HAKSÖZ-HABER
Irak Kürdistanı yönetimi IŞİD'e karşı dünyanın desteğini aldığı inancıyla topyekün bir savaşa girme hazırlıkları içinde. Kendi varlığını savunma görüntüsüyle başlayan bu süreç giderek Irak merkezi
hükümetiyle aynı safta buluşarak kapsamlı bir imha operasyonuna katkı biçimine dönüşüyor.
Yeni Şafak'ta Düşünce Günlüğünde Vahdettin İnce IŞİD'e karşı ABD öncülüğünde hazırlıkları yapılan koalisyonun bölge halkları için doğuracağı tehdide dikkat çekiyor ve Irak Kürtlerinin ciddiye alması gereken sınıra dikkat çekiyor.
***
Pêşmergenin IŞİD'le imtihanı
Vahdettin İnce / Yeni Şafak / Düşünce Günlüğü
Ortadoğu uzmanı olmak zor zanaat. Her hadiseye farklı yorumlar getirmek zorundasın. Oysa bu bölgede neredeyse hiç farklı bir olay yaşanmaz. Zamansal ve mekansal olarak maşrıktan mağribe kadar meydana gelen olayların tümü yüzeysel birkaç değişiklik dışında adeta birbirlerinin birebir kopyası. O yüzden her olaya farklı bir analiz yapman da pek mümkün olmuyor. Bu sefer farklı bir olayla karşı karşıyaymışız gibi yapıyoruz mecburen. Nitekim bazı Ortadoğu uzmanları son belamız IŞİD için 'tanımlanamayan uçan cisim' yani UFO bile deyiverdiler. Bu sefer farklı ve anlaşılamayan bir hadise ile karşı karşıya olduğumuzu anlatmak için. Gerçekten öyle mi? bana hiç öyle gelmiyor.
Konu Ortadoğu olunca, meydana gelen hadiseleri doğru okumak için bölgenin batılılar tarafından 'Ortadoğu' olarak isimlendirildiği zamanlardan bugüne kadar yaşanan her hadisenin aynı senaryonun farklı versiyonu olduğunu bilmek gerekir en başta. Sonra yüzeysel farklılıkların gerçekten bir anlamı olup olmadığına bakılır, ama esası kaçırmadan. Aksi takdirde başının üzerinde uçuşan UFO vızıltısından aklını yitirmen işten bile olmaz.
IŞİD'İN ORTAYA ÇIKIŞI
Hatırlıyorsunuz, bir Afgan cihadı vardı. İrili ufaklı onlarca mücahit grup Sovyet işgaline karşı savaşıyordu. Sonra Sovyetler çekildi. O andan itibaren de bu gruplar payitahtı ele geçirmek için birbirleriyle amansız bir savaşa giriştiler. Onlarca yıl sürdü. Derken 'tanımlanamayan bir cisim' yani 'Taliban' beklenmedik bir anda ortaya çıktı ve paylaşılamayan payitahtı ile birlikte bütün ülkeyi ele geçirdi. O saatten sonra uluslar arası sistemin müdahalesi gündeme geldi. Müdahale edildi ve Taliban payitahttan uzaklaştırıldı. Sonradan anlaşıldı ki, savaşı durdurmak için değilmiş bu müdahale, dengesi bozulan savaşı normal seyrine döndürmek içinmiş. Yeniden birbirine denk kuvvetlerin galibi olmayan bir savaşı sürdürmeleri sağlanmış oldu böylece. Nitekim o gün bugündür kanlı bir savaş sürüp gidiyor. Batı niye bunu yapıyor? Hiç lafı uzatmadan söyleyelim basitçe. Rahat etmek için. Kendine karşı biriken yüzyılların öfkesini böylece daha az zararla bertaraf ediyor. Bu öfkenin 'kanla ve ateşle çizilen' sınırlarda doğrudan kendisine yönelmesini ister mi, Müslümanların birbirini kırma ihtimali ve imkanı varken!
Bunun bir iki rötuşu bir yana bırakırsak birebir kopyası Irak'ta sergilendi. Saddam gibi acımasız bir diktatörün hakimiyeti altında Şiiler, Kürtler, Sünniler bütün toplumsal kesimler inim inim inliyordu. Batı öncülüğündeki uluslar arası sistem müdahale etti. Merkezi otoritenin gücü muhaliflerin seviyesine düşürüldü ve denk kuvvetlerin çatışmasına zemin hazırlandı. Sadece hini hacette bir müdahaleye gerekçe yapmak için Kürdistan bölgesi korumaya alındı. Ülkede denk kuvvetler birbirleriyle boğazlaşmayı sürdürüyorlar hala.
Derken Arap baharının bir devamı olarak Suriye olayları patlak verdi. Dünyanın dört bir yanından insanlar muhalefetin saflarında savaşmak üzere ülkeye akın etti ve onlarca savaşçı grup oluştu. İki yılı aşkın süredir devam eden savaşta rejim ve muhaliflerin birbirlerine nihai üstünlük sağlayamayacakları, denk bir güce sahip oldukları görülüyor artık. Ve sonra Afgan Talibanını andıran bir tarzda IŞİD ortaya çıktı. Bir anda dengeleri alt üst etti. Musul'u ele geçirdi. Para ve silaha sahip oldu. Dengeler bir kez daha bozulmuştu. Şimdi uluslar arası sistemin yeniden ölüm ve kan dengesini sağlamak için müdahalede bulunması söz konusu.
PEŞMERGENİN SİLAHLANDIRILMASI
Tabi uluslar arası sistemin müdahalesini meşru göstermeye ihtiyacı var. Afganistan müdahalesinin o meşum 11 Eylül hadiselerinin meşrulaştırıcı atmosferinde gerçekleştiğini unutmayın. Bu yüzden öncesini de bilmek gerekir. Önce bir dehşet ortamı oluşturuldu medya aracılığıyla. Sergilenen uçurulmuş kelleler, seyir halindeki araçları hedef gözetmeksizin taramalar. Psikolojik harp taktiğiyle hedef iyice yumuşatıldıktan sonra Musul'un çantada keklik misali zaptı kolaylaştırıldı. Bütün silahlarını bırakan Irak ordusunun perişan hali de sergilenerek halkın güvensizlik duygusuna kapılması sağlandı. Adını duyan kaçtı IŞİD'in. Aslında IŞİD'in belli bir sınırın içinde kalması isteniyordu. Ama kiminle çatıştırılacaktı. Şiiler başlarda hevesli görünmelerine rağmen enteresan bir şekilde geri çekildiler, bin yılların tecrübeli İran diplomasisinin etkisi var mı bilinmez. Kürtlerin niyeti baştan beri hiç yoktu. Ama bir oyun sahnelendi ki Kürtlerin işin içine girmesi kaçınılmaz oldu.
Önce IŞİD'in Êzîdî Kürtlere saldırması sağlandı. Sonra pêşmerge'nin onları korumasız bırakarak kaçtığı propagandası yayıldı. Kürtleri bam telinden yakalamışlardı. Kaçmak! Kürtler için en onursuz davranış. Özellikle de Êzîdî Kürtleri IŞİD adıyla kurgulanmış canavarın insafına bırakıp kaçmak kabul edilecek bir şey değildi. Şengal, Kerkük ve diğer bölgeler dışında çatışmaya girmeye öteden beri yanaşmayan pêşmerge'nin Musul'a da müdahale edeceği görülüyor. En azından Amerikan gazetelerinin ifadesiyle hevesli görünüyorlar. Nitekim bu eğilimin belirginleşmesinden sonradır ki pêşmerge'nin silahlandırılması gündeme geldi. Bu saatten sonra şu öngörüde bulunmak kehanet olmaz herhalde: IŞİD'in elindeki silahları dengeleyecek kadar silah pêşmergeye verilecek ve bir kez daha denk güçlerin sonu gelmez savaşına start verilecek. Tabi bir süre sonra terörist İŞİD'le Pêşmergenin savaşı Kürt-Sünni Arap savaşına evrilecek. Şiilerin onca tazyike rağmen ustaca kaçındıkları savaş yani. İnsanın, en azından son tavrıyla Türkiye'yi örnek alsalardı diyesi geliyor. Öyle ya Türkiye 49 vatandaşının rehin tutulmuş olması gibi son derece sağlam argümanlar bulunmasına rağmen böyle bir koalisyona askeri katkı sunmaktan kaçındıysa bunun sebebi, savaşın kısa süre sonra evrileceği boyutu uzun asırlara dayanan tecrübesine dayanarak bilmesidir.
BAZEN KAÇMAK YİĞİTLİKTEN YEĞDİR
Öyle görünüyor ki 'pêşmerge kaçtı' türü yaygaralar etkisini gösterdi ve Irak adlı devletin kurulmasından bu yana Kürtlerin haklı olarak övündükleri Pêşmerge efsanesi bu sefer kurgulanmış 'Ortadoğu tarzı' bir savaş senaryosunun içine çekilerek yok edilmek isteniyor.
Kürtlerin federal Kürdistan dışında kalan ve Irak ordusu tarafından da IŞİD'in insafına terk edilen Şengal'ı, Kerkük'ü ve diğer bölgeleri savunmaları anlaşılır bir husustur ve gereklidir. Ama bunun ötesinde Musul ve diğer Arap topraklarında Ortadoğu tarzı bir savaşın içine atlamaları felaketleri olur. Kürtler duracakları yeri bilmek zorundadırlar.
Birinci körfez savaşında koalisyon kuvvetlerine Kürdistan sınırları dışında destek vermeyerek, işgal sonrasında da Araplar arası mezhep çatışmalarından uzak durarak büyük bir feraset örneği gösteren Barzani bu sefer de aynı feraseti göstermelidir.
Kürtler 'Revek heye ji mêraniyê çêtir e' (Bazen kaçmak yiğitlikten yeğdir) derler.