Petrol şakaya gelmez

Akif Emre

Bahreyn'de olup bitenleri iyi izlemek gerekiyor. Kuzey Afrika'da başlayan "değişim rüzgarı" buraya geldiğinde tatlı bir esinti olmaktan çıktı. Birden romantik devrim şarkılarının yerini iki yüzlü düzen, güvenlik gibi resmi söylemler aldı..

Tunus'un muktedir diktatörü halkın sokağa çıkmasıyla kısa sürede uysallaştı, hatta ülkeyi terk ederek memleketine son hizmetini yaptı.

Mısır'da değişim sinyalini okumamakta direnen Mübarek birkaç haftalık gösteriler sonunda "heyecan verici devrim marşları"nın eşliğinde sarayını terk etmek zorunda kaldı. Her iki diktatörün barışçıl biçimde iktidarını terk etmesinde ordunun önemli etkisi oldu.

Libya bir istisna oluşturdu. Bedevi hoyratlığı ile ihtilalci pervasızlığını şahsında birleştiren Kaddafi'nin romantik devrim şarkılarını dinlemeye pek niyeti yok. Bir zamanlar Arap yönetimleri içinde örnek gösterilen Kaddafi bir anda telkinlere kulak tıkayarak acımasız çehresini gösterdi. Göstericiler, bir anda yeterince organize olamamış, zayıf donanımlı silahlı birlikleriyle direnişçi haline geldiler. Kaddafi'nin acımasız yöntemlerini en iyi bilen Libyalılar savunmasız biçimde katledilmektense silahla direnmeyi tercih ettiler. Çölün derinliklerinden gelen özgürlük ruhu, Kaddafi'nin yıllardır süren 'ehlileştirme projeleri'ne rağmen kendini koruduğunu gösteriyor.

Libya'da doğal gaz ve petrol kaynakları ülkeyi stratejik hesapların merkezine oturtuyor. Şimdiden Çin ve Hindistanlı yatırımcılarla görüşen Kaddafi, "güçler dengesi"ne oynayacağını gösterdi. Bu süreçte, Kuzey Afrika'da ahlaki önceliklerle stratejik çıkarların somut biçimde karşı karşıya geldiği yer Libya oldu. Olayların başından beri endişelendiğim düzleme sürükleniyor gibi Libya: Kaddafi'nin şimdiden sivil katliamı boyutlarına varan sindirme operasyonlarına bu zamana kadar somut hiçbir tedbir almayan Amerika ve AB işin insanlık dramı boyutlarına tırmanmasıyla adeta müdahaleye zemin hazırlar bir görüntü sergiliyor. Türkiye her ne kadar "NATO'nun orda ne işi var" dese de bir kapışmanın yaşanacağı muhakkak.

Geleceğin stratejik hesaplaşmasının Afrika'da cereyan edeceği artık bir sır değil. Batı'nın bu süreçte bir köprü başı tutmak istemeyeceğini kimse iddia edemez. Somali'de korsan hikayesiyle denizlerde boy gösterirken Libya üzerinden köprübaşı tutmanın hesabını yaptığı ister istemez akla geliyor.

Bir yanda insanlık dramına dönüşen sivil katliamı, diğer tarafta büyük güçlerin stratejik hesapları.

Bahreyn'de güç hesaplarının iki yüzlü oyunu çok daha net biçimde sahneleniyor. 19. yüzyıldan beri İngiliz sömürgeciliğinin bir mirası olan azınlıklara dayalı yönetim modeli hâlâ geçerliliğini koruyor. 19. yüzyılda Şii çoğunluğa karşı " Suni" azınlığa verilen yönetime karşı meydanlardan yükselen değişim taleplerine nedense "özgür dünya" sağır. Hiç de romantize edilmiyor oradaki talepler.

Suudi yönetimi olaya adeta el koyarak askeri birlikler gönderdi ve kraliyet sarayı, petrol tesisleri gibi "yangında ilk kurtarılacak" bölgeler korumaya alındı. Bu arada göstericilerle yapılacak pazarlıkta stratejik çıkarların garantiye alınacağı bir uzlaşma arayışı devam ediyor. Görünen o ki, uzlaşma olmadığı durumda felaketle sonuçlanacak bir operasyon her an mümkün.

İran'ın etkisinde bir Şii çoğunluğun Bahreyn'de taleplerini kabul ettirerek ipleri ele almasının asıl körfez ülkeleri için domino etkisi yapmasından korkuluyor. Ki bu duruma izin vermek istemeyeceklerini belirtmeye gerek yok.

Petrol uğruna Osmanlı Devleti parçalandı, büyük paylaşım savaşlarının en önemli nedenlerinden biri de enerji kaynaklarının kontrolünü ele geçirme mücadelesiydi.

Ortadoğu'nun en temel sorunlarından biri de enerji kaynaklarına kimin hükmedeceği, bunun gelirinden bölgenin ne kadar istifade edeceği sorusudur.

Dünyanın en zengin enerji kaynaklarına sahip olan bölgede açlık ve sefalet kol geziyor. Batılı güçler adına bu kaynakları kontrol eden hanedanlar ise kendi saltanatları karşılığında geniş halk kesimlerinin her türlü taleplerini bu zaman kadar bastırdılar. Yoksulluk ve yoksunluk bölgedeki halkları isyanın eşiğine getirdi.

Bölgede dengeler yeniden kurulurken buraya ait olan enerji kaynaklarını kimin kontrol edeceği sorusu en temel sorudur ve her şey buna verilecek cevap şekillenecektir..

Bölgenin demokratikleşmesini, özgürleşmesini destekleyen "demokratik dünya" ekonomik kaynakların paylaşımını da demokratikleştirecek mi? Bu soruyu atlayan her çözümleme eksik kalacaktır.

YENİ ŞAFAK