Zafer Burakmak'ın analizi:
1999 yılından bu yana cezaevinde olan PKK lideri Abdullah Öcalan, çözüm sürecinin çökmesi ardından avukatlarıyla görüştürülmüyor. Hatırlandığı üzere yakalandıktan kısa bir süre sonra başlayan avukat görüşmeleri, kimi kesintilere karşın her Cuma günü yayınlanmakta ve Öcalan’ı örgüt tabanında güçlü bir lider kılmaktaydı. Öcalan’ı İmralı’dan etkin kılan bu görüşmeler, daha sonradan milletvekilleri ile çıta yükseltmişti. Çözüm Süreci’nde Öcalan’a yüklenen anlam, yıllarca bu görüşmelerin nasıl olup da bu kadar kolay yapılabilindiği ve görüşme kayıtlarının nasıl bu kadar rahat bir şekilde kamuoyuyla paylaşıldığının cevaplarını veriyordu aslında. Öcalan’ın yakalanmasından kısa bir süre sonra avukatlar görüşmelere başlamış ve sınır dışına çekilmekten, örgüt ismini değiştirmeye kadar kimi talimatlar göndermişti. Yine Öcalan üzerinden müzakere yürütmek isteyen devlet, öncelikle Öcalan’ı örgüt ve taban üzerinde hakim olmasına bilinçli bir şekilde görüşmelerle aracı olmuştu. Ancak sürecin çökmesi ardından Öcalan’ın görüşmeleri bıçak vurulmuş gibi kesildi. Hatta daha önce devletin izni ile İmralı’ya giden avukatlar hakkında davalar açıldı, bazıları cezaevlerine atıldı. Öcalan ise yaklaşık 18 aydır kardeşiyle yaptığı bir iki görüşme haricinde avukatları ya da HDP’li vekillerle görüştürülmüyor.
Öcalan’ın görüşmeleri kesilirken, geçen yıl 5 Kasım tarihinden bu yana Tekirdağ’da tutuklu bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın partililerine verdiği mesajları ve cezaevinden yazdığı hikayeleri gazete sayfalarında yayınlanıyor. Ve ilginçtir; yıllarca İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan’a kullanılan dilin alışkanlığından mıdır bilinmez ancak Demirtaş için de Öcalan’ı anımsatan söylemlerin kullanıldığı dikkat çekiyor. Örneğin tutuklu olan HDP sözcüsü ve Kars milletvekili Ayhan Bilgen, “Metinde Türkiye siyasi tarihiyle ilgili, Ortadoğu tarihi ile ilgili, insanlık tarihiyle ilgili değerlendirmeler var.” gibi Öcalan için duymaya alışık olunan bir tespiti Demirtaş’ın bir mesajı için söylemişti.
TBMM’de grubu bulunan bir parti liderinin tutuklu olmasına duyulan ilginin yanında CHP’li kimi isimlerin kendi ajandaları için Demirtaş’ı parlatmaya çalışması da kimi krizlere neden olmuştu. CHP’li vekil Tuncay Özkan, Demirtaş ile görüşmesi ardından "Türkiye'nin birliği, bütünlüğü için... Adalet, özgürlük, barış için müthiş düşünceleri var. Türkiye Selahattin Demirtaş’ı can kulağıyla dinlemeli. İlk duruşmasından itibaren söyleyecekleri çok önemli..." açıklaması yapmıştı. Yine Demirtaş ile görüşen CHP’li Eren Erdem ise, “Demirtaş, 'Bizim Kürt sorununun çözümü adına ilk dört madde konusunda hiçbir talebimiz yok' dedi. 'Bu saatten sonra yüzde 49 realitesine göre uygun olan somut çözüm pratiği ilk dört maddeyi bağlamayan bir çözüm pratiği olacaktır' dedi. 'Özerklik konusunda hiçbir talebimiz söz konusu değildir' diyor. Aynen bana bunu söyledi. 'İlk dört maddeyi koruyan, özerklik olmayan yeni bir anayasada uzlaşmaya hazırız' diyor.” ifadeleriyle HDP cenahında homurdanmalara neden olmuş ve Demirtaş tarafından yalanlanmıştı.
Selahattin Demirtaş’a gösterilen bu özel ilginin, nasıl sonuçlanacağını kestirmek zor. Fakat ilgiyi, farklı kesimlerin farklı amaçlarla kullandığı bilinen bir gerçek. Buna karşın Demirtaş için İmralı’dan iki zıt çıkışın kamuoyuna yansıdığı biliniyor. Avrupa’da basılan ‘Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa’ (İmralı Notları) kitabında 26 Haziran 2014’te İmralı’da heyetle görüşen Öcalan, Demirtaş için “‘Apo onu istemiyor’ diyorlar. Yalan söylüyorlar. Ben kendisine değer veriyorum, kendisini geliştirmek için çok çabalıyorum. Kendisi de mütevazı birisi, öğrenmeye çalışıyor. Selahattin’in Kürt siyasetini tanımasını, tüm 40 yıllık mücadelenin girdisini çıktısını bilmesini istiyorum” demişti. Tabi yine tipik “Taşıyabilen biri çıksın, ben bütün yetkilerimi vermeye hazırım. PKK dahil hiç kimse benim önderlik tarzımı geliştiremiyor. Öcalan’ı doğru anlamak hayatidir.” ifadeleriyle birlikte. Bunun yanında medyada yer alan bunun tersi bir iddia daha var. Yeni Şafak yazarı, AK Parti milletvekili Markar Eseyan da Öcalan’ın 2013 Ağustos ayındaki İmralı görüşmesinde Demirtaş’a “Seni liderliğe hazırlıyorlar, farkında mısın? Anladım, heveslisin, liderlik yapabilirsin ama ben önderlik tedbirlerimi çoktan aldım, bunu da bil.” dediğini yazmıştı. Belki ikisi de gerçeği yansıtmıyordur yada belki iki çıkış da dönemsel kullanımlarıyla doğrudur. Yine de kamuoyunun tam olarak bilemeyeceği İmralı çıkışlarına karşın, son dönemlerdeki iki gelişmeyi anımsamak gerekiyor.
İlki; Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan’ın, HDP’ye yönelik sert eleştirileri. Yaklaşık iki hafta önce bir televizyona konuşan Mehmet Öcalan, HDP'yi “hak etmeyen şahısları sen vekil yaparsan belediye başkanı yaparsan, o kendini halka kabul ettirmezse 20-30 sene bu Kürt hareketine emek veren insanları sokağa atarsan… durumun bu olur.” cümleleriyle eleştiriyordu. Kardeş Öcalan, HDP’lilere yönelik eleştirilerinde “O 40 sene emek verenleri sokağa atamazsın. 4 senedir siyaset yapanlara halkın iradesine teslim edemezsin. 30-40 sene emek verenleri saf dışı ettiler. Sokağa attılar. 2-3 senedir siyaset yapanları -onlar da siyaset yapmıyorlar makam mevki için olmuşlar- Kürtler'in iradesini onlara teslim etmişler.” diyordu.
İkincisi ve daha önemlisi ise; Selahattin Demirtaş’ın 30 Temmuz tarihinde bir gazetede yayınlanan yazısı idi. Yazısında “Röportajların birinde kendim ile ilgili olarak “benim rolüm ve misyonum; savaşı büyütmek değil, barışı kurmaktır” demiştim. Bu tespitimin bazı tartışma ve değerlendirmelere konu edildiğini izliyor ve duyuyorum.” diyen Demirtaş, bu tartışma ve değerlendirmeleri kimlerin yaptığından söz etmiyordu. Ancak meselenin Demirtaş’ın söylediği bir cümlesinden değil, medya ve kimi çevrelerin ilgisi ve görüş yasağı getirilen Öcalan’a yönelik ilgisizlikten kaynaklandığını tahmin etmek zor değil. Demirtaş, yazısında Öcalan ile karşı karşıya getirilmeye çalışıldığından yakınırken Öcalan için “baş müzakereci” sıfatı kullanıyor ve “önderlik misyonu ile barışın muhatabıdır. Olası müzakerelerin de “baş müzakereci”sidir. Başka muhataplar yaratmaya çalışmak, sonuçsuz ve anlamsız kalmaya mahkûmdur.” diye yazıyordu. Ancak bütün bunlarla birlikte barışı inşa etme görev ve sorumluluğunu salt Öcalan’a yıkmanın da hakkaniyetli olmadığı görüşünü de ileri sürüyordu. Yani Demirtaş, Öcalan’ın liderliğini kabul ederken, farklı aktörlerin de olması gerektiğini belirtiyordu, ancak isim vermeden. Örgütteki kimi isimlere yazdığı belli olan yazıda yine kendisinin de seçilmiş bir makamda bulunduğunu hatırlatarak “Demokratik siyaseti, halkın seçilmiş iradesi olarak hak ettiği saygın konumuna layık bir tutumla değerlendirmek, bütün dostlarımızdan en büyük beklentimizdir.” cümlesiyle de kendisine yönelik ilgi için biraz anlayış istemişti.
Fakat yine de çıkan sonuç, Demirtaş’ın her ne kadar memnun olsa da Avrupa ve Türkiye basını ile siyasi çevrelerinin Öcalan sessizliğine karşın kendisiyle bu kadar ilgilenilmesinden tedirgin olduğu gerçeğidir. Bu nedenle Öcalan’ın liderliğini deklare etme ve “başmüzakereci” olarak gösterme ihtiyacı duymaktadır. Fakat seçilmiş bir siyasetçi olarak belli bir olgunluğa eriştiği ve Kandil'den de saygınlık istediğini kalın harflerle çizmekten de geri durmadan. Lakin unutmamak gerek ki, Demirtaş’ın bu çıkışı Öcalan’a değil, Öcalancılara yöneliktir. İmralı’ya seferlerin başlaması sonrası Demirtaş’ın saygınlık istediği makamının bile kalıp kalmayacağı ise tam bir muamma.
PKK ise Avrupa üzerinden Öcalan için tekrar başlattığı kampanyalarla görüşmelerin kapısını açmaya çalışıyor. Çatışmalarda yaşanan kayıplar ve uzun vadede sürdürülemez olan bu durumun da örgüt için Öcalan ile görüşmeyi elzem kıldığı ise başka bir yazı konusu.
Kaynak: Yönelişhaber