“Kim kötülük yapar yahut kendisine zulmeder de daha sonra affetmesi için Allaha yalvarırsa, O’nu çok bağışlayıcı ve rahmet kaynağı olarak bulacaktır.” 4/Nisa, 110
İnsan ve nefsi; tüketilen dünyada, kendini de tüketen bir personel davranışıdır.
Kurşuni renkli ve kurşun gibi ağır bir gökyüzünün altında aşırı bir özgüvenin, ihtiraslı ve bir o kadarda öfkeli ve soğuk taş parçasının ezdiği çimenlerin kokusu, ruhun ölümüne işaret olabilir miydi? Bu karamsar ve derin uykudan sonra, bahar yağmurları altında dirilen tabiatın kıpırdaşan rahmet dalgaları, samimiyetsiz ve soğuk taş parçasının hırsından çatlamasına eşlik eder. Güneşin görmediği, ıslak ve loş taşların altından açıkta kalarak kaçışan böceklerin, sığındıkları taşı çürüten şey’inde, bizzat kendileri olması, doğanın fıtratının diyalektik bir hakikati olsa gerek.
Zulmüne boyun eğmeyen asil bir kişi ile yine zulme boyun eğmeyen ama kendi tahakkümünü kuran iki kişinin içerisinde tıpkı taşın altındaki gibi karanlık, soğuk ve sadece ruhunu kaybetmemiş incelikte kişiliklerin görebileceği sarp bir yokuş var. Ve Şeytani bir zekânın sığındığı karanlıkta, nefs’in yeniden türeteceği zulümat’a inat, duyguların akılla birleştiği yerde, baharın kokusu aslında o taze çimen kokusudur, ezilen çimen kokusu değil. Her insanın kendi serüveninin yaşadığı ve bir an farkına varabilmenin tehlikeli sınırlarına adım atan, geçmişte kalan acemi ve sarsak adımlarının, o baharın taze çimen kokularına ulaşmasındaki tecrübe olduğu, kaotik görünen düzenin de kendisi aslında.
Bu mutlu son olabilirdi. Ama insan ötekileştirdiği mesai arkadaşlarına yabancılaşarak çürüdüğünü ve nihayetinde yalnızlaştığını görmesine engel olan şey neydi? Yalnızlık korkusunu örtmek amacı ile aynadaki görüntüsüne küfrederken, kalpleri parça parça olduğu halde, kutsal ittifaklarda sahte kutsallık ürettiklerini kavrayabilecek ve sakınabilecek tek şey ruhlarında arayıp bulacakları merhamet ve istiğfar olduğunu görebilecek mi?
Enaniyetin kaldırdığı toz bulutu görüş alanlarını kapatırken, gecenin en koyu anında, söken şafak ile uyanışında kalbinin hafif kıpırtılarına sağır kalan nefsi, ancak ince sızı duyuyorsa; insan onu yenebilir.
İnsan, tabiat ve toplum ilişkisini bir şirketin, bir kurumun personel ilişkilerine benzetmek belki biraz soğuk ve mekanik olacak, ama bireylerin kişilikleri, personel özellikleri kapitalist dünyanın hararetli şirket ortamlarında ya da bürokratik kurumların soğuk kurumlarında ihtirasları ortaya çıkaran örnekler sunuyor. Ve bireysel, ben merkezli, merhamet yoksunu çatışmacı Batı zihin yapısını, kopyalayan insanlarımız, o ok da karşı çıktıkları paradigmaya ruhlarını sattıklarının farkında bile olamıyorlar.
Nihayetinde kişilik sorunu bu, her çağın farklı yapılarında kendine yol bulan.
…
O’nun için hayat tam bir mücadeleydi. Şirkette işe başladığında, hırsı ve yetenekleri ile dikkat çekmişti. Çoğu geceler şirkette sabahlardı ve özel hayatı yok gibiydi. Diğer mesai arkadaşları ile danışma ve ortak hareket etmekten ziyade, organizasyon ve liderlik karakteri ile dikkat çekmişti. Yeteneksiz, yetersiz ve ağır gördüğü mesai arkadaşlarına yol göstermekle tahakküm etmek arasında gidip gelen bir kişilik yapısı vardı. Hızla yükselmiş ve Fabrikalardan birisine müdür olmuştu. Şirket yönetiminin kendi özelliklerine sahip olmadığından dem vurur, onları korkaklık ve pasiflikle suçlardı. Şirket hakkında kafasında kurduğuna kendisi de inanır, öfke ile davranışlarını çoğu zaman saklayamazdı.
Dinamik, donanımlı, karizmatik görünen hırslı ve gelecek vaat eden görüntüsüne rağmen personelle arası pek fazla iyi değildir. İşe yeni başlayanların, bir robot gibi işimi yaparım maaşımı alırım diyenlerin ve ihtiraslı birinin gücüne tutunarak yer etmeye çalışanların çevrelediği halkanın dışına çıkamadığından, bunun farkına da varamamaktaydı. Oluşturduğu bu teba’nın özelliklerine sahip olmayan kişiler hızla çevresinden uzaklaşırdı.
Bir gün, Şirket Yönetiminden Personel Müdürü bizim müdürü çağırır. Personelde fazlalık olduğunu, 5 kişinin tazminatlarının verilerek işten çıkarılması gerektiğini bildirir. Ellerinde yoğun işler olduğunu, seri çalışmasından dolayı kendisinin bu işle görevlendirildiğini 50 kişilik personel dosyalarını alıp ve bir gün içinde kadar performans puanlandırması yapmasını ve en az puanı alan 5 kişiyi belirlemesini söyler.
Müdür eve gider gitmez dosyalara gömülerek hummalı bir çalışmaya başlar. İlk dosyanın kapağını arak hızla göz gezdir ve elemanın eğitim seviyesini düşük bularak zayıf bir not verir. İkinci dosyada elemanın tecrübesinin düşüklüğüne dikkat çekerek yine düşük not verir, Üçüncü elemanın vukuatlar, dördüncüsünün diğer personelle ilişkiler zayıftır.
Sabaha doğru son dosyayı açmıştır. Son Personel içler acısı bir dosyaya sahiptir. Uyumsuzluk, sık iş kazaları, personel anketlerinin düşüklüğü, müşteri geri dönüşlerindeki şikâyetler vs. Son sayfada Personel Müdürünün notu gözüne ilişir, “Hata affetmez, hızlı çalışır, işine duygusallık karıştırmaz.” Son sayfaya binaen 5 puan vermesine karşılık en düşük notlu dosyayı en üste koyar ve ertesi gün Personel Müdürüne teslim eder.
Akşamüstü personel duyurularında tazminatı ödenerek işten çıkarılan 5 kişinin listesine bakar, bakar ve bakakalır.
Listenin en başında 5 puanla kendisi yer almaktadır.
Elemanımız rakip firmada işe başlamıştır.
Acımasız rekabet, cedel mantığı ile haklarında daha önce söylediklerini biliyorlar mıydı? Ya gerçekten bilmeyecek kadar beceriksizlerdi, ya da işlerine yarayacağı düşüncesi ile ses çıkarmamışlardı. Ama olsundu, zaten kendisi de kimseye güvenmemişti, önemli olan hedefe varmaktı. Önceki çalıştığı işyerinden öğrendikleri ile rakip firmanın niteliksiz elemanları arasında hızla yükseldi ve Personel Müdürü oldu.
Personel İşlerinde, eski firmasının işten çıkardığı elemanları topladı, bu şekilde rakibin içyapısını bilen elemanlar vasıtası ile ona karşı politikalar geliştirirdi.
Birkaç yıl süren çalışma sonrasında Personel İşleri Müdürü şevkle masasının hemen karşısındaki tabloya göz atar: Rakip firmanın cirosu neredeyse yarı yarıya düşmüştür.
Birkaç yıl daha geçer.
Nihayetinde bizim Personel Müdürüne, üst yönetimden kısa bir mesaj gelir:
“Rakip firmaya yönelik çalışmalarınız önceleri kısmen başarı sağlamış olsa da, Rakip tekrar atağa geçti. Diğer yandan bölgenizdeki bizim konumumuz iflas noktasındadır. Rakibimizin yakasından düşenlerle daha fazla ileri gidemeyeceğimiz anlaşılmıştır. Bu nedenden dolayı görevden alındınız”
…
Hayat da işte böyle bir şey...
Yakanızdan düşenler çizmeden yukarı çıkamaz çoğunlukla.
Hayatını yaşayan insan, personeli olduğu tabiatın bir köşesinde “persona non grata” hale gelmemek için çırpınırken, bataklıkta daha da batmasına neden olan kibir, ihtiras ve hezeyanları ile kendi hayatını bir şirket gibi yönetir.
Samiri gibi, insanların görmediğini gördüğünü sanıp, nefsinin sana fısıldadığına takılıp hakkı kaldırıp atma, Yusuf gibi nefsinin kendini sürükleyebileceği şey için kendini temize çıkarma tevbe et ve yaklaş zira Rabbimiz esirgeyen ve bağışlayandır.