Haksöz Haber
15-16 Temmuz’da Türkiye, vahşi bir darbe kalkışmasıyla karşı karşıya kaldı. Darbenin başarılı olması durumunda yaşanması muhtemel olan şeyler bir yana, Türkiye halkı, kalkışmayı kısa bir sürede püskürtmesine rağmen asla unutulamayacak acılar yaşadı. Elbette böyle hadiseler karşısında bilerek ya da bilmeyerek sorumlu olan herkes özeleştiri yapmalı, halka hesap vermeli, gerekirse özür dilemelidir.
Ancak kalkışmadan önce Gülen örgütüyle doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkiye girenlerin ve söz konusu örgütü parlatmaya çalışanların kendileri özeleştiri vermeden; yalnızca muhalefet etmek, okları başka yöne çevirmek ve birilerini yıpratmak adına arsızca özeleştiri isteme çığırtkanlığı yapması kabul edilemez.
Hilâl Kaplan bugünkü yazısında, iktidar ile Gülen örgütünün arası açılmadan önce örgüt hakkında sayıp döken CHP ve HDP’lilerin iktidar ile örgütün arası açıldıktan sonra iktidarı devirmek adına söz konusu örgütle işbirliği yaptığını hatırlatıyor, CHP ve HDP’den de özeleştiri vermesini talep ediyor:
CHP ve HDP'den FETÖ Özeleştirisi
Hilâl Kaplan / Sabah
CHP lideri Kılıçdaroğlu, FETÖ’nün gerçekleştirdiği kesinleşmiş olan bir kaset kumpası sayesinde Genel Başkan olmuştu. Hâlbuki Kılıçdaroğlu, 2005’te TBMM'ye, “Gülen tarikatı militan yetiştirerek devlette kadrolaşmayı amaçlıyor” ifadesinin geçtiği ve Gülen'in “CIA koruması altında” olduğunu da belirttiği bir araştırma önergesini sunmuştu. Nitekim birkaç sene, Ergenekon ve Balyoz gibi davalara itiraz da etti.
Ne var ki, hükümetin FETÖ ile ters düştüğü ilk anda, FETÖ’nün safında durmaktan imtina etmedi. Örneğin, o dönem Başbakan olan Erdoğan, dershanelerin kapatılması tartışmasını başlattığında Kılıçdaroğlu, “Sen kimsin de dershaneleri kapatıyorsun?” şeklinde sert salvolarla itiraz etmişti. Kılıçdaroğlu'nun, 3 Aralık 2013’te yani 17 Aralık’a iki hafta kala ABD’deki FETÖ temsilcileriyle toplantı yaptığını da not düşelim. O tarihten itibaren darbeye dek, Kılıçdaroğlu, ağzından sadece FETÖ sufleleri çıkan, onların şantaj-montaj kasetlerini TBMM kürsüsünden dinleten bir kukladan fazlası değildi.
Diğer CHP’liler de Kılıçdaroğlu’nu aratmıyordu. CHP milletvekili Şafak Pavey, “Ortaçağ'da bizi yakarlardı, şimdi de bu hale geldik. Korkunç duruma tanıklık ediyoruz” ajitasyonları ve “Yatları, katları, jetleri çaldılar, ülkeyi başımıza yıkıyorlar” gibi FETÖ argümanlarıyla kapatılan Bugün TV’ye siper olmuştu.
CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Kanaltürk ve Bugün TV’nin Türksat uydusundan çıkarılmasını protesto ederek TBMM'ye soru önergesi vermişti. Bunu bir basın özgürlüğü ihlali olarak değerlendirmişti. CHP milletvekili Murat Bakan, Zaman gazetesine kayyım atanacağı iddialarına tepki göstererek, “Özgür basın için ve anayasanın, ‘Basın hürdür sansür edilemez’ ilkesi gereği, anayasal hakkımızı korumak için Zaman’ın yanındayız” açıklamasını yapmıştı.
Kılıçdaroğlu’nun talimatı olduğunu vurgulayan CHP milletvekilleri Gürsel Tekin, Enis Berberoğlu, Selina Doğan ve Barış Yarkadaş, Zaman Genel Yayın Yönetmeni Abdülhamit Bilici ile görüşmeye ve Zaman ile dayanışmalarını göstermeye gitmişti. CHP'li milletvekili Mahmut Tanal da Zaman’ın Ankara Bürosu’na destek ziyaretinde bulunmuştu.
Fetullah Gülen’in ‘onursal başkanı’ olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nca düzenlenen Abant Platformu toplantısına CHP'li Binnaz Toprak ve İştar Gözaydın ile HDP milletvekilleri Hüda Kaya, İmam Taşçıer ve Adem Geveri katıldı. Ayrıca Cumhuriyetyazarlarından Aydın Engin ve Ahmet İnsel de hazır bulundu. Toplantıda bol bol ‘cemaate yönelik cadı avı’ndan yakınıldı ve ‘tek adam’ yönetimine gidildiği dillendirildi. Bu toplantıdan beş ay sonra ise ‘cadı avı’ yürütüldüğü söylenen FETÖ, tüm ülkeye ve ‘tek adam’a karşı darbe yaptı.
HDP lideri Demirtaş da, 2012’de Gülen’in Türkiye’yi yönettiğini, kadrolarının polis, savcı,hâkim, bakan, vekil olduğunu, hücre örgütlenmeleriyle her yeri yönettiğini ve bunun ‘bir darbe’ olduğunu söylemişti. Ne var ki, Gezi ayaklanmasından sonra PKK çekilmeyi durdurunca, Demirtaş da yavaş yavaş FETÖ argümanları eksenine girdi. Bol bol, hırsız ve ‘cadı avı’ dedi. Örneğin Zaman’a kayyım atanmasına tepki gösterip, bunun “siyasi ve kanunsuz bir yaklaşım” olduğunu söylemişti.
Hatırlayalım, Gezi ayaklanmasına iki hafta kala, HDP’li Ahmet Türk ve Nazmi Gür, Pensilvanya’da Gülen’le görüşmüştü. Ahmet Hakan’a konuşan Ekrem Dumanlı da, “Benim gördüğüm şu: Cemaate sempati duyan insanlar Güneydoğu’da HDP’ye verdi” diyerek bu ittifakı açık etmişti. Nitekim Ekrem Dumanlı’nın Diyarbakır’a giderek HDP'li Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak’la görüşmesinin de bir dönüm noktası olduğu biliniyor.
Velhasıl, işte böyle... Ak Parti, ahmakları ve Lawrence’ları saymazsak, ‘Gülen cemaati’nin terör örgütü olduğuna kanaat getirdiği 17 Aralık 2013’ten itibaren FETÖ’yle mücadele etti. Ancak CHP ve HDP, FETÖ gerçeğini çok daha önce görmelerine rağmen, FETÖ ile Erdoğan’ı devirme ittifakı yaptı. Oysaki elleri çok güçlüydü. Hakikati savunarak Ak Parti'nin yüzüne bu haklılıklarını çarpabilirlerdi. Tarihe de geçerlerdi. Ama yapmadılar!
O yüzden varsa bir özeleştiri sırası, kendilerini de en ön sıralarda arzı endam ederken görmek isteriz...