Peygamber Efendimizin örnekliğini ne kadar yaşatabiliyoruz?

Yaşar Değirmenci, vahiy tarihi boyunca peygamberlerin, insanoğlunun putlaştırma zaafına karşı mücadele verdiklerini fakat buna rağmen peygamberlerin ya aşırı yüceltilerek ya da küçümsenerek hayatın dışına itildiğini aktarıyor.

Yaşar Değirmenci/Yeni Akit

Peygamber Efendimize duyulan hasret ve düşündürdükleri

Bütün vahiy tarihi ve onun taşıyıcısı olan kutlu peygamberler, insanoğlunun en eski zaafı olan putlaştırmaya karşı, istisnasız ve ödünsüz bir savaş yürütmüşlerdir. Çünkü Allah bunu onlara birinci görev olarak vermiştir. Muhtemelen şöyle bir soru sorulabilir: Allah, insanoğlunun putlaştırmasından zarar mı görüyor ki, elçilerine bununla savaşmayı birincil bir görev olarak veriyor?

Hayır, insanoğlunun olumsuz hiçbir tavır ve davranışından Allah’ın zarar görmesi söz konusu olamaz. O halde geriye tek şık kalıyor: İnsanoğlunun putlaştırma zaafından zarar gören yine insanın kendisidir. “Peki, bu nasıl bir zarardır?” sorusunun cevabı, sırf başlıklarıyla dahi bu köşenin sınırlarını aşar. Ama birçok zararları yanında belki bir numaralı zararı, insana bahşedilen en büyük nimet olan “akla ihanet” olmasıdır. Bunu Kur’an-ı Kerim vesilesiyle öğrenebiliriz. Kur’an, başka hiçbir zümre için kullanmadığı en sert ifadeleri putlaştırma suçunu irtikap edenler için kullanır: “Pislik, murdar” (neces, rics). Kur’an bu sert ifadeleri bir zümre için daha kullanır. “Aklını kullanmayanları O, pisliğe mahkûm eder.” (Yunus, 100) Vahyin amacı insana aklını doğru kullanmayı öğretmektir. Yani, insanın kendini pisliğe mahkûm etmesine mani olmaktır. İç dünyasını vahye inşâ ettirmeyenler; değdiği her şeyi önüne katıp sürükleyen bir sel gibi duyguların nefsinin arzu ve isteklerinin dünyasına teslim olurlar. “Akleden kalp” kendi dünyamızın kavramıdır. Bu yaşanırsa aklıselim yerleşir. Aklıselim, zevki selim, kalbi selim yolu izlenir. Bu yüzden akıl kalbin bağı hükmündedir. Kalbine akılla ferman dinletemeyen kimse, bir müddet sonra eline, ayağına, gözüne, kulağına, diline, dudağına da sahip olamamaya başlar. Nihayet kendine sahip olamaz hâle gelir ve kendini kaybeder. Can alıcı soru şudur: Kendini kaybeden neyi kazanabilir? Ne olduğunu, ne için yaratıldığını, yaratanın koyduğu ölçünün ne olduğunun sorularını soramaz duruma düşer. Ölçüsüz ve dengesiz hayat, yaşantısına yerleşir.

Kur’an-ı Kerim açıkça gösteriyor ki; tüm putlaştırmalar, aklını kullanmama sonucu ortaya çıkan sapmalardır.

Peygamberler, sadece taşın, toprağın, gök ve yer cisimlerinin, somut ve soyut varlıkların, şeytan ve şeytansı liderlerin putlaştırılmasına karşı mücadele etmemişler; peygamberlerin ve en önemlisi kendilerinin putlaştırılmasına karşı da ödünsüz bir mücadele vermişlerdir. Peygamber Efendimizin uyarısına bakalım;

“Beni de, Meryem’in oğlu İsa’yı yücelttikleri gibi yüceltmeyin. Ben yalnızca bir kulum. Deyin ki: Allah’ın kulu ve resulü.” Peygamber Efendimiz, Nuh, Lut, Hud, Salih kavimleri gibi putlaştırıcı toplumların “insan” peygamber yerine hep “melek” peygamber istediklerini Kur’an’dan öğrenmişti. Onların bu isteği aslında Peygamberi yüceltme adına hayattan dışlayan Hıristiyanların yaptığıyla, peygamberlerini taşlayan Yahudilerin yaptıkları aynı kapıya çıkmıyor mu? Sonuçta her iki sapma da, “örnek insanı” aklın ve hayatın kapsama alanı dışına çıkarmış oluyor.

Bilinen bir gerçektir ki, Hz. Peygamber daha hayatında bu tür bir koku taşıyan tavırlara en sert tepkiyi göstermişti. Şu örneklere bakın:

Osman b. Maz’un’un hanımı, Resulüllah’ın yanında seslerini yükselten insanları uyarmak için: “Yavaş olun! Aranızda geçmişi ve geleceği bilen biri oturuyor!” diye uyarınca, Hz. Peygamber çok sert bir ses tonuyla dizleri üzerine doğrulup: “Siz ne diyorsunuz? Vallahi ben yarın başıma ne geleceğini bilmiyorum” diye çıkışmıştı. Yine Hz. Âişe: “Kim Muhammed yarın ne olacağını bilir sanıyorsa şüphesiz o Allah’a büyük bir iftirada bulunmuş olur.” Peygamberimize kıyametin ne zaman kopacağını soranlara, doğrudan vahiy cevap veriyordu: “Sen onu nereden bilip insanlara anlatacaksın?” (Naziat, 43) diye. Halkın kullandığı “şeyh uçmaz mürit uçurur” örneklerini de unutmayalım!

Peygamberimizin kendini “abduhu ve resulühü: O’nun kulu ve elçisi” olarak takdim etmesini de. Peygamberimize iman eden bazıları ona hürmet adı altında Peygamberimizi kulluktan “çıkarıp” melekleştirerek hayattan dışladılar. Bu ifrata karşı başka bazıları da tefrite sapıp Peygamberimizi “güzel örnek” olmaktan çıkarıp bir “postacı” seviyesinde görerek/göstererek hayattan dışladılar. Bunların hepsi Peygamberimize iman ediyordu. Ama hayatımızdan çıkarmanın ızdırabını çektirdiler bize. Bu işi, göğe çekerek ya da yere sokarak yapmaları sonuçta hiçbir şeyi değiştirmedi. Rabbimiz Allah Peygamberimizi “güzel örnek” olarak gösterdi. Peygamber Efendimiz; Kur’an’ın konuşanı, yürüyeni, hareket edenidir. Kur’an’ın yaşayanı/yaşatanı! 

Peygamberimizi hatırlatan, andıran insanların hasretim çekiyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız Peygamberimizi sorunca “evladım onun ahlakı tıpkı falancanın ahlakı gibiydi” diyeceğimiz insanlar yok denecek kadar az. Bu mazlum ümmetin hali pür melaline her bakışımız Peygamberimize hasretimizi düşündürüyor, O’na dönmemizin şart olduğunu gösteriyor. Şekli dindarlıktan kurtulup “örnek kul, örnek Müslüman” yaşayışına sahip olma, hâlin konuşması hasretimiz! Peygamberimizin bıraktığı din tanınmaz hale geldi. Bıraktığı ümmetin coğrafyasından gün geçmiyor ki feryat yükselmesin, oluk oluk kan akmasın. Peygamberimizin bir olarak bıraktığı ümmetin kaç parçaya ayrıldığının sayısını onu parçalayanlar dahi unuttu. Bıraktığı kutlu mirası hovarda mirasyediler gibi parçalayarak paylaştık. Hâlimiz bu!

İsrailoğulları, peygamberlerini katlediyorlardı. Biz de senin güzel hatıratını, emanetini, adını ve sünnetini katlettik. Rabbim Peygamberini hep içlerinde, işlerinde, hayatlarında, düşüncelerinde, duygularında, eylemlerinde, evlerinde yaşatanlardan eyle. Şimdi, her mümin, Kur’an’ın “hayata dönüşmüş biçimi” olan Allah Resulüyle ilgili tasavvurunu yoklasın. 

Peygamber balına konmuş sinek miyiz, o petekte bulunan arı mıyız?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!