İnanın sevgili okurlar, bu memlekette "Paşa" olmak da kolay değil. Misyon biçen biçene... Oysa yasal bir statünüz var.
Sonuçta bir demokratik hukuk devletinde yaşıyorsunuz ve belirli bir hiyerarşik yapıya riayet etmek zorundasınız. Siz, ordu bünyesinde hiyerarşiye riayet etmeyi ne kadar önemsiyorsanız, sistem içindeki hiyerarşiyi önemsemeniz de o kadar tabiidir. Ama gelin görün ki, birileri kendi hesaplarını sizin üzerinizden görmeyi ve b.unun için de size "özel misyonlar" yüklemeyi pek severler.
Türkiye'nin, 30 Ağustos'a doğru ilerlediği ve komuta kademesinde değişikliklerin gündeme geldiği her defasında "Paşaların paşalığı" da tartışılmaya başlanır. Şimdi İlker Paşa'nın paşalığı gündemde. Acaba nasıl bir "Paşa" olacak?
İktidarda Ak Parti'nin bulunması, "Paşaların paşalığı"nı daha da önemli hale getiriyor. Orada duran ve oradan memleketin gidişini gözetleyen bir Paşa... Gözlerinin, yüzünün ve sözünün her kıvrımı özel anlam taşıyacak bir Paşa... Başbakan bakacak, kollayacak ve hattu hareketini ona göre tayin edecek. "Demokrasi" deyip kendi kendini kısıtlamayacak. "Asker asli rolüne uygun hareket edecek, askerin siyasetle uğraşması en çok Askere zarar verir" gibi "klasik" değerlendirmelere itibar etmeyecek. TSK'nın derinliğinden gelen güçlü dalgalara kulak kabartacak. "Genç Subaylar"ın nabız atışını dikkate alacak...
Anayasal statüde Başbakan'a karşı sorumluluğu söz konusu ama... Reel planda askerin bambaşka bir konumu olagelmiş. Bunu aşındırmayacak! Özkök nasıl bir "Paşa"ydı? Zaman zaman iğneli yorumlara hedef olan bir paşaydı değil mi? İktidara zılgıt çekemiyor, çekmiyordu. "Demokrasi" hassasiyeti ile "Paşalık misyonu" pek bağdaştırılamamıştı. O yüzden de "Paşa"lıkta misyon aşınması yaşandı!!!
Büyükanıt nasıl bir "Paşa"ydı? Dolmabahçe'de kim kime ne söyledi? Acaba Başbakan "Paşa"yı mı uyardı, "Paşa" Başbakan'ı mı? "Askerci yazar"ın değer hükmü şu: -Paşa Başbakan'a Askerin hassasiyetlerini anlatmış olmalı ama, demek ki yeterince anlatamamış ki, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasına mani olunamadı. Kelime kelime alırsak şöyle diyor:
"Şimdi Ankara'da, 'Yaşar Paşa, Erdoğan'a Gül'ün seçilmesinin ne gibi mahzurlar doğurabileceğini iyi anlatsaydı, Türkiye bugün bulunduğu noktaya gelmezdi' diye düşünenler vardır." (bkz. M.Ali Kışlalı, Rakidal, 27 haziran 2008) Ya Genelkurmay Başkanlığı'na geçmesine kesin gözüyle bakılan Org. İlker Başbuğ Paşa nasıl bir "Paşa" olacak? Şimdi haklı olarak bu soru gündemde...
Hükümetle ilk ilişki modeli gözlenmiş bulunuyor. Başbakan İlker Paşa'yı yemeğe davet etti ve devletin iki siması iki saat süreyle bir arada oldular. Acaba ne konuşuldu bu iki saat içinde? Burada konuşulanlar, önümüzdeki iki yılın İktidar - Asker ilişkisine nasıl yön verecek? Ben, iki farklı yorumu önemsedim bu konuda. Birisi Vatan'dan Güngör Mengi'nin yorumu. O, Başbakan'ın, İlker Paşa'yı "psikolojik borç altına sokması" ndan endişe ediyor. İlker Paşa, Ağlama Duvarı'na elini dayayıp dua eder şekilde görüntülendi ya...
Bunun, İlker Paşa' yı yıpratma amaçlı olduğu farz edildi ya... Başbakan, "bu bulanık havadan yararlanmış ve isteğini almıştır" Evet, Güngör Mengi, taşını böyle koyuyor. İkinci yorum ise, "Askerci yazar" a ait. O hiç duraksamadan başlığı yapıştırmış: "İlker Paşa demeli ki..."
Paşaların Başbakanlara "deme hakkı" var ya...
-Bak Başbakan, bizim kuralımız şu şu şudur, biz o konuda çok hassasız. Bizi zora sokma,. demokrasi istiyorsan buna dikkat et! Böyle mi demeli acaba?
Yoo, M. Ali Kışlalı, bu kadar bodoslamasını istiyor değil. Ama çok çok "kapalı" mesaj verilmesini de doğru bulmuyor. Çünkü o, İlker Paşa'nın, "mesajlarını kolay anlaşılmayan kalıplar içinde" vermesinden endişe ediyor. (Kışlalı, aynı yer) Kışlalı'nın dünyası şu: -Türkiye'de askerler Başbakan'a derler!
Tabii, bu cümlenin arkası var. Kışlalı, Başbakan'ın diyelim İlker Paşa'ya, Jandarma bünyesinde kurulan "Cumhuriyet Çalışma Grubu" nu, yargıyı, üniversiteleri, medyayı asker hizasına çekmeyi öngören Lahika- 1'i, Dağlıca baskınından Genelkurmay'ın önceden haberinin bulunup bulunmadığını sorduğunu hiç aklına getirmiyor. -Bir Başbakan'ın bir Paşa'ya soru sorması haddine mi düşmüş!
Oysa değil, sistem öyle değil. Sisteme göre Başbakan bu soruları sorar. Ve biz, gerek Dolmabahçe'de, gerekse Ankara'daki yemekte kimin neyi nasıl sorduğunu bilmiyoruz. Türkiye'de "Paşa olmak" daha kolay olabilir, böyle, sistemi zorlayan misyonlar üretilip de, insanların üzerine müthiş bagajlar yüklenmezse...
Bugün gazetesi