Ergenekon Davası nihayet sonuçlandı. 28 Şubat hukuksuzluğunun, darbeci zihniyetin, balyozcu paşaların hesaplarının üstünde Allah’ın da bir hesabı olduğuna ve günlerin insanlar arasında dolaştığına bir kez daha tanık olduk.
1923 yılından beri bu ülkede darbe adeta bir gelenek halini almış ve devlet erkânı ülke çıkarlarını korumak adına baskılar, dayatmalar ve tutuklamalarla korku salarak halkını sindirmeye çalışmıştı. Özellikle deMüslüman halk İslami değerlerinden kopartılarak seküler bir toplum inşa edilmek istenmişti.
Gezi Parkı olaylarıyla da arka planda hedef yine Müslümanların kazanımlarıydı. Ancak düşlenilen gerçekleşmedi. Ulusalcı, Kemalist, liberal ve sosyalist Gezici toplum mühendislerinin sivil başlangıçlı darbe planı bu sefer tutmadı. Bundan önce de karşımıza en son 2010 yılında darbe teşebbüsüyle balyozcu paşalar çıkmıştı. Ve darbe teşebbüsünün baş mimarı 28 Şubat sürecinde dayattığı yasaklarla tanıdığımız Çetin Doğan darbe şartlarını olgunlaştırıcı ajitatif tezgâhlar planlamıştı. Ama hesap tutmadı ve halk nesne olarak gören inanç ve özgürlük düşmanı paşa Çetin Doğan tutuklanarak Metris Cezaevi’ne konmuştu.
Açıkçası o güne kadar dokunulmazlığı olan, sorgulanmasının mümkün olmadığını düşündüğümüz insanların demir parmaklıklar arkasına girmiş olması ve hesap verecek olmaları bile oldukça umut vericidir. Bu duygu kinden değil adalete yönelimden kaynaklanmaktadır. Ki bugün bu darbeseverlerin çoğu ceza alarak mahkûm oldular. Verilen cezaların işlenen suçlara oranla tekabuliyeti tabii ki tartışılabilir. Ama suça bulaşmış paşaların ilk defa sivil mahkeme önünde yargılanma süreçleri ülkenin hukukileşmesi açısından önemli bir kazanımdır.
Ayrıca unutulmamalı ki doğru veya eksik muvazzaf subayların yargılanıyor ve sivil bir mahkemeden ceza alıyor olmaları “T.C. tarihinde bir ilk”tir. Ama bu vesayet rejiminin veya derin devletin sadece dallarının kesilmesidir. Kök hala durmaktadır. Darbeciliğin sermaye, basın, sivil bürokrasi vd. ayakları hala derin köklerle ilgisini sürdürmektedir.
Biz tevhid, adalet, özgürlük sevdalıları 28 Şubat sürecinden bu güne kadar hep hakkın ve adaletin tanıklığını yapmaya çalıştık. Başörtümüzü, katsayı adaletsizliğiyle okumamızı, 15 yaşına gelmedi diye çocuklarımıza camide Kur’an eğitimi almasını yasaklayan Batı Çalışma Grubu’nun başındaki diktatörlerden intikam almak olmadı hiçbir zaman arzumuz. Bizler sadece adaletin ve hakkın tesisini istedik. Çünkü başörtüsü dolayısıyla üniversitelerden atılan 100 bine yakın arkadaşımızın yaşadığı acıların, mahrumiyetlerin ve zulmün hesabının bir gün mutlaka verilmesi gerekiyordu.
Bizler sadece Balyoz Darbe Planı, Sarıkız, Ay Işığı darbe planlarıyla mevcut hükümete karşı işlenen suçların hesabını da sormadık. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve Türkiye’yi damızlık hayvan gibi “darbeci yetiştirme çiftliği”ne dönüştüren zihniyetten de hesap sormamız gerektiğini dile getirdik. Yani Türkiye’de ki yasakların, sürgünlerin, işkencelerin ve irtica adı altında İslami değerlere yapılan hakaretlerin hesabının sorulması gerektiğini her daim inancımız gereği diri tuttuk.
Bu gün Çetin Doğanların, Kıvrıkoğullarının, Veli Küçüklerin ve on binlerce başörtülü öğrencinin ahını almışKemal Gürüz ve Alamdaroğullarının akıbeti elbette dünya ile sınırlı değil. 28 Şubat döneminde meydanlarda attığımız şu slogan asıl çetin hesabın Haşr Günü olacağını bize en iyi şekilde anlatıyordu.“Rektör bir gün öleceksin, imamın önüne geleceksin.”
Müebbet hapis cezası alan İlker Başbuğ’un ilahi adaleti hatırlaması ve Maide Suresi 8. ayet mealini dillendirmesi ise ilginç geldi doğrusu. Başbuğun suç dosyasını henüz bilmiyoruz; ama onun hatırlattığı “hak” hiçbir zaman yerde kalmıyor…
Ve biz hayatın imtihanlarla dolu olduğunu biliyoruz. Mağduriyetler, zulümler karşısında direnişi onur edinerek, hidayet rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e ve Hz Muhammed’in ilk sahabe nesli gibi Rabbimizin ayetlerine tutunarak, karanlıktan aydınlığa çıkacağımıza iman etmiş insanlarız. Ve biliyoruz ki zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
Ve sonuç olarak,
28 Şubatta sadece başörtüsü taktığı için üzerine panzer sürülen, köpekler salınan ve zehirli gazlar sıkılan kızları ve direnişçi Müslümanları değil; gencecik yüreklerine korku salmak için öğrencisi oldukları İHL okullarının çatılarına yerleştirilen keskin nişancıları unutmadık, unutmayacağız.
Ve unutmayacağız,
Kızının başörtüsünü savunduğu için çevik kuvvetin dayağına muhatap olan ve cezaevine giren Makbule İbrahimoğullarını. 71 yaşında iken sağlık karnesindeki fotoğrafı başörtülü olduğu için İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavisi yapılmayarak ölüme terk edilen Medine Bircanları… Namaz kıldığı veya eşi başörtülü olduğu gerekçesiyle YAŞ kararlarıyla görevden atılan asker ve subayları.
Ve unutmayacağız
Bizi ikna etmek için kurduğunuz ve ikna edemediğiniz ikna odalarınızı.
Siz Ergenekoncular, derin köklerden geliyorsunuz. Batı Çalışma Grubu yarenliğinden mesela. Mesela 27 Nisan Muhtırası’nda Kur’an eğitimine ve tesettüre sopa sallayan üsluplardan geliyorsunuz.
Ve bu sefer hesap tutmadı devam-ı devlet duacısı Kemalist darbeciler!.. Paşaların Sincan’da yürüyen tankları onurlu insanları korkutup, susturamadı. İnanıyor ve umut ediyoruz ki Suriye ve Mısır’da da darbecilerin hesap vereceği gün yakın olacaktır. Çünkü onların bir hesabı varsa Allah’ın da hesabı vardır. Ve Allah hesap görenlerin en hayırlısıdır.