Kenan Alpay / Haksöz Haber
Muhafazakâr demokrat siyasi mahfillerin son dönemlerde büyük önemler atfedip “yerli Kemalistimiz ve milli Maocumuz” diyerek baş tacı ettikleri Doğu Perinçek ve Aydınlık ekibi 1960’lı yıllarda başlattıkları Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) programından milim sapmadan ilerlemeye devam ediyor. Perinçek ve Aydınlık çizgisinin seyrindeki zikzakları tartışmaya gerek yok çünkü kuruluşlarından bugüne her daim adları tutarsızlık ve oportünizm gibi illetlerle anılıyor. Değişmeyen iki prensipleri var. Birincisi; askeri cuntalara olan merak ve destekleri. İkincisi ise dünyanın hemen bölgesinde despotik rejimlerin işlediği tecavüz ve katliamları meşrulaştırmak.
Gülen ve Perinçek Sarkacında Salınan Dalkavuklar
Bugün de Perinçek ve Aydınlık aynı çizgide duruyor. Sahtekârca dillerinden düşürmedikleri Amerikan karşıtı söylemler bazı ahmaklar için “modern sömürgeciliğe karşı verilen destansı mücadele” olarak algılanıp pazarlanıyor hala. Şaşırtıcı olmayan en temel şey ise mezkûr çevrelerin bir süre öncesine kadar Fethullah Gülen’i de efsane olarak öven şiirler, edebi metinler, göz yaşlarıyla karışan köşe yazıları da döşenmiş olmaları. Dalkavukluğun tarihine yeni örnekler katmak için muazzam bir hazine var güzel ülkemizin aydın ve gazetecileri arasında.
Neyse, günün anlam ve önemi üzerinden yürüyecek olursak 28 Şubat cuntasının komutanı Org. İsmail Hakkı Karadayı vefat edince bazı tartışmalar yeniden alevlendi. Ancak bu arada hemen hiç kimsenin sahiplenemediği 28 Şubat cuntasına ve darbe sürecine tabii ki Doğu Perinçek başında bulunduğu Vatan Partisi ve Aydınlık Gazetesi aşkla şevkle sahip çıktı. Nasıl sahip çıkmasın ki Doğu Perinçek partisiyle, gazete ve televizyonuyla, gençlik örgütüyle 28 Şubat cuntasının temel bileşeni hatta stratejisini belirleyen kurmay kadrodan biriydi. 28 Şubat kararları Perinçek’in lideri olduğu İşçi Partisi’nin “Devrim Kanunları Uygulansın” çağrılarının ve Aydınlık Gazetesi’ndeki bildirilerin özeti mahiyetindeydi. Meşru Hükümeti devirmek üzere Ordu’ya darbe stratejisi çizen, Yüksek Yargı’ya Refah Partisi’ni kapatma çağrıları yapan, Türkan Saylan ve Nur Serter’in organize ettiği “İkna Odaları” isimli psikolojik işkence tezgâhı için lojistik ve kadro desteği sağlayan da Perinçek Şebekesi’ydi.
“Fabrikatör ve Havarileri” Kuyruklu Yalanlar Üretiyor
NATO’ya bağlı Kemalist generaller Amerika ve İsrail’e karşı olmadıkları gibi aksine bütün ülkeyi Amerika ve İsrail etkisine açtılar. Türkiye bir taraftan hileli iflaslarla batırılan bankalar marifetiyle İMF’ye diğer taraftan Akdeniz ve Konya’da yapılan deniz ve hava tatbikatları marifetiyle İsrail’e tam da bu süreçte daha sıkı bir biçimde angaje edildi. Kemal Derviş ve Çevik Bir gibi teknokrat ve subaylar Amerikan emperyalizminin, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu gibi siyasetçi ve akademisyenler de Kemalist despotizmin en çirkin yüzleri olarak temayüz ettiler. Yasaklar ve yolsuzluklar, despotizm ve emperyalizme işbirlikçilik yarış halindeydi 28 Şubat sürecinde. Utanç verici yalanlar, yüz kızartıcı kanunlar, edepsizlik timsali medya, Ordu’nun emir eri pozisyonundaki Yüksek Yargı kurumu, kirli pazarlıkların komisyoncusu siyasi partiler tablosu 28 Şubat’ın özeti gibiydi. İşte Perinçek Şebekesi’nin selam durduğu, kuyruk salladığı 28 Şubat cuntası böyle bir bataklığın adıydı. İsmail Hakkı Karadayı’ya sahip çıkarken Kemalist cunta geleneğine sahip çıkmaktadır ve bu kirli emellerini hayata geçirmek için yine fırsatlar kollamaktadır.
İki Darbeye de Selam Duran Onursuzluk
27 Mayıs’la ilgili Perinçek ve Aydınlık şebekesi elbette ki hiç utanmadan, arlanmadan, sıkılmadan aynı yerde durduğunu beyan ediyor. Pişmanlık, üzüntü veya özeleştiri bekleyen ahmak hayranlarına sırıtarak nanik yapıyorlar bugün bile.
Doğu Perinçek ekibi, bütün rezillikleri göze alarak, 27 Mayıs darbesini “Kansız İhtilal” olarak anıyor, özgürlükleri genişleten, özerk TRT ve özerk üniversiteleri teminat altına alan, sosyalist partilerin önünü açan “Hürriyet Bayramı” olarak takdim ediyor. Meğer 27 Mayıs’ın iki lideri Cemal Gürsel ve İsmet İnönü çok uğraşmışlar ama Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarını engelleyememişler. Neden acaba? Emir subayı gibi kapılarında hazır ol pozisyonunda bekleyen mahkeme heyetine mi söz geçirememişler yoksa. Ahlaksız bir mizanseni, barbarca bir tiyatroyu, rezilce bir darbeyi aklamak işini herhalde Perinçek ve Şebekesi’nden başkası alamazdı. Başbakan Menderes ve Demokrat Parti Hükümeti’ni “Anayasa dışı uygulamalar sebebiyle meşruiyetini kaybetti” ithamıyla anıp Milli Birlik Komitesi çatısı altında faaliyet gösteren cuntacıları ve Engizisyon yargılamalarından geri kalmayan Yassıada Mahkemesi’ni kurtarıcı gibi anacak kadar gözleri dönmüş bunların. Halkın siyasi iradesinin üzerine tank süren, namlu doğrultan ve nihayet idam sehpaları kurup halkın iradesini çiğneyip esaret altında tutan ihtilalciler kadar onları aklamaya teşebbüs edenler de halkın, ahlakın ve hukukun düşmanıdır elbette.
Neticede yerli ve milli Maocularımız, FETÖ’ye karşı en sağlam Kemalist dostlarımız diye pazarlanan Perinçek ve Aydınlık Şebekesi bir günde iki cuntaya, iki darbeye ve halka karşı tertiplenen iki tecavüze selam durmuştur. Hala anlamadıkları, anlamamakta direttikleri mevzu ise şu: Perinçek ve ekibi sadece ve sadece 15 Temmuz’da darbeye yeltenen Fettullahçı cuntaya karşı ancak 27 Mayıs ve 28 Şubat cuntalarının benzerini hayata geçirmek için hala yanıp tutuşuyorlar. FETÖ’yle mücadele maskesi her türlü kirli ve karanlık işlerini gizleyip meşrulaştırmak için kullandıkları basit bir aparattan ibaret. Maocu-Kemalist Perinçek’le yan yana duranların, aynı hedefe yönelenlerin akıbeti hiçbir zaman hayrolmaz.
Doğu Perinçek'in Vatan Partisi adına yayınladığı taziye mesajında "mert ve kararlı duruşlu komutanımız" diye andığı Karadayı için insanın ancak gülmekten katılabildiği "mazimize altın harflerle yazılan Kardak Zaferi'nin üstün başarılı Genelkurmay Başkanı" masalını da buraya not edelim.
Kokuşturur ve Çürütür
Gelinen aşamada CHP ve diğer Kemalist sol parti ve örgütlerin dahi yanına yanaştırmadı Maocu-Kemalist Perinçek’le yan yana durarak kim, nasıl bir hayırlı sonuç bekliyor acaba? Ordu içinde örgütlenip siyasi iktidarı ihtilal yöntemiyle tasfiye etmeyi temel prensip edinmiş, İslam ve Müslüman düşmanlığıyla meşhur, toplumda hiçbir karşılığı olmayan, tescilli ajitasyon ve provokasyon odağına güvenmek demek yılanla çuvala girmek demektir. Hele hele Kemalist saldırganlığı ve provokasyonu temsil eden aktörlerden medet umup onlara paralel bir usul ve üslubu benimsemek kadar gayri ahlaki bir tutum, mantıksız bir siyasal strateji olamaz herhalde.
Rezilce bir geçmişin hesabını soramayıp, Miloşeviç’ten Esed’e kadar bütün katillerin yoldaşı, Çin ve Rusya gibi emperyalist devletlerin siyasi uzantısı, 27 Mayıs’tan 28 Şubat’a bütün darbe süreçlerinin bileşeni karanlık bir şahsa ve karanlık örgütüne bu dönemde verilen değer, biçilen kıymet sadece siyaseti değil ahlak ve hukuku da çürütüp kokutmaktadır ne yazık ki. “Darbecilerle mücadele ediyoruz ama Perinçek gibi bazı darbecileri mazur görüyoruz” veya “Fethullahçı cuntanın çanına ot tıkayacağız ama Maocu Kemalist cuntacıları akıl hocası gibi halkın önüne çıkarmakta inat edeceğiz” tadında trajikomik bir müsamere izliyoruz. Tatlı tatlı güldürmüyor ancak acı acı düşündürtüyor.