Siyasi tartışmaların gelip dayandığı nokta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu hapse sürükleyecek formüllerin altında ezilmesi olmamalıydı. Üstelik Enis Berberoğlu’nu ‘itirafçı’, eşini CHP’ye karşı ‘şantajcı’ ve kızını da Ekrem Dumanlı’nın ‘proje’ gelini olarak lanse eden iddiaların ciddi hiçbir kritiği, teyidi ve delili yokken ortada buradan yürümek konuyu daha bir sıkıntılı hale sokuyor.
Anayasa Mahkemesi’nin ‘ifade ve basın özgürlüğü’ kararıyla tahliye edilen Can Dündar, Cumhuriyet Gazetesi’nde MİT TIR’larına ilişkin yayınladığı haberin kaynağını “solcu bir milletvekili dostum tarafından bir flash disk içinde bana getirildi” cümlesiyle işaretlemişti. Dündar’ın o dönemde yaptığı görüşmelerin HTS kayıtlarında Enis Berberoğlu da bulunuyordu ve casusluk davası olarak ilerleyen mahkeme safahatı Enis Berberoğlu’nu suçlu bularak 25 yıl ağır hapse mahkûm etti.
MİT TIR’larına yapılan operasyonu Fethullahçı Cunta tasarlayıp icra etmişti. Operasyonu tertipleyen savcı ve askerlerin hemen tamamı tutuklanmışken operasyonun medya ayağının pas geçilmesi hiç de akla yatkın değildi elbette. Zaten haberin yayımlanıp yayımlanmaması üzerine toplanan Cumhuriyet Yazı İşleri, Cumhuriyet Vakfı yönetimi ve gazetenin avukatları “tutuklama kaçınılmaz” sonucu varmıştı bile.
Savcı ve Asker Tutuklu, Gazeteci Serbest Olur mu?
MİT TIR’larına ilişkin tespit edilen casusluk meselesinin Can Dündar ve Cumhuriyet’in yayını ile başlamadığını, ‘devletin sırrını ifşa’ suçunun Cumhuriyet’ten epeyce önce Aydınlık Gazetesi’nde işlendiğini unutmak veya görmezden gelmek üzere adeta bir konsensüs işliyor maalesef. Bu konuyu 20 Haziran’da “Aydınlık-Cumhuriyet Çelişkisi” başlığıyla bu köşede işlemiştik. Yargı hangi gerekçeyle Cumhuriyet’ten tam beş ay önce “devletin sırrını ifşa” suçunu işleyen Aydınlık’taki haberleri ısrarla görmezden geliyor.
Yargı eğer bir casusluk tespit etmişse, bu casusluğun kaynağını arıyorsa son derece zayıf ve şüpheli delillerle Enis Berberoğlu’na değil de Aydınlık Gazetesi’nin üzerine gitmeli değil mi? İlaveten savcıların görmezden geldiği ‘casusluğun kaynağı’ hakkındaki yayınlar için neden Hükümet ve medya harekete geçmiyor? Casusluk suçunu Cumhuriyet’le, Can Dündar ve Enis Berberoğlu’yla sınırlayıp oradan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na cezaevi yolunu işaretlemek adaleti de siyasal ve toplumsal dengeleri de sarsacak adımları hızlandırmak anlamına gelecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye politikasına karşı yürütülen istihbarat, diplomasi ve medya tuzaklarının Türkiye içerisinde pek çok f/aktör üzerinden işletildiği sır değil. Özellikle Türkiye’deki Kemalist-sol örgüt ve çevreler Suriye direnişini İslami karakteri dolayısıyla boğacak her türlü aktörü desteklediler. Sadece mezhebi kaygılarla Esed rejimini, sol-sosyalist gelenekleri doğrultusunda Rusya ve PKK-PYD’yi değil güya düşman oldukları ‘emperyalist’ Amerika ve ‘gerici’ İran’ın dahi Suriye’deki işgal ve katliamlarına her türlü desteği sunmaktan bir an olsun geri durmadılar. Suriye’yi vurmak Erdoğan’ın temsil ettiği siyaseti vurup yıkmaktı, Erdoğan’ın temsil ettiği değerleri vurmak da Suriye’den Mısır ve Filistin’e, Irak’tan Libya’ya Müslüman halkın direnişini vurup yıkmaktı pek tabii ki.
MİT TIR’larına yapılan operasyonun başını çeken Fethullahçı Cuntanın yargı ve asker kadrolarıydı elbette. Ancak FETÖ’nün operasyonlarına benzer operasyonları yargı, asker, diplomasi ve medya içerisindeki Aydınlık-Perinçek Şebekesi de tertipliyordu. Üstelik Ergenekon-Balyoz davalarına rağmen Perinçek Şebekesi ve Fethullahçı Cunta arasında Suriye krizi üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve Hükümeti IŞİD, El Kaide gibi unsurların hamisi, destekçisi ve parçası olarak lanse edecek ‘belgelere’ dayalı yayınlar, sızıntılar, adı açıklanmayan yetkililerin beyanları hiç hız kesmiyordu.
Çift Taraflı Casusluk Şebekeleri
Suriye direnişin henüz başlarındayken Özgür Suriye Ordusu’nun kurucuları Albay Mustafa Harmuş ve Binbaşı Mustafa Kassım’ı Hatay Altınözü’nde tuzağa düşürerek kaçıran ve Esed rejimine teslim eden MİT’in “Arap Alevisi-Nusayri” olarak istihdam ettiği Önder Sığırcıkoğlu’nun hikâyesi üzerinde derinlikli bir biçimde durmak gerekiyor. Çünkü ‘çift taraflı casus’ olarak çalışan Önder Sığırcıkoğlu’nun yargılanma sürecinden cezaevinden firar ettiği vakte kadar cereyan eden skandallar silsilesi daha o zaman devlet içerisinde Ergenekonculardan Fethullahçılara kadar uzanan çok geniş bir işbirliğini ortaya koyuyordu. (Muhalif basının bile hiç ilgi göstermediği skandalların detayı için şu haber-yoruma bakılabilir: https://www.haksozhaber.net/baasci-casusun-firarinda-mitin-sorumlulugu-56213h.htm)
Suriye meselesi bir yönüyle ırkçı-ulusalcı diğer yönüyle de mezhebi-ideolojik kökenli bir düşmanlık sabote etmek üzere seferber oldu. Suriye’deki Müslüman halkın direnişine karşı sergilenen düşmanlık Ergenekoncu ve Fethullahçı cuntaların politikalarını birbirine yakınlaştırmıştı. Bu tür yakınlaşmalar Hükümet’i düşürüp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı uluslararası mahkemelerde savaş suçlusu veya terör destekçisi olarak yargılatmayı yakın hedef olarak tayin etmişti. Plan çöktü ve sahiplerini vuracak şekilde ters tepti. Ancak bu planın hayata geçirilmesi hususunda icra edilen tüm faaliyetler hem Suriye halkı için hem de Türkiye için çok ağır maliyetlere sebep oldu.
Zaman Gazetesi ziyareti ve Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’yla yaptığı bir görüşme üzerinden Kılıçdaroğlu’nu “MİT TIR’ları görüntülerinin kaynağı” yani casusluk şebekesinin lideri şeklinde lanse eden beyan ve haberler haklı bir zemine oturuyor mu peki? Tutuklanması yönünde yapılan doğrudan veya dolaylı çağrılar adaletin tecellisine, siyasetin güvenilirliğine ve toplumsal istikrarın sürmesine katkı mı sağlar yoksa zarar mı verir? Açıklanmış bir belge yok ama kamuoyunun gözü önünde gerçekleşmiş bir görüşmenin arka planına dair bir atıf ve belli belirsiz ‘itiraflar var’ imalarıyla ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na casusluk isnad etmek ve cezaevi rotası çizmek Türkiye’de yargıdan öteye siyasal ve toplumsal hayatı içinden çıkılması imkânsız bir kaosa sürükleyebilir.
Hesaplaşmayı ahlaki ve siyasal planda görmek en iyi, en sağlam ve en faydalı yoldur. Açıkça söyleyelim: Aydınlık Gazetesi’ni es geçip Cumhuriyet Gazetesi’ne abanma resmi çok kötü görünüyor. Perinçek ve şebekesine yol verip Kılıçdaroğlu’nu seçimde değil de mahkemede susturma yönünde ilerlemek usulen de yanlıştır. Takip edilen bu usul adaletin tecellisi olarak anlaşılmayacağı gibi iktidarın kendisine duyduğu özgüvenin bir göstergesi olarak da kabul görmeyecektir kamuoyunda. Bu yol büyük bir tuzak ama CHP kadar belki de fazlasıyla AK Parti’nin temsil ettiği değerlerin aleyhine hizmet edecektir.