Herkes, nasıl olup da Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu, nasıl olup da Dersim katliamı dediği için Başbakan’a “Ermeni diasporası ağzıyla konuşuyor” demesine şaşıyor. Aslında sorulması gereken daha temel bir soru var: Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’de ne işi var?
Sadece Kılıçdaroğlu mu? Dersimliler, Aleviler ortada 1937-38 gibi bir katliam varken nasıl bu kadar CHP’li ve Atatürkçü olabildiler?
Cevaplardan ilki şu: 37-38 Dersim konusunda hayatlarını kolaylaştıracak sahte bir tarih üretip ona inanarak.
Bu alternatif tarihin temelinde Atatürk’ü bu işten temiz çıkarmak var. Son dönemde yapılan tarih çalışmaları ve politik havanın değişmesiyle ikna ediciliği azalsa da özellikle bir kuşak şuna inandırıldı: Atatürk’ün Dersim’de olan bitenden haberi yoktu. Zaten çok hastaydı, ona sormadan yaptılar. Seyit Rıza’yı da o Elazığ’a gelmeden çabucak astılar. O, duysa asılmasına izin vermezdi.
Peki, kim yaptı bu katliamı? Bu alternatif tarihe göre 1937’nin ekim ayında İnönü ile arası açılınca Atatürk’ün başbakanlığa getirdiği Celal Bayar. Sağcıların başı Bayar, dönemin Genelkurmay Başkanı ‘gerici’ Fevzi Çakmak. Birkaç da general. İşte bu kadar. Atatürk hastaydı, bilmiyordu. İnönü zaten görevde değildi. Böylece Dersim Katliamı da ihtiyaca binaen klasik sağ-sol, laik-gerici ikiliği içine oturtulmuş oldu.
Hâlbuki yeni kurulan ulus-devlet otoritesine girmemek için direnen Dersim’i Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katmakta kararlı olan Atatürk, başından sonuna kadar olan bitenin merkezindeydi.
Dersimlilerin üstüne uçaklarla “Teslim olmazsanız Cumhuriyet’in kahredici ordusu tarafından mahvedileceksiniz” bildirileri atıldığı 4 Mayıs 1937 günü Dersim’in kaderini belirleyen bakanlar kurulu toplantısına Atatürk başkanlık etti. Atatürk bazı manevraları bizzat izledi. Operasyonu harita başından bizzat takip etti. Çatışmalarda devlete yardım eden kişileri tanıyacak kadar olan biten hakkında saat saat malumat sahibiydi.
Atatürk o dönemde hasta yatağında da değildi. Seyit Rıza ve adamlarının asılmasının ardından hem de yanına Dersim’i bombaladığı için gazetelerin manşetlerinden inmeyen manevi kızı Sabiha Gökçen’i alarak Elazığ’a, Dersim’e gitti, köprü açtı. Ve başta Sabiha Gökçen olmak üzere Tunç Eli denen operasyona katılan askerlere madalya taktı.
“Atatürk’e ibadetten” söz edecek kadar sıkı bir Atatürkçü olarak yaşamış ve ölmüş Celal Bayar’ın bir röportajında söylediği gibi “Atatürk ‘Sorumluluğu üzerime alıyorum, vuracağız Dersim’i’ dedi” ve Dersim vuruldu.
Peki, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşamaya devam etmeyi düşünen bir Alevi için bu hakikat ‘faydalı bir hakikat’ miydi? Değildi.
Peki, Dersim meselesiyle ilgili okuyan, çalışmalar yapan, bizzat İhsan Sabri Çağlayangil’in ağzından olan biteni duyan Kılıçdaroğlu ve 1937-38 ile ilgili bunca kitap ve belge ortaya çıkmasına rağmen Aleviler kendi sahte tarihlerinden niye vazgeçmedi ve sıkı Atatürkçü ve CHP’li olarak kaldı?
Bunun birinci nedeni Cumhuriyet’in 1935’te başlayan “Dersim’i Tunceli’ye” çevirme planının başarılı olmasıdır. Bu plan en başında Dersim’deki isyanı bastırmak için hazırlanmış askerî bir plan değildir. Cumhuriyet, Dersim’i Tunceli’ye çevirerek medenileştireceğini düşündü. Dönemin gazetelerine bakılırsa Dersimlilerden bahsedilirken saçı sakalı birbirine karışmış, vahşi, ilkel insanlardan bahsedildiği görülür. Yani aslında Cumhuriyet Dersim’de ırkçı değil modernist bir katliam yapmıştır.
1937’deki Meclis açış konuşmasında Atatürk bu yüzden Tunceli’deki icraatlarımızın neticelerini överken “Milletimizin layık olduğu yüksek medeniyet ve refah seviyesine varmasını alıkoyabilecek hiçbir engel bırakılmayacağını” söylemiştir.
1937’de Dersim Harekâtı için Meclis’te konuşan İnönü’nün sözleri bu derdi daha da açık eder:
“Cumhuriyet ordusu ve zabıtası, bu hadise esnasında yaptığı takiplerde, hurafe olarak zihinlerde yerleşen ne kadar uçurum halinde dere ve ne kadar çıkılmaz dağ varsa, hepsini Ankara sokakları gibi bastan başa geçmişlerdir.”
Cumhuriyet, Alevi ya da Kürt oldukları için değil “geri ve ilkel” olduklarını düşündüğü için Dersim’i bombalamakta bir beis görmedi. Dersim ele geçirilince yetim kızların asker ailelerine verilmesine kadar varan Dersimlileri eğitmek ve modernleştirmek politikası uygulandı. Galiba da bu plan başarılı oldu.
Dersimliler ve Kılıçdaroğlu neden CHP’li oldu sorusunun ikinci cevabı ise daha basit: Çünkü başka çareleri yoktu. Onları çaresiz bırakan CHP çizgisinin karşısındaki sağcı-Sünni siyasetin Alevilere bakış açısıydı. Bir katliamı bile unutturacak önyargılar, aşağılanmalar, adam yerine konulmamalar...
O kadar ki dün Başbakan’ın katliam için belge olarak gösterdiği “Son Devrin Din Mazlumları”nda Necip Fazıl yıllar yıllar önce “tarihte bir benzeri gösterilemez” diyerek katliamın ayrıntılarını anlatmasına rağmen CHP’nin başına Dersimli Kılıçdaroğlu gelene kadar Türkiye’deki dindarlar Dersim’de olan bitenle pek ilgilenmedi.
Dersim katliamı Kerbela’yı unutturmadı. Yavuz’u unutturmadı. İğrenç kızılbaş hikâyelerini, “kuyruklu Alevi” hakaretlerini unutturmadı.
Başbakan dün sadece Dersim katliamı için özür dilemedi. Bu aynı zamanda bir redd-i miras’tı. İsmet Paşa’dan Ali Çetinyaka’ya kadar Atatürk’ün tüm adamlarına uzanan bu miras bir gün resmi önünde konuştuğu Atatürk’e de uzarsa buna redd-i Cumhuriyet diyebiliriz. Ama Dersimlileri ve Alevileri CHP’li yapan koşulları değiştirmek için bu özür yetmez. Bir gün Sünni ve dindar bir başbakan komplo teorilerine girmeden Sivas katliamı ile, Yavuz’un Alevi kıyımlarıyla, Kuyucu Murat Paşa ile de cesaretle yüzleşirse belki.
(Not. 15 Kasım 2009’da bu köşede çıkan “Dersimli nasıl CHP’li oldu” başlıklı yazının ‘gördüğüm lüzum üzerine’ yeniden gözden geçirilmiş halidir.)
yildirayogur@gmail.com
TARAF