Anayasa Mahkemesi, Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılmasına oybirliğiyle karar verdi.
Kararın açıklanması sonrası karar hakkında gevezelikler de hemen başladı. O kadar çok yorumcumuz var ki, televizyonlarımız artık onlardan ‘Görüşlerini birkaç cümlede toparlamasını’ bile istiyor.
Daha kapatma kararı verilmemişken başlamıştı ama kararın ardından da bir araba dolusu laf edildi ve ‘Karar hukuki tabii ama keşke mahkeme siyasi bir karar verip kapatmasaydı’ diyenler oldu.
Bu görüş bir süredir tedavüldeydi zaten: Aslında ‘hukuk’ partinin kapatılmasını gerektiriyordu ama belki mahkeme siyasi bir karar verir ve kapatmazdı...
***
Önce bir basit gerçeğin altını çizelim: Anayasa Mahkemesi’nin parti kapatma davalarında verdiği her türlü karar, hukuki olmaktan çok siyasidir.
Çünkü parti kapatma davaları, ceza davalarına hiç benzemez. Evet, savcı bir iddianame yazar ve ona iddiasını desteklediğini düşündüğü delilleri de ekler ama o delillerin bir ceza davasında sunulan delillerle aynı nitelikte olması gerekmez.
Diyelim, Ahmet Türk için, ‘Terör örgütüne yardım ve yataklık’tan Ağır Ceza’da dava açılmış olsa, orada savcının çok somut, Türk’ün PKK ile ilişkisini kanıtlar nitelikte deliller sunması gerekirken, aynı türden bir dava Ahmet Türk’ün partisine açıldığında bu denli somut kanıtlara gerek olmadan da mahkeme mahkûmiyet kararı verebiliyor.
Aynı şey Adalet ve Kalkınma Partisi hakkındaki kapatma davasında da yaşandı. Orada da deliller, öyle çok somut şeyler değildi ve mahkeme kararını bunlar üzerinden verdi.
***
Parti kapatma davalarında delillerin niteliği zaten başlı başına bir sorun. Çünkü ‘delil’ denen şeyler, genellikle demeçler, nutuklar vs.’den oluşuyor.
Peki o demeç veya nutkun suç olup olmadığını biliyor muyuz? Hayır. Çünkü demeci veren veya nutku atan kişi genellikle milletvekili oluyor, o demeç veya nutuk yüzünden hakkında suç duyurusu olsa dahi dokunulmazlık nedeniyle herhangi bir adli işlem yapılamıyor.
Ve suç oluşturup oluşturmadığı bir mahkeme kararı ile belirlenmemiş olan bir demeç, Anayasa Mahkemesi’nin kapatma veya cezalandırma kararında dayanak/delil haline gelebiliyor.
***
İşte bu sakatlık, Anayasa Mahkemesi’nin parti kapatma davalarındaki kararlarını hukuki olmaktan çok siyasi kararlar haline getiriyor. Mahkeme, kararını verdiğinde bir hukuk oluşturmuş oluyor.
Örneğin mahkeme Fazilet Partisi’ni kapatırken, türbana özgürlüğü savunmanın laikliğe aykırı bir eylem olduğunu söyledi. Oysa türbanı savunduğu için ceza mahkemelerinde yargılanmış, mahkûm olmuş hiç kimse yok.
Ama Anayasa Mahkemesi bunu kapatma gerekçesi yaptığı andan itibaren kendince bir hukuk yaratmış oldu, partiler artık türbana özgürlüğü eskisi gibi açıktan savunamıyor.
***
Bir siyasi parti mezarlığına dönüşen ülkemizde siyasi partilerimiz, Anayasa Mahkemesi’nin karar gerekçeleri yüzünden giderek daha daralan bir alanda siyaset yapmak zorunda kalıyor.
Sanmıyorum ki başka bir ülkede bizdeki kadar çok sayıda siyasi parti kapatılmış olsun son 30 yılda.
Türk demokrasisinin bu soruna bir çözüm üretmesi gerekiyor; çünkü hepimiz biliyoruz ki partisi kapatıldı diye ortadan kalkan bir siyasi fikir olmadı Türkiye’de. DTP daha kapatılmamışken yedek partisini çoktan kurmuştu, şimdi milletvekilleri ve belediye başkanları hemen o partiye geçecekler ve kaldıkları yerden (iki milletvekili eksilmiş olarak) devam edecekler.
***
Mahkeme kararının Türkiye’de demokrasiye darbe vurduğu klişesi var bir de çok kullanılan.
Demokrasi olsa, belki evet, bu bir darbe vurabilirdi. Ama demokrasi olmadığı için, kararın fazla bir etkisi de olmuyor, birkaç gün bağırıp çağırılıyor, sonra herkes bildiği yoldan yürümeye devam ediyor.
RADİKAL