Yaşar Taşkın Koç’un yazısı şöyle:
Çamur
Ne söyletiyordu Terentius, yazdığı oyunlardan birinde Chremes'e; “Homo sum; humani nihil a me alienum puto.” Yani “Ben bir insanım ve insana dair hiçbir şey bana yabancı değildir.”
Bundan önce elbet en çok “İnsanoğlu değil mi, çamurdan yaratılmadı mı nihayetinde?” cümlesini duymuşuzdur kaç kere; büyük ahmaklıklar, ihanetler, kalleşlikler, rezillikler ve daha nicesi için.
Ben hep Peygamber Efendimiz'in “Bir konuda karar veremiyorsan kalbine sor” hadisini biraz daha fazla sevmişimdir, diğerlerine göre daha yakın bulmuşumdur.
Ona en yakın olan da hep “Utanman yoksa istediğini yap” hadisiydi.
Meğer ikisi zaten birbirini tamamlayan sözlermiş, gerçeğin yan yana iki parçasıymış.
İtle dalaşmak yerine çalıyı dolaşmak zaten yaygın bir davranıştı ama ortalık bu kadar çok it dolup o kadar az çalı kalınca mecbur oluyor, saldırmak isteyene bir taş da siz atıyorsunuz.
Sonuç; batıklığa kenarından da girip paçalarınız çamur olması.
Bataklığa dökmeye çalıştığınız kum, toprak anında cıvıyor boşa gidiyor anca bataklık büyüyor.
Şimdilik öyle.
Ne yazık ki doğru.
Ama doğruların, reelpolitiğin, karşılıksız mücadelelerin ortasında en azından insan “kalbine sormaktan” kaçamadığı nice zamanlar oluyor.
Kendin için sabredebiliyorsun da başkalarının hakkını olsun savunmak için sabredemiyorsun.
Ortalığa nerden salındığı meçhul yeni bir tür asıyor kesiyor hükümler veriyor.
İşin eğlenceli kısmına gülüp geçildikten sonra tiyatro orada bitmiyor. Hayatın yalın acımasız gerçeği karşımızda duruyor. İnsanlar haksız yere itham ediliyor; kimi işinden ekmeğinden oluyor.
Savcıları göreve çağırıyorlar sanal ortamlarda. Sanırsınız sanal savcılar var.
Hüküm veriyorlar, sanırsınız hepsi temyize bile gidemeyeceğiniz hüküm verme yetkisine sahip hakimler.
İstihbarat onlardan sorulur, devletin ve milletin bekasının tek yılmaz savunucusu koruyucusu hatta silahşörleri onlardır.
Onbinlerce ve çoğu belli ki alt gelir grubundan garibandan oluşma bir koro da ne yapsalar alkışlıyor, koro yükseltiyor sahnedeki komediyi.
Trentius burada devreye giriyor acımasızca…
Acaba alkışladıkları kişiler bu işlerden nasıl bir maddi kazanç sağlamaktadır, hangisi o sarsılmaz hüküm cümlelerini hangi holdingdeki kendine ait kattan atmaktadır hiç bilmemektedirler.
Zaman her şeyin ilacıdır derler.
Gerçeklerin elbet ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Savcılar öyle twitle falan değil, somut başvuruyla, resmi yazıyla göreve çağrılır, onu da göstermek, ispatlamak bize düştüyse iş başa düştü der paçamızda diş izleri ve çamur lekeleriyle dilekçemizi yazarız, onun da nasıl yapıldığını gösteririz.
Özeti şu okuyucu; bunlar da geçer.
Bu bataklıklar da kurur.
Gerçek, haklı, iyi, doğru, güzel olana dair yürüyüşü sürer insanoğlunun.
Arada tabii ki ve maalesef çamur'dan yaratıldığımızı hatırlatan tiplemeler çıkacak üç kuruş hatırına…
…
Bu arada gördüğünüz gibi sayın sanal dedektifler yazıda masonluk, komünizm, illimunati, zorlarsanız fetö, darbecilik, kalkışma, şeytanla işbirliği, Kraliçecilik vesaire tadından yenmez çıkarsamalar yapabileceğiniz bir sürü şey serpiştirdim aralara.
Simge dolu ortalık.
Şimdi siz yazıyı didik didik edin; ben Aysel Vardar'dan Minnet Eylemem türküsünü dinlemek üzere uzaklaşıyorum.
Bak, bir de suyun öte yakası yani Vardar dedim, tehlikeli sular yani Nesimi dedim…
Haydi…
Aport!...
Yeni Şafak