Perez ve Olmert ne diyordu?

Ali Bulaç
Geçen sene İsrail'de yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre, halkın yüzde 85'i İsrail'in 15 sene içinde çökeceğine inandıklarını belirtmişlerdi.

Başından beri İsrail'in şiddet ve saldırganlık üzerine ulusal birliği kurmaya matuf politikası, bir yandan İsrail'i sürdürülemez bir demokrasiye mahkum ederken, diğer yandan iç ihtilaf ve çatışmaların derinleşmesine sebep olmaktadır. Bu, susuzluğunu gidermek isteyenin tuzlu su içmesine benzer, içtikçe daha çok susamaktadır. Eski İsrail Başbakanı İshak Rabin'in suikastla öldürülüşünün 13. yıldönümünde anma törenlerine katılan Şimon Perez'in tören sırasında yaptığı konuşma bunun ipuçlarını veriyordu. Perez konuşmasında, "İsrail'in iç kargaşalar yüzünden parçalanma ve yıkım tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu" söylemişti. Perez, eski Sovyet cumhuriyetlerinden Çekoslovakya ve Yugoslavya'nın iç karışıklıklarla parçalandığını hatırlatmış, İsrail'in sonunun da benzer olacağından korktuğunu ifade etmişti: "Bir süredir büyük bir anlaşmazlığa şahidiz. Saklamaya gerek yok, artık büyük bir kargaşa ve uyumsuzluk var. Aramızdaki tartışmalar korkunç boyutlara ulaştı ve İsrail'i felakete sürüklüyor."

Hakkındaki yolsuzluk iddialarının ardından istifa edip yerini Kadima Partisi'nin yeni lideri Tzipi Livni'ye bırakan Ehud Olmert de, 'İşgal ettiğimiz tüm Filistin topraklarından çekilmeliyiz' diyerek tarihî bir ilke imza atmıştı. Filistin ve Suriye ile sağlanacak barış karşılığında İsrail'in, 1967 yılında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi gerektiğine işaret eden Olmert şöyle diyordu: "Daha önce hiçbir İsrail liderinin söylemediği şeyi söylüyorum: Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri dahil bütün topraklardan çekilmeliyiz."

İsrail, uluslararası camiada kendini ayrıcalıklı bir konumda görüyor, uluslararası kural ve teamüllere kendini bağlı saymıyor. Bu yüzden en ufak esneklik göstermeden her saldırısında Filistinlilere karşı pervasızca katliamlara girişiyor; cami ve hastaneleri bile vuruyor; çocukları, kadınları öldürüyor. Sadece tarafsız gözlemciler değil, bizzat İsraillilerin kendisi de, böyle devam edecek olursa İsrail'de temel yapıların en geç 15 seneye kalmaz çatırdayacaklarını dile getiriyorlar. Bu çerçevede herkesten çok İsraillilerin Perez ve Olmert'in söylediklerine kulak kabartmalarında zaruret var.

Perez tehlikeyi haber veriyor, Olmert ise "çözüm yolu"nda önemli adımlar atılması için bir yol haritasına işaret ediyordu. Bu adımlardan biri, İsrail'in Gazze sınırında bulunan bir çöllük arazinin Gazze'ye devredilmesini ve aynı zamanda Batı Şeria ile Gazze arasında bir koridor açılması için bazı yerlerden çekilmeyi öneriyor. Olmert bunları söylüyor ama, herkesin bildiği bir gerçek var, o da Batı Şeria'da ve Doğu Kudüs'te inşa edilen yeni İsrail yerleşim birimleri bunun için büyük bir engel teşkil ediyor. Söz konusu yerleşim birimlerinin önemli bir bölümünün Ehud Olmert zamanında ve onun bilgisi ve desteğiyle yapılmış olması başlı başına bir ironi olarak görülse de, sonuç itibarıyla Olmert'in söylediklerini anlamlı olmaktan çıkarmıyor.

Söz konusu konuşmasında Olmert herkesi şaşırtmaya devam ediyordu. Lafı evirip çevirmeden Türkiye'nin arabuluculuğunda Suriye ile başlayan görüşmelerde de Şam tarafının barış için Golan Tepeleri'nin kendisine iade edilmesini şart koştuğunu hatırlattıktan sonra, "İsrail'de sonunda Golan Tepeleri'ni vermeden Suriyelilerle barış yapılabileceğine inanan ciddi bir kişi görmeyi isterdim." diyordu. Bu sözlerin önemi şuradan gelmektedir: İsrail, Golan Tepeleri'ni 1981'de kendisine bağlamış; ancak BM ve uluslararası kamuoyu bunu kabul etmemişti. İsrail işgali üzerine nüfusu 150 bin civarında olan Golan Tepeleri'nden çoğu Dürzi olmak üzere 18 binden fazla kişi göç etmişti. Bölgede halen 20 bin dolayında Yahudi ikamet ediyor.

Bütün bunlar çok makul şeyler, yerinde uyarılar. Ama ortada bir türlü vuzuha kavuşmayan bir istifham var: Bunca yetkili insan bunları söylüyor da, ne oluyor da devrevi olarak İsrail bir anda savunmasız Filistinlilere saldırıp katliamlar yapıyor?

ZAMAN