (Kaf 45, Yunus 108).. vb. bir çok ayet incelendiğinde, düşünüldüğünde doğru bir peygamber algısına ulaşabiliriz!

Sonuç olarak; ‘‘En başta Kaf 45. ve Furkan 52. ayetler ışığında O’nun da ‘Kur’anla öğüt ver!’ ve ‘..onlara karşı Kur’anla büyük bir cihad ver, mücahede et!’ emri çerçevesinde hareket ettiğini daima göz önünde bulundurmalıyız, aynı hassasiyeti korumalı ve yaşatmaya çalışmalıyız!’’ ifadeleri ile konuşma tamamlandı.

Dinleyicilerin soruları ve karşılıklı teatilerin akabinde program sona erdirildi!

Haksöz Haber

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi