Pervari’den Paris’e: İhsan Süreyya Sırma’nın Tanıklığı

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma ile öğrencisi Prof. Dr. Adnan Demirci bir araya geldi ve ‘İhsan Süreyya Sırma-Pervari’den Paris’e’ adıyla kitaplaştırılan bir söyleşiye imza attı. Kitap Hoca’nın hem ilmi serüveninin hem de tanıklığının öyküsü…

Haber: Melek Gedik  / Karar

İslam tarihi alanında çalışmalar yapan Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma’nın hayatı, İslam’la ilgili düşünceleri ve ilim dünyasına yaptığı katkılar, Prof. Dr. Adnan Demirci’nin kitabına konu oldu. ‘İhsan Süreyya Sırma-Pervari’den Paris’e’ adlı kitapta; Siirt’in Pervari ilçesinde doğan Sırma’nın, İslam’la kurduğu bağdan tutun da doktora yapmak için gittiği Paris’teki deneyimlerine kadar pek çok detay yer alıyor. Kürt olan Pervarili küçük İhsan, ilim yolundaki ilk engelini dil yüzünden yaşadı. Çünkü ilkokula kadar Sırma’nın tek bildiği dil Kürtçedir. Okulda Türkçe ile bağ kuran Sırma, zamanla birçok dile ilgisini keşfetti. Sırma, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra yüksek lisans ile doktora eğitimini Fransa ve Tunus’ta tamamladı. Sırma, bu zamana kadar 35 kitap yazdı, sayısız makalesi yayımlandı ve yurtiçi ve yurtdışında yüzlerce konferans verdi. Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Sırma’yı anlatan işte kitaptan ayrıntılar…

Bir ülkeyi en iyi tanımanın yolu müziktir

“Siz bir ülkenin müziğini bilmiyorsanız, o ülkeyi tanıyamazsınız. Romanını okumazsanız anlayamazsınız. Malik b. Nebi, Cezayir’de anlamıştı. ‘Müslüman öğrenciler Paris’e gelir, Fransa’yı öğrenmeden döner giderler’ demiş. Bir Fransız evine girmez, Fransız kültürünü bilmez, tiyatrosunu bilmez, müziğini bilmez, romanını okumaz. Doğrusu ‘Sefilleri’i okumayan ne Fransa’yı tanır, ne de anlar diye düşünüyorum! Onların mantalitelerini anlaya bilmek için okumak lazım, dinlemek lazım, gezmek lazım."

Maalesef üzülerek söylüyorum, adamlar çalışıyor

“Devletler bir meyveye benzer. Bir karpuzun veya bir kavunun bir tarafı çürüdüğünde yavaş yavaş her tarafı çürür. İslam ülkeleri de böyle... Sadece tarihte değil, hiçbir ilimde artık söz sahibi olduğumuz söylenemez.

Maalesef üzülerek söylüyorum; Batılılar bu işi bizden daha iyi yapıyor. Sizin tercüme ettiğiniz İbn Sa’d önce nerede basıldı? Hollanda’da Leiden’de. Halbuki el yazmaları İslam diyarında... el-Kamil de orada basıldı. Ana kaynakların çoğu Leiden’de basıldı. Niye? Adamlar çalışıyorlar da ondan.”

Şimdiki hocalar çok hazırcı oldu

“Eğer bir devlet gerçekten devlet olursa, büyük olursa her tarafı büyük oluyor, ilmi de öyle oluyor. Endülüs’e bakalım. 3’üncü Abdurrahman döneminde dünyanın en büyük ve ilmi yönden en gelişmiş devleti Endülüs’tü. O Endülüs’teki filozoflar artık yok. Biz çok hazırcı olduk. Ama orada bir İbn Bacce kendini ilme veriyor. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Sadece Türkiye’de değil, İslam dünyasında biz hep ‘Filanca dedi, filanca dedi’ diyoruz. Onların söylediklerini tekrar ediyoruz.”

Dünya hızla kültürsüzlüğe gidiyor

“Batılılar teknoloji açısında bizden ilerideydiler tabii. Ama diğer taraftan ne insanlık ne de kültür var. Kültür bir zamanlar olmuş. Fransa; edebiyatı, felsefesi, düşünürleriyle bir kültür hayatına sahip olmuş. Şimdi o da kalmadı, hepsi hippi oldular. Dünya kültürsüzlüğe gidiyor, yeni filozoflar çıkmıyor. Bizde çıktığını söylüyoruz ama orada da çıkmıyor artık. İnsanlar, teknolojiye mahkum oldu, kimse düşünmüyor artık... İnsanlar makineleşti.”

Necip Fazıl ‘Ben kitap okumam’ demişti

“Necip Fazıl’a da Yusuf Ziya Bey’le (Kavakçı) gitmiştik. Yusuf Ağabey konuştu. Kendisine ‘Üstadım, siz Hamidullah Hoca’nın hiçbir kitabını okudunuz mu?’ dedi. ‘Ben kitap okumam!’ diye cevap alınca, Yusuf Ağabey ‘İhsan, kalk gidelim. Okumayan bir adam!& dedi. İnsanları anlamak zor. Bir tarafına bakıyorsunuz muazzam bir adam, bir tarafı böyle zayıf. İnsan şaşırıyor. Hak, hukuk var, öbür dünya var. Ben şimdi böyle konuşuyorum, birisinin aleyhinde konuşuyorsam, diğer tarafta bunun hesabı var.”

 

Kitap Haberleri

Ellinci yılında Filistin Şiiri antolojisi
Ümmetin gündemine katkı: Zeydîlikten Husîliğe Yemen
Filistin için kelimelerden bir anıt: Diken ve Karanfil
Orhan Alimoğlu’nun Gazze anıları
Batı’nın suflörlüğüne soyunmak: Amin Maalouf’un Labirent’i